Peri ve Kuzgun 58. Bölüm



Bölüm 58 : Kalbe Zarar

Ertesi sabah ilk uyanan ben oldum. Rüzgarın sesiyle gözlerimi açtım ve huzur içinde başımı çevirip hemen yanı başımda yatan adama baktım. Yüzünü bana dönmüş yüzüstü bir şekilde yatıyordu. Üzeri her zaman olduğu gibi çıplaktı. Çıplak tenine dokunmayı ne kadar çok sevsem de ona yatağa girerken üzerine bir şey almasını söylüyordum, çünkü hasta olabilirdi. Ama o öyle rahat etmediğini söylüyordu. Sevişmekten bitap düşmüş bedenlerimizi banyodan güçlükle çıkarıp yatağa attığımızda da birbirimize sokulup hemen uyuyorduk. 

Onunla yeni bir hayata gözlerimi açtığım her sabah müthiş bir huzurla doluyordum. Genelde o benden önce uyanıyor ve beni izliyordu. Her sabah ben ondan önce uyanmak istesem de bu pek mümkün olmuyordu. Şimdiden rahatlığa çoktan alışmıştım. İstanbul'a döndüğümüzde alıştığımız hayata uyum sağlamakta zorlanacağımdan endişe ediyordum. Her günümü onunla böyle birarada geçirmek isteyebilirdim. 

O oteline gittiğinde ben de peşinden gidebilirdim. Acaba moda evini onun otellerinden birinin yakınına mı taşısaydım? 

İç çektim, zaten moda evini daha yeni taşımıştım. 

Bir koluma yaslanarak hafifçe doğruldum ve sevdiğim adamı izlemeye başladım. Kirpiklerinin güzelliğine iç çekerek baktım. Dudaklarının hafif aralığını öpmemek için kendimi zor tuttum. Bir kolunu altına aldığı için kasılan kürek kemiklerinin oluşturduğu görüntü karşısında ağzımın kuruduğunu hissettim. Onu uyandırmadan önce banyoya gitmeyi akıl ederek hafifçe kalktım ve sessizce banyoya gidip tuvaletimi yaptım. Ardından ellerimi yüzümü yıkayıp kendime geldim.  Dişlerimi fırçaladıktan sonra saçlarımı elimle taradım ve yeniden odaya döndüm.

Onu tıpkı bıraktığım gibi buldum. Yeniden yorganın altına girip onu izlemeye devam ettim. Sanırım bunu ömrüm boyunca yapsam hiç şikayet etmezdim. Yıllar boyu bir kocayı reddedip de şu an bir kocaya sahip olduğum için kendime gülüyordum. 

Onun bana ait olduğunu bilmek aklımı başımdan alıyordu. İçimdeki bir parça hala varlığına inanamıyordu. Galiba hiçbir zaman da inanamayacaktı. 

Görüntü o kadar güzeldi ki dayanamayarak eğildim ve omuzuna bir öpücük kondurdum. Sıcacık teni dudaklarımı yaktı. Öpücüklerimi ilerlettim ve sırtını dudaklarımla gezdim. Çoktan uyanması gerekiyordu çünkü onun uykusu çok hafifti. En ufak bir kıpırtıya dahi uyanabildiğini söylemişti. Ben uykuyu seven bir insandım onun ise uykuyla pek arası yoktu.

Bunu ona söylediğimde artık bir orta yol bulacağımızı söyleyerek kalbimi hoplatmıştı. Bazen öyle laflar ediyordu ki ondan beklemediğim için hazırlıksız yakalanıyor ve bir şapşal gibi yüzüne bakakalıyordum.

Beni şaşırtmayı sanırım seviyordu.

Dudaklarımı ensesine doğru götürmüştüm ki boğuk uykulu bir sesle, "Peri," diye seslendi.
Sesinin tonu içimi ürpertti. Öyle ki tüylerimin diken diken olduğunu hissedebiliyordum.
Bu muhteşem bir şeydi.

"Günaydın uykucu," diye takıldım ona. Her zaman benden önce kalkan adam bugün geç uyanmıştı. Yüzümdeki gülümseme bir ay parçası kadar parlaktı.  

"Günaydın," dedi yine boğuk sesiyle ve beni yine anında tavladı. Kalbim sabah mesaisine başlamıştı. "Uyanmışsın."

