Peri ve Kuzgun 59. Bölüm



Bölüm 59 : Sevgili Kocam

Ertesi gün uyandığımda Devrim yatakta yoktu. Ancak onun yerine hemen yatağın ucunda oturmuş dört çift göz gözlerini dikmiş bana bakıyordu. Bir an o hala uykuda olan tarafım o kadar ürktü ki az kalsın doğrulup otururken yataktan aşağıya düşüyordum. Yanımdaki boş yere sonra da kızlara yeniden bakarken, "Sizin ne işiniz var burada?" diye söylendim. Elimle saçlarımı tarayıp arkaya attım. 

Leyla gözlerini kısarak, "Kocanın koynuna girmek için gece bizi ektin," diye homurdandı. "Mesaj atma lütfunu gösterdiğin için sana teşekkür edelim dedik." 

Yanaklarım kızarmaya başlıyordu. 

Mine, "Umarım gecen iyi geçmiştir Gamze." dedi gülerek. "Gecenin bir yarısı Güney ile eve geldiğimizde kızları seni beklerken bulduğumda çok gülmüştüm."

Gecem iyi geçmiş miydi? Ah! O tatlı, tutkulu anları hatırlayınca tenim ürperdi. Birlikte olamamıştık ama onun öpücükleri bile benim için fitili tutuştururdu. 

"Kocasını odaya götürüp, yatırıp gelecekti güya." Zeynep'in ima dolu bakışları altında kıvranıyordum resmen. Anlaşılmıştı. Sabah sabah bu kadınlar beni sorguya çekmek için yatak odamıza gelmişlerdi. Devrim neredeydi? Açıkçası sabahın bu saatinde pek de sorguya çekilmek istemiyordum. Benden çok fazla detay alabilirlerdi, ama kimi kandırıyordum ki? Detayları ben verecektim.

"Kocam nerede?" diye sordum bana dikilmiş gözlerden kaçınarak. "Ne yaptınız ona?" 

Birden hepsinden şuh bir kahkaha yükseldi. Bu söylediğim komik miydi? Hallerine bakılırsa öyleydi ama ben Devrim'in nerede olduğunu merak ediyordum. 

"Kocasını soruyor şuna bakın," Ablam kalktı ve Devrim'in uyuduğu yere gelip oturdu. Sonra uzanıp beni kendine çekerek kollarının arasında sıkıca sardı. Bu birden gelen sevgi gösterisi beni şaşırtmıştı. "Sana kızamıyoruz da Gamze'm, bu kadar zamandan ve bu kadar acıdan sonra sana kızamıyoruz da." 

Yüzümü büyük bir gülümseme sardı. O beni kollarıyla sarmışken boğuk bir sesle, "O zaman bana kızmadınız?" diye sordum.

Leyla cırladı. "Neden kızalım kızım? Biz de o yollardan geçtik. Kocanın kolları, tatlı bir dedikodudan daha tatlı gelir." 

Devrim'in kollarını düşündüm. Nabzım hızlanmaya başladı. Leyla haklıydı. 

"Öyle gerçekten,"  diye iç çektim. Ablam beni bıraktığında ben de onu bıraktım ve beni meraklı gözlerle süzen kadınlara bakıp sırıttım. "Eee neyi merak ediyorsunuz sorun bakalım?"

Her zaman en cesuru olan Leyla, "Nasıl geçti ilk geceniz?" diye soruverince nedendir bilmem bütün bedenim ısınmaya başladı. Ben ki böyle şeyleri konuşmaktan da çekinmeyen bir kadındım. Ancak Devrim'le geçirdiğim o geceyi nasıl anlatacaktım? 

Ellerimi ağzıma kapatarak büyüyen gülümsememi bastırdım. "Rüya gibiydi..." 

