Peri ve Kuzgun 54. Bölüm



Bölüm 54 : Aşkta Eşitiz

Çiftliğin kapılarından içeriye girerken nefes alışverişlerim sıklaşmıştı. Ellerim karıncalanıyordu, üstelik yol boyunca Devrim pek konuşmamıştı. Bir iki kez radyodaki müziği değiştirmek için elimi uzattığımda o da aynı anda elini uzatmış ve parmaklarımız birbirine değmişti. Devrim sanki ateşe dokunmuş gibi titreyerek elini çekmiş sonra da müziği  değiştirebileceğimi söylemişti. Tercihi bana bırakıyordu.

Sanırım o benden daha gergindi. Bu zamana kadar bir kadını bile öpmemiş birisi için, üstelik o bir erkekti(!), bu gece yaşanacakların onu germesi doğaldı. Ben de heyecanlı ve gergin olsam da sanırım ona yardım etmem gerekecekti. İçinde saf bir tutku vardı.

Bunu beni her öptüğünde iliklerime kadar hissediyordum, o yüzden ona dokunduğum zaman çözüleceğini tahmin etmek zor değildi. Yalnızca ilk önce ne yapacağımızı düşünüyordum. Acaba acıkmış mıydı? Düğünde ikramlıklardan birkaç bir şey atıştırdığını görmüştüm ama yine de onlar karın doyurmazdı. 

Öte yandan ben bir şey yiyemeyecek kadar iştahtan kesilmiştim. Karnımda müthiş bir düğüm vardı. Heyecandan kasım kasım kasılıyordu ve vücudum titriyordu. 

Sanırım ilk önce üzerimizi değiştirecek sonra da namazımızı kılacaktık. Sonrası ise bende yoktu. O mu bana yaklaşacaktı yoksa benim ona yaklaşmamı mı bekleyecekti? Aklım bütün bunları düşünmekten kafayı yemişti ve birazdan bütün pılını pırtını toplayıp sırtına atacak, muhtemelen birkaç yıl da gelmeyecekti. Çünkü ancak o zaman toplayabilirdim kendimi. Şu sıralar kalbimin sesini dinlemekle meşguldüm. 

Araba sustuğunda derin bir nefes aldım ve Devrim ile birbirimize baktık. Bakışları o kadar yoğundu ki, tenim karıncalanıyordu. Birazdan başımdan alevler çıkmaya başlayacaktı. 

"Yağmur başladı," diye fısıldadı. "Ben şemsiyeyi alana kadar arabadan inme." 

Sadece başımı sallayabildim ve midemdeki heyecanlı kasılmaları dindirmek umuduyla elimi karnıma bastırdım. Heyecandan bayılmak üzereydim. 

Bagajdan şemsiyeyi çıkarıp yanıma geldiğinde nefesimi tuttum. Kapıyı usulca açtı ve bana baktı. Kaşlarını çatarak, "Ceketini giymemişsin." dedi. 

Buna gerek olmadığını söylemek istedim ancak o hemen arabanın arka kapısını açıp oradan ceketimi çıkardı ve bana uzattı. Bakışları sessiz bir uyarıyla doluydu. İtiraz etmeden giydim, ben giyerken gözlerini üzerimden ayırmadı. Şemsiyeyi benim için açmış bekliyordu. Derin derin nefesler alarak kendimi sakin olmaya zorladım. Gelinliğimin eteğini topladım ve ayağımı uzattım. Doğrulduğumda onunla yüz yüze geldim. Uzanarak arabanın kapısını kapattı ve kolunu belime dolayarak beni şemsiyenin altına daha çok çekti. 

Sanki vücuduma elektrik akımı yollamış gibi sarsıldım. Heyecanla ona sokuldum ve birlikte çiftliğin kapısına doğru yürüdük. Taraçanın altına girdiğimizde şemsiyeyi yere bıraktı ve kapıyı açtı. Koyu bakışları yüzüme odaklandı. "Sen içeriye geç, ben arabayı garaja çekip geliyorum." 