"Hem de senden önce," diyerek eğildim ve yanağına tatlı bir öpücük bıraktım. Hım. Enfesti.
"Uyurken seni izledim ve nasıl mülkün olur bilmiyorum ama size bir kez daha aşık oldum Devrim Bey." Ona sataşmaya bayılıyordum.
Kıkırdayarak üzerine uzandım ve yüzümü yüzüne eğip güzel gözlerinin içine daha yakından baktım.

Sabahın etkisi güzel yüzünde gezinirken içim eriyordu. "Ne güzelsin be adam." Diye fısıldadım sevgiyle. "Bu kadar güzel olman kalbime zarar."

Bakışları yavaş yavaş koyulaşırken birden doğruldu ve üzerindeki ağırlığımı kolayca kaldırıp yatağa yatırdı. Şimdi ben altında o üstümdeydi.

Başını eğdi ve dudağımın kenarına kalbimi hoplatacak bir öpücük kondurdu.
Aşktan ölen hücrelerim dans ediyordu. Onun kendiliğinden gelen bu yakınlıkları bir gün bayılmama neden olacaktı. 

"Peki senin güzelliğine ne demeli?" diye sordu. Koyu gözleri için için yanarak bakıyordu. Ah güzel olduğumu biliyordum elbette ama benim güzelliğim onun bakışlarıyla daha da bir anlam kazanmıştı sanki. Bu kendimi övmek değildi, sadece onun gözleri her şeyi daha da güzel kılıyordu. Şimdi bunu ona söylesem bana inanmazdı. 

"Sıradan bir kadınım işte," diye fısıldadım. Onu konuşturmak için öylesine bir güzelliğim varmış, pek de önemli değilmiş gibi davranmıştım. Ve istediğimi de aldım.

"Sen asla sıradan bir kadın olamazsın Peri. Sen sıradan bir insan olamazsın. Senin gibi birisini hiç tanımadım."

Bunu bana hep söylüyordu ve alışmış olmam gerekirken ben daha fazla duymak için onu konuşturmanın yollarını arıyordum. Yüzümü saran büyük gülümsemeyi hissedebiliyordum. Ellerimi omuzlarına koydum ve onu biraz daha kendime çektim. "Bir kadına ne söylemeniz gerektiğini çok iyi biliyorsunuz Devrim Bey."

Yoğun bakışlarıyla beni hapsederek, "Yalnızca sen.." diye fısıldadı ve eğilip dudaklarını dudaklarıma bastırdı. Ah. Kalbim. İçimden sıcacık bir şeyler akmaya başladı. Tenim karıncalanırken kollarım kendiliğinden onun boynuna dolandı. Yorganın altında sıcacık bedeni bacaklarımın arasına yerleşirken aklım bir kez daha bu durumda olduğumuz için şaşkınlık yaşıyordu. Ne zaman inanmaya başlayacaktı? 

Öpüşmemiz derinleşirken elleri vücuduma karışmaya başladı. Parmakları tenimi dağlayıp geçiyor geride müthiş bir ısı bırakıyordu. 

Dudaklarımızın birbirini bıraktığı birkaç saniyede nefes nefese bir şekilde, "Seviyorum seni." diye fısıldadım. "Sevi-"

Yeniden dudaklarımı öptüğünde daha fazla konuşamadım. Yorgan bir kez daha üzerimizden sıyrılırken vücudunu vücuduma göre konumladı ve sıcaklığımız birbirine karıştı. Kıyafetler o anda önemsiz, çok önemsiz bir detaydı ancak yine de aramızda engeldi. Geceliğimi başımdan çekip çıkarırken tir tir titriyordum. Aşk romanlarında okuyup da imrendiğim o sabah sevişmelerine gittikçe alışmaya başlıyordum. 

Yoğundu, çok yoğun ve tamamen temellerimden sarsılıyordum. Çoğu arkadaşımın kendilerine ayırdığı balayı süresinde bizim kadar birlikte olmadığını biliyordum. Ama Devrim ile ben birbirimize o kadar karışmıştık ki artık sayıyı bile aklımda tutamıyordum. Yalnızca teni tenime değsin, aşkının varlığı vücudumda şekil bulsun, sıcaklığımız birbirine karışsın, beni öpsün beni sevsin istiyordum. 