Bütün hepsinin tatlı bir iç çekişle, "Evet öyledir," dediklerini duydum. Aynı anda aynı şeyi söyledikleri için önce şaşırdılar, sonra kahkaha attılar. Bense o gecenin etkisi altındaydım. Kocam her neredeyse yanına gidip onu öpmek istiyordum. 

"Detaylar," diye araya girdi Mine. "Kocan Devrim gibi bir adam olunca detayları merak ediyor insan. Nasıldı? Tahmin ettiğimiz gibi korktu mu? Uzak durmaya çalıştı mı?" 

Ah, bir bilselerdi. 

Yanaklarım yanıyordu. 

"Öncelikle," diye başladım yanaklarımı çimdikleyip gülümsememi durdurmaya çalışarak. Ağzım yırtılacaktı. "...sevdiğin adamla birlikte olmak...muhteşem bir şeymiş! Sizi şimdi çok daha iyi anlıyorum. O kadar güzel bir duygu ki...o kadar mükemmel ki.."

"Anladık anladık," diye araya girdi Leyla. "Bunları biz de biliyoruz. Sen asıl Devrim'i anlat. Ne yaptı? Ne söyledi?" 

Düşününce pek de bir şey söylememişti aslında. Çenesi düşük gibi hep ben konuşmuştum yine. O birkaç cümle söylemenin dışında tatlı tatlı beni izlemişti. Sevmişti. 

"Başta biraz gergindi, ben de öyleydim. Ama ben daha çok heyecandan gergindim. O ise sanırım beni üzmek ya da canımı yakmak istemiyordu. Bir de daha önce başka bir kadınla birlikte olmadığı için.."

"Sen de başka bir adamla birlikte olmadın." 

"Evet ama..o başka. O sanki çok daha fazlasına kapatmıştı kendini. Bilemiyorum nasıl anlatılır bu durum ama ...durum böyle işte. Bana kıymak istemediğini söyledi, güzelliğimi bozmak istemediğini vs. Sadece izleyebilirmiş...ama ben böyle olmasına izin vermedim tabiki. Biraz yönlendirmiş olabilirim onu. Yoksa bana kıyamayacağını söyleyip kendini geri çekecekti. Gerçi...sanırım öyle bir şey de yapmazdı çünkü evli olduğumuz andan beri aramızdaki o garip gerginlik kalktı. Bana dokunmakta, beni tutmakta ne bileyim beni öpmekte çekingen davranmıyor artık. O yüzden gecemiz çok güzel geçti. O tam...tam..." Söyleyecek bir kelime bulamayınca sustum. O muhteşemdi diyecektim ancak vazgeçtim. 

Zaten onlar da ne demeye çalıştığımı anlamış gibi görünüyorlardı. 

Yüzlerinde mutlak bir mutlulukla, "Vay be," dediler. 

Onlara bu bir haftadan fazlayı geçen günlerde Devrim ile defalarcakez seviştiğimizi söylemedim. Belki çok fazla bulabilirlerdi. 

"Devrim Kuzgun'a bak sen," diye gülümsedi ablam. "Ama dediğin doğru. Senin yanında daha rahat duruyor şimdi. Cinselliğin çiftlerin üzerinde böyle bir etkisi oluyor işte. Mehmet ile biz evlenene kadar aramızda hep bir gerginlik vardı. Evlendiğimiz anda o gerginlik bitti."

"Hele Efe ile ben," diye araya girdi Zeynep. Çoktan yanakları kızarmıştı. "Yedi sene aynı evde yaşadık. Düşünün artık."

"Siz de niye o kadar beklediyseniz," diye homurdandım. "Ben bir yedi sene beklesem kurur giderim herhalde. Adam uzakta olsa neyse aynı evdeydiniz Zeynep. İyi ki akıl sağlığını kaybetmemiş benim zavallı ikizim." 

"Birlikte olmamış olabiliriz ama...başka şeyler yaptık tabiki." 

Hayretle ona baktık. 