Nefessiz bir fısıltıyla, "Tamam." dedim. 

O arabaya binip gözden kaybolunca heyecanla çığlık attım. Ellerimle ağzımı kapattım. "Aman Allah'ım! Aman Allah'ım!" 

Bütün bunları yaşadığıma inanamıyordum. Titreyen bacaklarımın üzerinde hızlı hızlı ileri geri yürüdüm. Ben ki, söz konusu bu gece olduğunda tanıdığım bütün kız arkadaşlarıma edepsizce akıllar vermiştim. Kışkırtıcı olmalarını, en seksi geceliklerini giymelerini söylemiştim. En edepsizi bendim. Her zaman da öyle olmuştum. Ama şimdi elim ayağım birbirine dolanmaya başlamıştı ve hiçbir şey düşünemiyordum. 

Hem onu doyasıya, doruklara tırmanarak yaşamak istiyor, hem de bütün bunları geçip gözlerimi direkt sabaha açmak istiyordum. Kalbim bütün bunları kaldırabilecek miydi, emin değildim. Acaba o ne düşünüyordu? Ne hissediyordu?

Ah bir bilebilsem... 

İki dakika sonra karanlığın içinden çıkıp geldiğinde hala dışarıda durmuş onu bekliyordum. Beni görünce, gözleri gözlerime bakınca nefesimi tuttum. 

"İçeriye niye girmedin?" diye sordu. 

Dudağımı ısırdım ve biraz şakacı bir sesle, "Sen şu meşhur adeti bilmiyor musun Devrim Bey?"diye sordum. Sesimin titrediğini fark ediyor muydu acaba? 

Bana doğru yaklaşmaya başlayınca tenim titreşmeye başladı. Bu kadar heyecanlanmamam gerekiyordu. Birazcık sakin olmalıydım, hiç değilse birazcık...diye düşünürken, O, müthiş kaşlarını havaya kaldırarak bana baktı. Sonra dudakları utangaç, tatlı bir gülümsemeyle kıvrılır gibi oldu. "Adetlerden bihaberim.." 

Kapıya doğru bir bakış attım. "Evlendikten sonra," boğazımı temizledim. "...şey.. gelin eşikten içeriye kucakta taşınarak geçer. Yani.." 

Birden eğilip beni kucağına aldığında son nefesimi verecek gibi oldum. Tek elimle ceketinin yakasını sıkı sıkıya tuttum ve bir anda burun buruna geldiğimiz için gözlerimi kırpıştırarak, şaşkınlıkla gözlerinin içine baktım. Yağmur o güzelim kirpiklerine değmişti. Nefis kokuyordu. 

"Evet.."  diye mırıldandım heyecandan nefesim kesilmiş bir şekilde. "Söylemek istediğim buydu." 

Bana gülümsedi, hiçbir şey söylemeden kapıyı açtı ve içeriye girdi. Beni kucağından indirmeden ayağındaki çamurlu ayakkabıları çıkardı ve salona doğru götürdü. Koltuğun birinin önünde beni yere indirdi. Aramızda görünmeyen güçlü, yüksek şiddette bir elektrik akımı vardı. Bunu hissedebiliyordum. Onun da hissettiğinden emindim. 

Işıkları yaktı ve gözü hemen şömineye kaydı. "Üşüdün mü?" diye sordu. "Hemen şömineyi yakayım mı?" 

Dışarıda fırtına başlamıştı, üstelik yağmur da şiddetini arttırıyordu. Evin içi biraz serindi ama acızık bile üşümüyordum. Sanki tenim ateşe verilmiş gibi yanıyordu. Üzerimdeki ceket bile fazlaydı ama kızar diye çıkarmıyordum. 

"Böyle iyi," diye fısıldadım. Hala ayakta dikiliyordum. "Aç mısın?" diye sordum sessizlik uzayıp gidince. "Düğünde de pek yemediğini gördüm. Eğer acıktıysan hemen bir şeyler hazırlayabilirim." 

Başını iki yana salladı. "Aç değilim." Sonra birden endişeli göründü. "Eğer sen açsan ben de sana eşlik ederim."