Başka hiçbir şeyi düşünemiyordum. Sürekli sürekli onun tarafından sarıp sarmalanmak istiyordum. Ona sokulduğumda yüzünü saçlarımın arasına gömmesine, ben konuşurken birden eğilip beni kıstırarak öpmesine bayılıyordum. Canımın yanıp yanmadığını benden çok önemsemesine, her birlikte olduğumuzda gösterdiği özene, hareketlerimi çok iyi yorumlayıp ona göre davranmasına bayılıyordum. Bu adamı iyi ki kendime hapsetmişim diye düşündüm mutlulukla. 

Gecelik bedenimden kayıp giderken onun geriye çekilip üzerindekilerden kurtuluşunu izledim. Durup birbirimize uzun uzun bakabildiğimiz bir an olmadı hiç. O beni izlemişti ancak ben onu izleyememiştim. Tadını saatlerce çıkarmak istiyordum ama dudaklarımız birbirine değdiği an bizi ele geçiren ihtiyaçtan dolayı bunu bir türlü yapamıyorduk. Bir an önce bir, bir an önce tek olmak istiyorduk. 

Onu kendime çekiyor ve her defasında bacaklarımla, kollarımla sıkı sıkıya sarıyordum. Dudaklarım şişene, kıpkırmızı olana kadar öpüşüyorduk. 

Yeniden dudaklarımı serbest bıraktığında o kadar heyecanlandım ki bir süre kıpırdayamadım. Bu duyguya hiçbir zaman alışamazsam ne olur diye düşündüm. Başını tutup göğsüme bastırdım. Derin derin soluklar alırken onun dudaklarının tenimde gezindiğini hissettim. Geceki gösterdiği muamele yüzünden zaten hassas olan göğüs uçlarım dudaklarının altında ısınıp sertleştiler. Dilinin sıcak temasıyla irkilip hazır ola geçtiler. Doğrudan kasıklarımla bağlantı kuran zevk fırtınası beni benden alırken saçlarını sertçe çektim. Sabah sabah bu kadarına da dayanabileceğimi düşünemiyordum. 

"Yeter," diye fısıldadım boğuk bir sesle. "Dayanamıyorum..." 

Onun vücudumu öperek aşağılara kadar inmeyi istediğini biliyordum. Bunu dün gece neredeyse yapıyordu da. Ancak şu an buna hazır değildim. Kollarının arasında kalp krizi geçirmekten korktuğum için onu sıkıca yukarıya çektim. Parlayan arzu, aşk dolu gözlerine uzun uzun baktım. O gözünüzün içine bakarken gözlerinizi kaçırmanız o kadar imkansızdı ki. Bunu yapmayı istiyordunuz, çünkü bakışları öyle yoğun oluyordu ki dayanmanız mümkün olmayabiliyordu. O yoğunluğun beni darmadağınık etmesine bile bile izin vererek gözlerimi kaçırmıyordum.

Nihayet bedeni bedenimle birleştiğinde sıcak sertliğinin hissettirdikleriyle kendimden geçtim. Göz temasımız mecburen kesildi çünkü aldığım zevk dayanılmazdı. Başımı geriye atıp boynumu gerdim. Sıcak dudakları anında boynuma indi ve ben bu müthiş hisse alışırken o beni tatlı öpücükleriyle rahatlattı. 

Onu içime aldığım her seferde hissettiğim tamamlanmışlık hissi inanılmazdı. Sanki bendeki o boşluk yalnızca onun için vardı. O doldurduğu zaman da vücudum fişi prize takılmış bir avize gibi ışıl ışıl yanıyordu. 

Mükemmeldi. 

Dudaklarımız bir kez daha buluştuğunda inleyerek ona tutundum. Bu adam benim sonum olacaktı. 

*

Beş gün sonra ailemin evinin önündeyken kendi kendime artık evli bir kadınım diye düşündüm. Devrim ile birlikte geçirdiğimiz günlerde elbette ki evli olduğumun farkındaydım ancak otuz küsur sene boyunca yaşadığınız bir evde artık yaşamayacağınızı biliyor olmak, evlendiğiniz adamla evlendikten sonra ilk kez yaşadığınız eve gelmek size tam anlamıyla evli olduğunuzu hissettiriyordu. 