"Ne?" diyerek daha da kızardı. "Sanki siz yapmadınız. Efe'yi gözünüzün önüne getirebilir misiniz lütfen? Sizce ona karşı koymak ne kadar kolaydır?" 

"Karşı koyduğunu sanmıyorum," dedim imalı bir şekilde. Sonuçta Zeynep  de kardeşimi deliler gibi seviyordu. O yedi yılda o ev yanıp tutuşmadığı için şanslılardı. Bunca sene nasıl dayanmışlardı? Kesinlikle biri aziz biri azize olmalıydı. 

"Yedi sene gerçekten de çokmuş," diye konuştu Mine. "Gerçekten..iyi sabretmişsiniz." 

"Büyüdük," diye açıkladı Zeynep biraz utanarak. Sesi incelmişti. "Efe'ye büyümeye ihtiyacımız vardı. Birbirimize olan aşkımızdan başka bir şeyi  düşünemiyorduk. Hem benim okulum hem de onun basketbol elemeleri vardı ve her şey bu kadar yoğunken evliliği çok sakin bir zamana bıraktık. Ve ancak yedi sene sonrasında her şey sakindi. Benim artık bir işim, kurulu düzenim vardı. Efe çoktan profesyonel bir basketbolcuydu ve beni her zamankinden çok daha fazla seviyordu. Ve işte evlendik. Birbirinden güzel çocuklarımız var ve ben...ben Efe'ye çok şey borçluyum. Onun gibi bir adam yok." 

Duygulandığımı hissederek burnumu çektim ve tatlı bir şekilde homurdandım. "Öyledir benim kardeşim. Az koşmadı peşinden. Seni çok seviyor gerçekten de."

"O yüzden akşam sen bizi ekince odaya döndüğümde beni gördüğüne çok sevindi." Kıkırdadı. 

Leyla, "Demir de öyle.." diye itiraf etti. 

Ablam hiç sesini çıkarmıyordu ancak gülümsemeyen yüzünden konuşmasına da gerek olmadığı anlaşılıyordu. 

"Yani siz de kocalarınızdan beş dakika ayrı duramıyorsunuz," diye takıldım onlara. 

"Hayır canım tam tersi, onlar bizden beş dakika uzak kalamıyorlar. Kocasından uzak duramayan sensin. Biz bunu yıllar içinde biraz törpüledik. Kendimizi ağırdan alıyoruz."

Leyla'ya hayretle baktım. "Ne yani kocanıza hep cilve mi yapıyorsunuz? Uzak mı duruyorsunuz? Siz deli misiniz? Ben bulduğum her fırsatta Devrim'in dibinde yaşayacağım." 

"Kızım sen daha yeni evlisin bilmezsin. İlk başlarda ayrılmak istemezsin tabi ama zamanı geldiğinde de kendini geri çek o gelsin, o geldikçe sen geri çekil. Aşkta tutku heyecan sürer gider böylelikle." 

"Allah kardeşime yardım etsin," diye söylendim. "Böyle şeye ne gerek var? Devrim bana aşık, ben ona aşığım. Uzak durmamıza gerek yok. Hatta çok yakın olalım ki birbirimizden başka bir benliğimiz olmasın." 

Leyla gülümseyerek yorganın altındaki ayağıma vurdu. "Kız ben naz yapmaktan bahsediyorum deli. Tabiki kocanın yanından ayrılma. Her neyse sen ne demek istediğimi zamanı gelince anlayacaksın. Daha yeni evlisin ne bilirsin. Kocaya naz yapmak kadar eğlenceli bir şey yok. Hatta trip atıp hafiften bir de kavga çıkarıp köşene çekildikten sonra onun kendini affettirmek için kıvranışını izleyeceksin. Sonra gönlünü aldığında da yaşayacağınız o sevişme yok mu...hepsinden daha tutkulu oluyor." 

Hepimiz ona kahkahalar atarak baktık. O ise omuz silkti. 