Beni buraya gelip kendi hayatına dahil ettiğinden beri onunla her türlü yakınlıkta bulunmuştum. Birkaç kez öpüşmüş, çok defa sarılmıştık. Artık bana dokunmak konusunda çekingen bile değildi, bunu da aşmıştık. Hatta ara sıra bana güzel sözler bile söylüyordu, o çekingenlik hala orada vardı ama yine de kendini artık eskisi kadar kapatmıyordu. Ama o imzaları attıktan sonra aramıza garip bir çekingenlik girmiş gibiydi.

Ne o ne de ben bir adım atabiliyorduk. Hatta gerginlikten çatlayacak gibiydik. 

Başımı iki yana sallayarak, "Aç  değilim." dedim. 

Bu durumda ne yapılacağını biliyordu. Ama hiçbir şey söylemiyordu. 

"O zaman ben..." diye mırıldanmaya başladım. "..üzerimi değiştireyim. Bir duş alsam fena olmaz." 

Hızlıca başını salladı. Bana çaktırmadan derin bir nefes verdiğini gördüm ve içimden gülümsemek geldi. Benden daha gergindi. Benim sevgili kocam benden daha gergindi. Belki de yönlendirilmeye ihtiyaç duyuyordu? Nereden bilebilirdim ki...

"O zaman ben yukarıya çıkıyorum." dedim yoğun, koyu bakışlarına bakarak. Bütünüyle beni süzüyordu. Orada öyle karışık duruyordu ki üzerine atlamak istedim. Ne yapacağını bilemiyordu sanki. 

"Tamam."

Birkaç adım attım ve sonra durdum. Arkama, ona  doğru baktım. "Sen ne yapacaksın?"

Şaşırmış gibi bana baktı, sonra da hiçbir fikri yokmuş gibi başını iki yana salladı. "Bilmem. Seni beklerim." 

Önüme döndüm ve ona çaktırmadan gülümsedim. Ah benim erkeğim, diye iç çektim. Ve ona döndüm. 

"Bu böyle olmayacak Devrim Kuzgun." Ona doğru birkaç adım atınca gözleri büyüdü ve bakışları bütün vücudumda gezindikten sonra yüzüme geldi.

"Peri," dedi uyarır gibi. 

Ancak onu dinlemedim ve uzanıp elini tuttum. Parmaklarımı parmaklarının arasına geçirdim ve onu da benimle gelmeye zorlayarak ikinci kata çıkmaya başladım. Merdivenden çıkarken onun aldığı nefeslerin sesini duyabiliyordum. Gülümsememek için kendimi tuttum. Çekingenliğimi bırakıp onu kıvama getirmeliydim. Onun çekingenliğini kendi cesaretimle kırmalıydım. 

Merdivenlerden çıkıp bana ait olan odaya, ki artık Devrim ile ikimize ait olan odaya, geldik. Elimin içindeki elini sıktım ve ona döndüm. 

"Namaz kılınacak biliyorsun," diye fısıldadım. 

Başını salladı. 

"Eğer yardım istersen-" 

"Biliyorum Peri. Kılabilirim." Gülümsedi ve eğilip dudaklarını alnıma bastırdı. "Biraz gerginim kabul ediyorum. Hatta çok gerginim." Beni kendine çekip alnını alnıma değdirmek için başını eğdi. Nefesi dudaklarıma çarpınca için için titredim. "Seni seviyorum." 

Tamam. İşte beni fethetmişti. Hem de bininci kez. Belki milyonuncu kez.. belki de sonsuza dek. Bu iki kelimeyi her söylediğinde kendimden geçiyordum. 

Gözlerimi kapatarak, "Ben de seni." dedim. "Ben de seni.." Ellerimi kaldırdım ve onun göğsüne koydum. Avuçlarımın altında gümbür gümbür atan kalp atışlarını hissedebiliyordum. O kadar harika bir duyguydu ki. "Ben de seni çok seviyorum." Burnumu onun burnuna sürttüm ve dayanamayarak uzanıp dudağının köşesine küçük bir öpücük kondurdum. 