Sanki artık orası sizin eviniz değildi ve bu çok garip bir duyguydu. Araba nihayet durduğunda, şöyle bir dönüp Devrim'e  baktım.  Ailem çoktan kapının önüne çıkmıştı. Yeğenlerim sevinçle zıplayıp duruyordu. Galip'in bile gözleri ışıl ışıldı. Ah, hepsini çok özlediğimi ancak şimdi fark ediyordum. 

Arabadan inerken yeğenlerime göz kırptım. Hafif yağmur çiselediği için yanıma gelemiyorlardı. Arabanın arkasına giderek annem için aldığımız çiçeği aldım. Devrim de pastayı ve çocuklar için aldığımız şekerlemeleri aldı. 

Birlikte bizi bekleyen kalabalığa doğru yürürken kardeşim Efe, "Şuna bakın," diye bana sataştı. "Evlenmiş de bizi ziyarete geliyor." 

Onu o kadar çok özlediğim için şanslıydı, bu gece ona karışmayacaktım. Evin çatısının altına girdiğimiz an yeğenlerime yönelmeden önce elimdeki çiçeği annemin kollarına bırakıp ona sımsıkı sarıldım. 

"Nasılsın annem?" 

Işıl ışıl parlayan gözlerindeki yaşları görebiliyordum ancak görmezden gelerek ona sıkı sıkı sarılıp mis gibi anne kokusunu içime çektim. 

"Çok iyiyim meleğim, sen nasılsın? Çok mutlu görünüyorsun."

Kulağına doğru, "Hem de çok mutluyum anne." diye fısıldadım. Birbirimize gülümseyerek baktım ve yanımda kıpırdayıp, 'teyze! hala!' diye bağıran yeğenlerime sarılmak için çömeldim. Hepsi birden üzerime çullanınca kahkahalar atarak yetebildiğim kadar hepsini kucakladım. Onları o kadar özlemiştim ki bana sarıldıklarında hissettiğim rahatlamaya gülümsedim. Hepsiyle kısa kısa sohbet ederken göz ucuyla Devrim'in kardeşlerimin elini sıktığını gördüm. Kibarca sohbet ediyor, babamın yanında saygıyla duruyordu. 

Çocukları bırakıp Galip'i kolumun altına kıstırdım ve saçlarını elimle şöyle bir dağıttım. "Ne haber yakışıklı?" 

Utanarak, "İyiyim Gamze abla." dedi. Kolumun altında ezilip büzülürken saçlarıyla biraz daha oynadım. "Sen nasılsın?" diye sordu. 

"Teşekkür ederim çok iyiyim, seni gördüm çok daha iyi oldum. Nasıl, keyifler yerinde mi?" 

Işıl ışıl bir gülümsemeyle başını aşağı yukarıya salladı. "Evet. Dün Efe amca beni anneme götürdü. Doktor arkadaşın onun durumunun çok iyi olduğunu söyledi, annem iyileşiyormuş." 

Kalbimde ani bir basınç oluştu. Bu habere çok sevinmiştim. Daha sonra arkadaşımı arayıp Galip'in annesinin durumunu sormalıydım. 

"Çok güzel bir haber bu Galip! Annen tamamen iyileştiğinde dünyalar bizim olacak o zaman!"

"Evet!" Yüzündeki masum gülümseme hiç silinmesin diye dua ederek eğildim ve saçlarını öptüm. Omuzunu sevgiyle sıvazladım ve sonra deli gibi bana sarılmayı bekleyen kardeşim Efe'ye döndüm. 

"Eee içeriye geçelim," diye konuştum. "Hava çok soğuk." 

Efe gözlerini kısarak bana doğru geldi ve birden beni kolunun altına kıstırıp eskiden yaptığı gibi saçlarımı karıştırmaya başladı. Ailem halimize kahkahalar atarak içeriye girerken Devrim yüzünde tatlı bir gülümsemeyle bize bakıyordu. 

"Yaaa Efe!" diye çığlık attım. O beni ayı gibi cüssesi ile kolayca evirip çevirirken ona karşı koymam imkansızdı. Buraya gelirken özenle yaptığım saçlarım dağılmıştı. Ellerimle sırtına vuruyordum ancak sonrasında beni tutup sıkı sıkı sarılınca gözlerim doldu. Bu mikrop beni hep ağlatıyordu. Ben de ona sıkı sıkı sarıldım ve kokusunu içime çektim.