"Leyla'nın dediği doğru...bazen Mehmet aşırı kıskançlık yaptığında kızıyorum ve küsüyorum. Hemen gönlümü alıyor ama olsun.. o anlar çok tatlı." 

"Bense Devrim'e trip attığımı düşünemiyorum bile.. bunun bir trip olduğunu anlamayabilir ciddi bir şekilde ondan uzaklaştığımı düşünüp üzülebilir."  Düşüncesi bile kalbimi yormaya yetmişti. 

"Kızım daha yeni evlisiniz, sana hemen trip at, naz yap falan demiyoruz. O zaten ileride kendiliğinden olacaktır. Devrim evliliğe ve sana alıştığı zaman senin ne zaman kızgın ne zaman üzgün olduğunu anlayacaktır merak etme." 

"Öyle mi diyorsun?" diye fısıldadım. Ablam hepimizden deneyimliydi bu konuda. Mehmet ağabey ile uzun zamandır evliydi ve hala birbirlerine ilk günkü kadar aşıktılar. Ailem aşk konusunda turnayı gözünden vurmuş gibiydi. Etrafımda bu kadar aşk dolu evliliklerin olması çok güzeldi. Devrim sevgiyi, aileyi yeniden bulmuştu. 

"Konuşacak çok şeyimiz var daha ama şimdi erkekler kahvaltı diye tuttururlar. Hadi üzerine çeki düzen ver de aşağıya in. Evlendin hala geç kalkıyorsun."

Utanarak, "Çiftlikte bu saatlerde uyanmaya iyice alıştım," dedim. "Saat kaç?" 

"Neredeyse on." 

"Ov. Hemen kalktım." Yorganı üzerimden attım ve yataktan çıktım. "Kocam nerede peki?" 

"Merak etme onu yemedik," diye takıldı Leyla ve diğerleri de kahkahalarla güldüler. "O senden erkenci. Sabahın saat sekizinde ayaktaydı ve bahçede oturuyordu. Bizimkilerin yanında." 

"İnşallah onu sıkıştırmıyorlardır," diye söylendim. Devrim bana alışmış olsa da aileme karşı hala biraz mesafeliydi. Bu mesafenin onun için kolayca yıkılamayacağını biliyordum. 

"Merak etme ona çok iyi davranıyorlar."

"Bundan şüphem yok abla ama Devrim hala kendini yabancı hissediyor olabilir. Onun için kolay değil." 

"Biliyoruz güzelim. Sen bunları düşünme o kocaman adam. Üstesinden gelecektir. Daha fazla oyalanmadan aşağıya in hadi. Kocan seni özlemiştir." 

Beni özlemiş olmasının düşüncesi bile kalbimi çılgına çevirmeye yetiyordu. Gerçeği kim bilir neler yapardı. Sabahları onun kollarında uyandığım için bu sabah o olmadan uyanmış olmam tuhafıma gitmişti. Beni neden uyandırmadığını ya da neden yataktan çıkıp aşağıya indiğini merak etmiştim. Muhtemelen kimseye ayıp olmasın diye erkenden kalkmış ve aşağıya inmiş olmalıydı.  

Onlar odadan çıkınca banyoya girip kısa bir duş aldım ve bir pantolon ile kalın kayık yakalı bir kazak giydim. Saçlarımı açık bırakıp çok hafif bir makyaj yaptıktan sonra çantamı hazırlayıp yatağın üzerine bıraktım. Sonra da kocamı bulmak için odadan çıkıp aşağıya indim. 

Bu soğuk havada bahçeye neden çıktığını soracak ve beni uyandırmadan ortadan kaybolduğu için ona biraz kızacaktım. 

Salonda oturan annemle babama günaydın dedikten sonra direkt bahçeye çıktım. Gözlerim kış bahçesine kaydığında onu gördüm ve derin bir nefes aldım. Kardeşlerim ile birlikte oturmuş sohbet ediyordu. Derin bir sohbete dalmışlar gibi görünüyordu. Devrim de oldukça rahat bir şekilde konuşuyordu hatta. Başta onları rahatsız etmek istemedim ama sonra onu öpmezsem daha fazla dayanamayacağımı düşündüm ve emin adımlarla onlara doğru ilerledim. 