Heyecanla sarsıldığını hissettim. Alınlarımızı ayırdı ve sonrasında da gözlerimin içine baktı. "O zaman.. ben .." 

Sözünü bitirmesine izin vermedim. "Ben duş alacağım." 

Onu odanın kapısının önünde bırakıp içeriye girdim ve yatak odamıza baktım. Çığlık atmamak için kendimi zor tutarak şaşkınlıkla odayı taradım. Her yerde küçük kokulu kalp şeklinde mumlar vardı ve beyaz çarşafla örtülü yatağın üzeri gül yapraklarıyla süslüydü. 

Yatak öyle bir süslenmişti ki, utanç vericiydi. Yanaklarım alev almıştı. Yatağın ucuna ikimizin de giyeceği sabahlık ve gecelikler güzel bir şekilde katlanmış konmuştu. Devrim kapının önünde bekliyordu, muhtemelen ne yapacağını da bilmiyordu. Hızla onun giyeceği sade siyah geceliği ve sabahlığı aldım. Kızlar kıyafetlerimizi dolaba dizmişti. Dolabı açıp Devrim'e iç çamaşırı da seçerken ellerim titriyordu. Onun iç çamaşırlarına dokunmak çok garip bir histi. Bunların hepsi yeni de olsa yine de ona aitti. 

Elime de bir havlu geçirdikten sonra kapıyı açtım ve Devrim'in hala orada beklediğini gördüm. Beni görünce bakışları titreşti. Heyecanlı bir fısıltıyla elimdekileri ona uzattım ve yan odadaki banyoyu kullanabileceğini söyledikten sonra kapıyı kapattım. 

Ah kalbim...

Ve sonra gelinliğimin sırtındaki fermuarı yardım almadan açamayacağımı hatırladım. 

"Ah kalbim!"  diyerek sesli bir şekilde inledim ve kapıyı yeniden açtım. Devrim tam yandaki odaya girecekken döndü ve bana baktı. 

Yutkundum. 

"Bir dakika gelebilir misin?" 

"Bir şey mi oldu Peri?" Bana doğru endişeyle yaklaştı. 

"Hayır, hayır.. yalnızca.." Birden ona arkamı döndüm. "Fermuarı indirebilir misin acaba?" 

Öyle bir sessizlik oluştu ki, onun nefes alıp vermeyi kestiğini düşündüm. Bir dakika boyunca hiçbir hareketlenme hissetmeyince omuzumun üzerinden ona baktım. Çenesi kasılmıştı, gözlerini sırtıma dikmiş öylece duruyordu. Sanki..sanki donup  kalmıştı. 

"Devrim?" diyerek onu daldığı yerden çıkardım. Bakışları yüzüme çıktı ve boğazını temizledi. "Tamam." dedi, sesi boğuk boğuktu. Kalbim hızlanmaya başladı. 

Ellerini kaldırdı ve parmaklarının tenime değdiğini hissettim. Sırtımı hissettiğim ani hazla bükünce Devrim'in parmakları uzaklaştı. 

"Peri?" dedi sorar gibi. 

"Devam et," dedim. Nefes nefese kalmıştım. "Fermuarı indir." 

Parmakları yeniden geldi ve fermuarı hafifçe indirdi. Gelinlik gevşemeye başlayınca elimle ön kısmını tuttum. Ve sonra Devrim'e döndüm. Büyülenmiş bir merakla bana bakıyordu. Bakışları hem çekingen hem de anlamlandıramadığım müthiş bir duyguyla doluydu. Öyle ki kalbim daha da hızlanmaya başlamıştı. 

Titrek bir nefes vererek, "O zaman.." diye fısıldadım. Ancak cümlemi  tamamlayamadım. Nasıl tamamlayacağımı bilmiyordum. Geri geri giderek odadan içeriye girdim. "Birazdan..." dedim ve gülümseyen yüzüne hayretle bakarak kapıyı kapattım. Sırtımı kapıya yasladım ve derin derin nefesler alırken elimle yüzümü yelpazeledim. "Aman Allah'ım!" diye inledim sessizce. "Kendine gel Gamze. Kendine gel! Ne demiştik az önce? Cesaretli olacaktık! Unutma!"  Gelinliği üzerimden dikkatlice çıkarıp dolabıma koydum.  Banyoya girdim ve aynada kendime baktım. 