"Özledik kızım," diye homurdandı. 

"Ben de," dedim gülerek ve bir süre birbirimize sarılı kaldıktan sonra ayrıldık. Devrim hala beni bekliyordu. Efe onu fark edince beni bıraktı ve kaş göz işareti yaparak bir şeyler anlatmaya çalıştıktan sonra içeriye girip bizi Devrim ile dışarıda yalnız bıraktı. 

Sevdiğim adam bana hayranlıkla bakıyordu. İki adımda yanıma geldi ve elini uzatıp dağılan saçımı düzeltti. Ben ona şaşkınlıkla bakarken o gözlerini saçlarıma dikmiş özenle düzenliyordu. Sonra gülümsedi ve kalbim eridi. "Ailen seni çok seviyor." 

"Evet," diye fısıldadım. Bana bu kadar yakın olduğu için ellerimi göğsüne koydum ve güçlü kalp atışlarını hissettim. 

"Ben de seni çok seviyorum Peri." 

Mutluluktan mum gibi eriyordum. Kollarımı beline dolayarak ona sarıldım. "Ben de seni çok seviyorum Devrim Kuzgun." Ona sırıttım ve bir öpücük istediğimi belirtmek için çenemi yukarı kaldırdım. Hemen başını eğdi ve beni dudağımın kenarından uzunca öptü. Geri çekildiğinde beni tam öpmediği için kızmış ama aynı zamanda öpücüğü yüzünden de sersemlemiştim. Bir kere de alnımdan öptü ve, "Ablam içerideymiş," dedi. "Hadi gidelim." 

Elimi tuttu ve biz birlikte içeriye girdik. Ayakkabılarımızı çıkardık ve ona yeni bir çift terlik verdiğimde o da alıp giydi. Hissettiğim duygular inanılmazdı. Bu eve artık benim kocam olarak giriyordu. Artık ailemizden birisiydi. Allah aşkına, gerçekten de bana mı aitti? 

Kontrol etmek için parmağımdaki yüzüklere baktım ve iç çektim. Bir rüya olamayacak kadar güzel görünüyorlardı. Devrim elimi bıraktı ve birlikte salona girdik. Doğrudan babamın yanına gidip ona sıkı sıkı sarıldım. Kardeşlerim ve gelinleri ile de hasret giderdikten sonra oturup sohbet ettik. 

Babam çiftlikte durumların nasıl olduğunu sorduğunda ona pek bir şey diyemedim çünkü neredeyse çiftlikteki evden hiç çıkmamıştık. Yanaklarımın ısındığını hissedebiliyordum. Devrim'e kaç kere at binmeyi teklif etsem de o bir türlü kabul etmemişti. Yağmurlu bir havada at binmenin tehlikeli olabileceğini söylüyordu, ki benim yıllardır edindiğim tecrübeden haberi yoktu. Ona bunu söylediğimde bile kabul etmemişti, bana bir şey olmasını istemediğini söyledi. Endişeleri olduğu belliydi. Ancak ben de onunla birlikte ata binmeyi istiyordum. 

Yürüyüş yaptığımız yerlere bir de atla gitmek istiyordum. Bu deneyimi ona yaşatmak istiyordum ama anlaşılan Devrim bir karar verdiğinde onu kararından döndürmek imkansız gibi bir şeydi. 

Yıllardır hayatına kadın almamak için kendine bir söz vermiş ve bu sözü de bana gelene kadar tutmuştu. Bu adamın yeminlerini bozması çok uzun zaman alıyordu. Ancak yine de onu ata binmeye ikna edecektim. 

Armağan'ı da çok özlemiştim. Onunla oturup uzun uzun dedikodu yapmak istiyordum. Devrim'i merak ettiğini biliyordum. Abla kardeş birbirine sarılıp hasret giderirken Devrim'e pek bakmamaya çalışmıştım. Hareketlerinin didik didik edilmesinden hoşlanmayacağını tahmin ediyordum ama yine de onlar sarılırken gözümü alamamıştım. Armağan özlemini belli edip onu sararken Devrim'in de kibarca ona sarıldığını görmüştüm. Artık onu çok iyi tanıdığım için duygularını net gösteremediğini biliyordum. Ve yine biliyordum ki o gerçekten de ablasını çok özlemişti ve ona sarılırken içi parçalanıyordu. 