Ben onlara yaklaşırken Devrim başını kaldırdı ve beni gördü. Yüzünün aldığı ifade yemin ederim seyirlikti. Birden konuşmasını yarıda kesti ve öylece bana bakakaldı. Onun neden sustuğunu merak eden kardeşlerim başlarını bana çevirdi ve manidar bir ifadeyle sırıttılar. Kamelyanın altına girip onlara katıldığımda, "Günaydın beyler." dedim. Ancak bir an önce kocama sarılıp ağzını burnunu öpmemek için kendimi zor tutuyordum. Devrim'in yanına geçtim ve onun oturduğu koltuğun kolçağına oturarak kolumu da boynuna attım. "Günaydın," diyerek gözlerinin içine baktım. 

Boğazını temizleyerek, "Günaydın." dedi ve başını öne eğdi. Gözlerini gözlerimden kaçırıyordu. Muhtemelen bizi dikkatle izleyen kardeşlerim yüzünden olmalıydı. 

Bakışlarımı Efe'ye çevirdim. "Ne yapıyorsun Efe? Nasılsın bakalım?"

Ortamın sessizliğini dağıtmaya çalıştığımı çok iyi bilen ikizim hemen anlatmaya başladı. "Çok iyi ikiz. Balayınız da bittiğine göre bu haftasonu maça gelmenizi istiyorum. Annemle babam gelemeyeceklerini söylediler. Çocukları onlara bırakırsınız. Sizin için locada yer ayırtırım." 

Bu muhteşem bir teklifti. Zaman buldukça Efe'nin maçlarına gitmeye çalışırdık. Her zaman çift gelen kardeşlerimin yanında kendimi tek olarak garip hissetsem de maçtan oldukça keyif alırdım. 

"Ne dersin Devrim?" diye sordum. 

"Olur, elbette."  

O olur diyen ağzını yemek istiyordum. 

"O zaman bu haftasonu maça geliyoruz Efe. O maçı alsanız iyi edersiniz. Ona göre." Kardeşime göz kırptım. 

"Sen merak etme." 

Biraz kıvranarak, "Kızlar kahvaltıyı hazırlıyor zaten," diye mırıldandım. "Biz de yürüyüşe çıkalım mı canım?" 

Hala bana bakmayan adam birden ayağa kalktı ve, kardeşlerime dönerek, "Sorun olmazsa?" diye sordu. 

Güney "Sorun olmaz tabiki," dedi. "Telefonunuz yanınızda olsun. Kahvaltı hazır olunca ararız."  

Kardeşlerime gülümseyerek elimi uzattım ve sevdiğim adamın elini tutup onu eve sürükledim. "Yürüyüş?" Diye sorduğunda beni takip et der gibi başımı salladım. 

"Yürüyüşe böyle çıkmayacağız Devrim. Ceketini ve ayakkabılarını giyeceksin." 

Kapıdan içeriye girdik ve onun ceketini alıp giymesine yardım ettim. Sonra fermuarını çektim ve ayakkabılarını da önüne koydum. Daha sonra kendi kabanımı, atkımı ve şapkamı aldım. O da benim kabanımı giymeme yardım etti. Düğmeleri ilikledi ve belimdeki kuşağı bağladı. Hiçbirini benim yapmama izin vermiyordu. 

Bir ara mutfaktan Mine çıktı, Devrim onu görünce beni bıraktı ve Mine gülümseyerek ortadan kaybolunca Devrim beni yeniden tutarak şapkayı başıma giydirdi. Eliyle saçlarımı düzeltti ve eldivenleri almamak için ısrar ettiğimde beni dinlemeyerek eldivenlerimi ellerime tek tek giydirdi. Bu adam benimle böyle ilgilenirse ben ona nasıl trip atabilirdim ki? 