Bu konuda da bir şeyler yapmayı istiyordum. Devrim'in bana karşı çözülmesini sağlamıştım ama ablasına karşı hala biraz mesafeliydi. 

Yemekler yendi, çaylar içildi ve aldığımız pastayı da yedikten sonra babam uyumak için izin istedi. Saat akşamın on biriydi. Gitmeden önce şöyle bir bize baktı ve, "Bu akşam bir yere gittiğiniz yok," dedi. "Gamze'nin odasında kalırsınız, yarın kahvaltıda da birlikteyiz." 

Devrim sorar gibi bana baktığında içim kıpır kıpır oldu. Başımı salladım ve gülümsedim. O da babama kalacağımızı söyledi. 

Annem de babamın arkasından çıktı. Yeğenlerim çoktan uyumuştu. Dışarıda yine müthiş bir yağmur vardı.  Efe, Zeynep'e kaş göz işareti yapıyordu. Gülümsedim. Fark edilmediğini sanıyordu ama ben fark etmiştim. Artık uyuma zamanının geldiğini söylüyordu. Zeynep bana baktı ve göz kırptı. Onun da, Leyla'nın da ablam Aslı'nın da uyumaya niyeti yoktu. 

Ancak eşler bunun farkında değildi. 

Ablam eşine, "Mehmet sen git ben geliyorum sonra," dedi. 

Mehmet ağabey ayağa kalkmadan ablamın alnından öptü. "Tamam fazla bekletme horoz ibiği," diye fısıldadığında ablamın yanakları kızardı. Evet, evet artık bunun nasıl bir şey olduğunu biliyordum ve artık hiç de kıskanmıyordum. 

Demir, Leyla'ya bir bakış attı. "Sen de sonra geleceksin sanırım?" 

Leyla sırıttı. "İyi bildin kocacığım." 

Demir homurdandı ve ayağa kalkıp Mehmet ağabeyin peşinden yürümeye kalktı. Ve Leyla arkasından bağırdı. "Nereye Demir Bey?" 

Demir dönüp Leyla'ya sorar gibi baktı. "Yukarı? Odamıza?" Burada kaldıkları zaman kaldığı kendi eski odasından bahsediyordu. 

Leyla da ayağa kalktı ve ona doğru yürüyüp Demir'den beklemektense atağı kendisi yaptı. Uzanıp kocasının yanağından öptü ve omuzunu pışpışladı. "İyi geceler." 

Benim saf odun kardeşim eşinin iyi geceler öpücüğü istediğini yeni anlayarak, "Ha," dedi ve başını salladı. "Tamam. İyi geceler." Normalde aşırı romantik bir adamdı, biz etrafta olmadığımız zamanlarda elbette. Kendi öz kardeşimin ne kadar romantik olduğunu yıllar sonra eşi Leyla'dan duyuyorduk. 

Demir gidince gönderilmesi gereken Devrim ve Efe kaldı. 

Efe de Zeynep'i almadan gitmek istemiyordu. Benim koca cüsseli kardeşim küçücük kızıl bir kadın olmadan yaşayamıyordu sanki. Zeynep de onu göndermek için, "Ben de sonra geleceğim Efe." dediğinde bir çocuk gibi sızlandı. 

"Sizin sonralarınızı biliyorum ben. Kesin sabaha karşı gelirsin. Üşürüm o zamana kadar yeşil badem. Hasta mı olayım hı? Bak dışarısı ne kadar soğuk." 

Allah'ım, bizden de utanmıyordu. Şu küçücük kadının etrafında pervane oluyordu resmen. Zeynep halinden son derece memnun bir şekilde gülümsüyordu. Efe'yi öyle bir avucunda tutuyordu ki ona hayrandım. Kardeşim mutluydu, gerisi önemli değildi. 