"Üşümeni istemiyorum," diye mırıldandı. "Bu kazakla üşürsün." 

Omuzlarım açık olduğu için böyle söylüyordu. Gülümsedim. "Şu kış ayı bittiği zaman üşümeyeceğiz Devrim Bey." 

"Kışı yazdan daha çok severim,"  diye mırıldandı. 

"Öyle mi?" diye sordum. "Neden peki?" 

"Beni diri tutardı. Ayakta tutardı. Uyumama asla izin vermezdi. Unutturmazdı." 

Onun geçmişinden bahsettiğini anladığım için yorum yapmadım, sadece elimi yanağına koydum ve gözlerinin içine baktım. O yaranın hiç geçmeyeceğini, orada hep varlığını sürdüreceğini biliyordum. Sadece onu düşünmekten alıkoyacak ve iyi olması için elimden geleni yapacaktım. Ayak uçlarımda yükselerek çenesinden öptüm ve elini tuttum. Birlikte bahçe kapısından yola çıktık ve daha önce beni istemeye geldiklerinde birlikte geldiğimiz yere geldik. Deniz manzarasına hayranlıkla baktım. Buraya gelmek yürüyerek biraz uzun sürmüştü ama önemli değildi. O gece beni burada ikinci kez öpmüştü. Kalbimi de aklımı da tamamen alıp gitmişti. 

"Burası benim için çok özel," diye fısıldadım ona yaslanırken.  Parmağımdaki yüzüğe baktım. "Bana annenin yüzüğünü vermiştin. Ve sonra da beni öpmüştün." Biraz utanarak durdum. Onu da durdurdum. Serin rüzgar yüzümüze çarpıp geçerken ona  döndüm ve gülümsedim. "Galiba aklımın bir parçasını buralarda bir yerlerde bıraktım." 

 Dudakları hafifçe kıvrıldı ve elini belime koyarak beni göğsüne çekti. Böyle davrandığı zamanlarda nefesim tekliyordu. Kalbim birden hızlanıyor, midemde ani bir düğüm oluşuyordu. Yüzlerimiz birbirine yaklaştı. Tatlı sıcak nefesi tenimi ısıtıyordu. Ona aşıktım. Ona deliler gibi aşıktım. 

"Seni yine öpmek üzereyim," diye mırıldandı. 

Kalbim ani yükselişe geçti. Büyük bir hevesle dudaklarına bakarken ellerimi kollarının üzerine koydum. "Öyle mi?" 

"Seni gördüğüm an öpmek istedim." 

"Az önce mi?" 

"Evet Peri. Ama kardeşlerin vardı. Çok uygunsuz olurdu." Hafifçe eğiliyordu. 

Gözlerim dudakları ve gözleri arasında mekik dokuyordu. "Ben de uygunsuz bir şeyler yapmak üzereydim." 

"Hım?" diye sordu. 

"Hı-hı, orada öyle bir oturuyordun ki.. kendime engel olamayacağımı düşündüm." 

"Ben de masum bir günaydın demek için bu kadar gülümsediğini düşünmüştüm." Sırıttı ve burnunu burnuma sürttü. 

"Hayır," diye itiraf ettim. "Tek düşünebildiğim sendin. Seni görünce istemsizce gülümsüyorum. Sabah uyandığımda seni değil de kızları görmek hoşuma gitmedi. Tamam kızları seviyorum ama seni görmek isterdim. Beni uyandırmadan yanımdan ayrılma bir daha."

Bir şey söylemesi için beklerken o sadece bakmakla yetindi. Sonra bir kez daha burnunu burnuma sürttü. Dudakları dudaklarımı yakalamadan önce bana bir kez daha gülümsedi. Ben o gülümsemenin etkisini üzerimden atamamıştım ki dudaklarına yakalandım. Sabah uyandığım andan beri yapmak istediğim tam olarak buydu. Onu öpmek. Onu doyasıya öpmek. Kollarımı onun boynuna dolayarak kendimi ona bıraktım. Beni kolayca taşıyarak sıkı sıkı sardı. Dudaklarımız birbirini hasretle tadarken ağzımdan zevk dolu bir inleme kaçtı. 

O beni her öptüğünde titremeye başlayan vücudum beni yine yanıltmadı. O kadar etkileniyordum ki... 

Nefesimiz bize yetmediğinde dudaklarımız ayrıldı. Ancak alnını alnıma yaslayıp öylece durdu. Beni yakınında tutarak kokumu içine çekiyordu. 

"Ailenle olmak güzel ama artık evimize gidelim mi?" diye sordu. 

Bir süre Armağan ve onun yaşadığı evde yaşayacaktık. Daha sonra ise kendimize ayrı bir ev alacaktık. Planımız bu yöndeydi ama Devrim'in ablasının tek yaşayacak olması konusunda pek de rahat hissetmediğini biliyordum. O yüzden Armağan ile yaşamanın benim için hiçbir sorun olmayacağını söylemiştim. Evleri çok büyüktü. Kendimize yetecek kadar alan vardı. Üstelik ablasını da çok seviyordum. 

"Gidelim ama önce kahvaltımızı yapalım olur mu?" 

"Tamam. Öğleden sonra da otele uğramam gerekebilir. Asistanım işlerin biriktiğini söylüyor. Çok sürmez iki saate geri dönebilirim." 

"O zaman ben de moda evine bir uğrayayım?" 

"Tamam," diye fısıldayarak eğildi ve yanağımdan öptü. "Önce evimize gidip duş alalım." 

"Ben çoktan aldım," diyerek ona yaslandım. 

"Fark ettim Peri." Eğildi ve bir kez daha dudaklarımızı birleştirdi. Onun bu öpücükleri ruhumu ele geçiriyordu sanki. Ona sıkı sıkı tutunurken dudaklarına doğru gülümsedim. 

*

Armağan'ı da alıp eve geçtiğimizde Devrim eşyalarımızı odamıza taşıdıktan sonra duş alacağını söyleyerek bizi yalnız bıraktı. Armağan ile oturup iki dakika sohbet etmeye kalkmadan duştan çıkmış hazırlanmış ve aşağıya inmişti. 

Boynundaki kravatı bağlamakla uğraşırken salonun girişinde gözlerini bize dikti. O kadar yakışıklı görünüyordu ki onu hemen yukarıya yatak odasına sürükleyebilir ve gitmesine engel olabilirdim. 

"Ben çok geç kalmam," diye konuştu. Bir Armağan'a bir bana bakıyordu. Kendini tuhaf hissediyor olmalıydı. Yıllardır ablasıyla birlikte yaşadığı evde artık başka bir kadın daha vardı ve sadece ablasına değil, o kadına da ne yapacağını söylüyor, hesap veriyordu. Kalbim bu duyguyla sıcacık olmuştu.

"Ben seni geçireyim," diyerek ayağa kalktım. 

Hem bir kravat meselemiz de vardı. 

Armağan'a göz kırptım ve Devrim'in peşinden çıktım. 

"Yine kravatla boğuşuyorsun bakıyorum." 

Ben onun etrafından dönerek önüne gelirken gözlerini üzerimden ayırmadan yoğun bir şekilde beni takip etti. Ellerim terlemeye başlamıştı. Konuşmadan sadece baktığı, yoğun yoğun baktığı zamanlar elim ayağıma dolanıyordu. 

"Aslında biliyorum da.." 

"Eee?" diyerek ellerimi uzattım ve gömleğinin yakalarını kavrayarak kaldırdım. "Ben bağlayayım diye mi uğraşıyorsun?"