Zeynep hafifçe ayağa kalktı ve kocasının da elini tutup, "Sen gelsene benimle." dedi. Efe birlikte uyumaya gideceklerini zannetmiş olmalı ki pişmiş kelle gibi sırıtarak peşinden gitti. İki dakika sonra Zeynep tek başına geri döndüğünde Efe'nin homurdanmaları merdivenlerden bile duyulabilir hale gelmişti. 

Benim zavallı kocam ise ne yapacağını bilemez bir halde yanımda oturuyordu ve geriye kalan bütün kadınların gözü de onun üzerindeydi. 

"O zaman ben de," diyerek ayağa kalktım kızlara dönerek. "...Devrim'e odamı gösterdikten sonra geliyorum."  Devrim'e döndüm. "Odamıza çıkalım mı?" 

Hemen ayağa kalkıp kibarca kızlara iyi geceler dilediğinde onu tutup kendime çekmemek için kendimi zor tuttum. Birazdan onu masaya yatırıp enine boyuna inceleyeceğimizi, dedikodusunu yapmadığımız yerini bırakmayacağımızı biliyormuş gibiydi ve yüzündeki o ifade çok tatlıydı. 

Elimi koluna koydum ve birlikte salondan çıkarken kızlara dönüp göz kırptım. Sessiz kahkahalarla ellerini ağızlarına kapattılar ve ben de sırıtarak önüme döndüm. Onu odama götürdüm ve kapıdan içeriye soktuğum anda kapıyı kapatıp kendimi kollarının arasına attım. 

Beni anında yakaladı ve ben daha ne olduğunu anlayamamış bir şekilde dudaklarına uzanırken beni kapıya yaslayıp başını eğdi ve dudaklarımızı birleştirdi. Aman Allah'ım! Sanki aradan çok uzun, gerçekten çok uzun bir zaman geçmiş gibiydi. İnleyerek ona sokuldum ve dudaklarının tutkulu baskısı altında kendimden geçerek dudaklarımı iyice açtım. Bu bambaşka bir adımdı. Burunlarımız çarpışıyor, nefesimiz daralıyordu. Ancak yine de birbirimizden ayrılmak istemiyorduk. 

Beni bıraktığında başım dönüyordu. Aşağıya nasıl ineceğimi düşündüm. Aslında hiç gitmek istemediğimi, burada onunla kalmak istediğimi fark ettim. Kızlarla daha sonra oturup konuşabilirdik ancak ben Devrim'in yanından ayrılmak istemiyordum. 

İç çekerek o boynumu öperken, "Galiba kızların yanına inmek istemiyorum." diye fısıldadım. Oysa beş dakika öncesine kadar yapacağımız dedikodu için heyecandan ölüyordum. Eşleri yanına gelmediği için sızlanıp giden kardeşlerimi düşündüm ve onlara hak verdim. Gerçi Devrim sızlanmamış kibarca iyi geceler dilemişti ama onun da içten içe bensiz uyumayacağını biliyordum. Şu birkaç gün birbirimize sokularak uyuduğumuz için ona çoktan alışmıştım. Artık tek başına uyuyabileceğimi bile zannetmiyordum. 

"O zaman gitme," diye fısıldadı ve yanağımı öptü. "Dedikodumu yarın yaparsınız." 

Hayretle gülerek ona baktım. "Senin dedikodunu yapacağımızı da nereden çıkardın?" 

Gülümsememe aynı şekilde karşılık verdi. "O kadar belli ki Peri. Herkes bildiğimi de biliyordu." 

"Gözünden bir şey kaçmıyor Sherlock." Uzandım ve onu bir kez daha öptüm. "O zaman uyuyoruz..kızlara gelmeyeceğimi söyleyeyim bari." 

"Gidersen bırakacaklarını sanmıyorum," Bana gülümsedi ve geri çekilip takım elbisesinin ceketini çıkarmaya başladı. O soyunurken neden dünyam duruyor, aklım başımdan gidiyor, kalbim hızlanıyor, uzaylılar uzayda horon tepiyordu? 

Gömleğinin düğmelerini yavaş yavaş çözerken şöyle bir etrafa baktı. "Odan güzelmiş." 

Dikkatim tamamen bedenindeydi. Parmakları düğmeleri açarken benim bedenimden de alevler çıkmaya başlayacaktı. Çok az kalmıştı. 

Son düğmeyi de açtıktan sonra gömleğini çıkardı ve karşımda üstü çıplak bir şekilde kaldı. Karın kasları, göbeğinin altından başlayan ve kasık bölgesine doğru ilerleyen hafif seksi kılları, geniş öpmekten bıkmadığım göğsü ve yine geniş omuzlarıyla karşımda dikiliyordu. Ağzımın suyunu siliyormuş gibi yaptığımda bana gülümsedi ve uzanıp elimden tutarak beni göğsüne çekti. Sıcacık teni parmaklarımın arasında kor gibiydi. Benim hayran, şapşal aşık bakışlarımdan oldukça etkilenmiş olmalıydı ki sırıtıyordu. Eğildi ve yanağımdan öptü. İç çektim. 

"Sen soyunduğunda aklımı kaybediyorum," diye itiraf ettim. 

"Hım.." diye mırıldandı ve şakağımı öptü. 

Kalbim yine son sürat atmaya başlamıştı. Aklımı başımdan alıp götürüyordu yine. 

"Hım ya," Ona sarıldım ve sıcak tenini parmaklarımın altında hissetmenin tadını çıkardım. "Kızların yanına inmem lazım.. ama gitmek istemiyorum. Sen beni öpene kadar çoktan aşağıya inmeyi aklıma koymuştum ama sen beni öptüğün anda ..." Daha fazlasını söyleyemeyerek sustum. 

Baş döndürücü kokusunu içime çektim. 

Bana sarılmayı bıraktı ve hafifçe arkamı dönmem için omuzlarımdan tutup çevirdi. "Burada kıyafetin var mı Peri?" diye sordu. 

Tir tir titriyordum. Nefesi ensemdeydi, saçlarımı usulca toplayıp bir omuzuma bıraktı ve dudaklarını enseme bastırdı. 

"Var," diyerek güçlükle nefes aldım. 

"O zaman elbiseni çıkaralım." Eli sırtımdaki fermuara gitti ve onu yavaşca indirmeye başladı. Altımda straplez bir sütyen vardı. Fermuar indikçe elbise vücudumda gevşemeye başladı ve en sonunda ayaklarımın yanına düştü. Ağır, güçlü kollar arkadan belime dolandı. Sıcacık yüzünü ve çıkmaya başlamış sakallarını boynuma sürterek bana sıkı sıkı sarıldı. 

Ah, ölçüsüz mutluluk! 

Boynumu öperken ben de başımı geriye atarak vücudumu ona yasladım. Burada, ailemin evinde onunla beraber olamayacağımızı biliyordum ama şimdiden özlemiyle kavrulmaya başlamıştım. 

"Çok güzel kokuyorsun Peri," diyen boğuk sesini duydum ve kollarının arasında dönerek ona sokuldum. Kızlara mesaj atmayı da unutmuştum. Dudaklarımız birbirine değdiği anda kendimi kaybettim ve nefes nefese bir şekilde kollarının arasında eridim.

Öpücükleri beni serseme çeviriyordu. Ona burada birlikte olamayacağımızı söylememe gerek yoktu, o da bunu biliyordu ama yine de kendimize engel olamıyorduk. Birlikte yatağa doğru yürüdük ve o beni usulca yatağa yatırıp üzerime uzanmadan önce pantolonunu da çıkardı. Sonra ışıkları kapatıp yatağımın yanındaki gece lambalarından birini yakarak telefonumu da alıp yanıma geldi. 

"Kızlara gelmeyeceğini söyle," diye soludu. Yorganın altına girerken titreyen ellerimle telefonu aldım ve Leyla'ya bu akşam gelemeyeceğimi söyleyen bir mesaj yazdım. Sonra telefonu sessize aldım ve komidinin üzerine koyup Devrim'e döndüm. Gözlerindeki aşkı hiç usanmadan izleyebilirdim ama şu an dudaklarının dudaklarımda olmasına ihtiyacım vardı. Ben ona uzanırken o da üzerime eğildi ve öpücüğüyle beni yastığa bastırdı. 

İlla sevişmemize gerek yoktu, öpücükler de çok iyi iş görüyordu. Bunu ilk elden tecrübe etmiş Gamze Aslan Kuzgun söylüyordu. Kıkırdadım. 

Ah,  aşk ne güzel şey! 

Daha yeni Daha eski

İletişim Formu