Neye uğradığımı anlayamadan birden belimden kavradı ve eğilip dudaklarımdan öptü. Geri çekildiğinde cevabımı çoktan almıştım. Titreyen ellerimle yakasını düzeltip kravatını bağladım. Gözlerine bakamıyordum, eğer bakarsam gerçekten de onu göndermeyebilirdim. 

Ben kravatı ile uğraşırken dudaklarının saçlarıma değdiğini hissettim ve işimi bitirdiğimde başımı göğsüne yaslayıp kollarımı da beline doladım. Ah bu mükemmel his yüzünden kafayı yiyebilirdim. 

"Gitmeni hiç istemiyorum desem bana ne dersin?" 

Çenemi göğsüne yaslayarak ona baktım. Bir eliyle belimi kavramış diğeriyle saçlarımı okşarken, "Aynı duyguyu paylaştığımızı söylerdim." dedi.

"O zaman gitme." Belini biraz daha sıktım. "Sen patronsun. İstediğin kadar izin yapabilirsin." 

Gülümseyerek eğilip dudaklarını yanağıma bastırdı. "Ama sorumluluklarım var Peri. Çok durmayacağım zaten. İki saat.. yalnızca iki saat. Sonra geri döneceğim." 

Hiç istemiyordum gitmesini...ama yine de gitmesi gerektiğini biliyordum. Benim de gitmem gerekti, söylediği gibi sorumluluklarımız vardı. Nasıl olsa akşam aynı eve gelecek ve birbirimize sarılıp, hasret giderecektik. Kardeşlerim buna nasıl dayanıyordu? Onlar için eşlerinden ayrı çalışmak gerçekten çok zor olmalıydı. 

Devrim'in bir an bile yanımda olmaması canımı sıkıyordu. Kim bilir onlar neler hissetmişti? 

"Tamam ama iki saat sonra burada olmazsan bozuşuruz. İki saati geçmeyecek, tamam mı?" 

Hala yanağıma değen dudaklarını sürüyerek gözlerime çıkardı ve gözümü öptü. "Tamam Peri." 

"Seni bekliyor olacağım. Moda evine gitmekten vazgeçtim, ablanla biraz oturacağız. Yani seni bekleyen iki kadın olacak ona göre." 

"Peki."  

"Hadi git artık yoksa göndermeyeceğim." Ondan ayrıldım ve bir adım geri çekildim. Ceketini ona açtım ve o kollarını sokarken hayranlıkla iç çektim. Bu adamın yeri benim sıcacık koynumken, lanet olası işe gidiyor olmasından hiç hoşlanmamıştım. Dudaklarımı büzerek onu kapıya kadar geçirdim. 

"Kendine dikkat et, sevgili kocacığım," diyerek omuzundan destek alarak yükseldim ve çenesinden, yanağından son olarak da dudağından öptüm. "Bana lazımsın ona göre." 

Hiçbir şey söylemedi. Bana uzun uzun, beni kıvrandırmaya yetecek kadar baktı. Sonra yüzünü boynuma gömüp kokumu içine çektikten sonra dudaklarını boynuma bastırdı ve geri çekilip arabasına doğru yürümeye başladı. Vücudum titriyordu. Sakalının o tatlı temasının bıraktığı hisleri yaymak istercesine elimi boynuma bastırırken bir yandan da onu izliyordum. Arabasına bindi, bahçeden çıkmadan önce bana baktı ve sonra da gitti. 

Somurttum. 

Gitmese daha iyi değil miydi? Ben onu kucağıma yatırır sever, okşar, öperdim. İç çektim. Eğer her işe gittiğinde böyle hissedeceksem evi de moda evini de onun iş yerine taşımam gerekecekti. Bunun hayali bile çok güzeldi ancak bütün tanıdıklarım bana bir taraflarıyla gülerdi. 

Onlar aşktan ne anlardı? Göçüm!

DEVAMI GELECEK!

Daha yeni Daha eski

İletişim Formu