Yanaklarım kıpkırmızı olmuştu, gözlerim fal taşı gibi açıktı ve kirpiklerim titriyordu. 

"Şu halime bak!" diye fısıldadım aynadaki yansımamı izlerken. "Kedi yutmuş ciğer gibi görünüyorum." Ne? 

"Ah! Ciğer yutmuş kedi!" 

Ellerimle yanaklarımı tokatladım. "Kendine gel!" diyerek kendimi azarladım. "Adam senden daha gergin ve sen de gerginsin! Böyle olmaz! Birazcık cesaretli olman lazım! Hani nerede o Gamze? Allah aşkına!" 

Tamam. Aynadaki kendimle konuşuyordum. Kesinlikle kafayı yemiş olmalıydım. Parmağımdaki yüzükleri çıkararak dikkatlice lavabo tezgahına koydum. Onlara bir şey olsun istemezdim.  Hemen sıcak suyu ayarladım ve kızların benim için özel olarak seçtikleri duş jelini de kaparak suyun altına kendimi attım. Saçlarımdaki tokaları duşun içinde çıkardığıma inanamıyordum. Hepsini lavabo tezgahının üzerine attım. Saçlarım serbest kaldığında elimle kafama masaj yaptım. 

On beş dakika sonra kurulanmış, temizlenmiş ve ferahlamıştım. Ancak her zamankinden daha da heyecanlıydım. Saçlarımı iyice kuruladım, taradım ve namaz kılacağım için ensemde topladım. Abdestimi aldım. Yüzüklerimi taktım. Alyansımızı, annesinin yüzüğünü tek tek öptüm. 

Banyodan çıkarak namaz kıyafetlerimi giydim ve namazımı kıldım. 

"Ben onunla bir yola çıkıyorum. Artık ona bir eş oluyorum. O da bana bir eş olacak. Allah'ım, ona iyi gelmeme, onu iyileştirmem izin ver. Onun kalbinin en kuytu köşelerine girmeme, onu kabuğundan çıkarmama izin ver. Bizi, evliliğimizi, doğacak çocuklarımızı, ailemizi ve onunla aramızda günden güne gelişip büyüyen aşkımızı, sonsuz merhametin ve kudretinle koru. Onu koru. Ve ne olur...ne olur bu gecenin kolayca geçmesine izin ver. Kabuğundan sıyrılmasına ve bana gelmesine izin ver Allah'ım." 

Allah'a o kadar çok dua ettim ki belki de yalnızca birkaç dakika sürecek olan namaz tam tamına yarım saat sürdü. Toparlanıp üzerimdekileri çıkardım. 

Şimdi biraz daha sakinleşmiş hissediyordum. Altımda yalnızca siyah dantelli bir iç çamaşırıyla kalmıştım. Kızlar ısrar etmeden önce bunları almaya niyetlenmiştim zaten, ama yine de kendimi garip hissediyordum. Uzanıp sabahlığın içine gizlenen geceliğimi çıkardım ve ağzı açık bir şekilde geceliğe bakakaldım. 

Tamamen transparan, ince askılı derin v yakalı ipek ve saten karışımı bir parçayı süzerken yüksek ateşten ölmemeyi umarak gözlerimi kırpıştırdım. Eğer bunu giyersem utançtan ölürdüm. Normalde böyle bir geceliği kızların odasına ben koyardım, şimdi de onların benim odama koymuş olmaları normaldi ancak birden bire bütün cesaretimin uçup gittiğini hissederken elimdeki parçaya hayret dolu bakışlar atıyordum. 

Tamamen içi gösteren, dantelli ipek ve saten karışımı parçayı eğer üzerime giyersem, Devrim'i korkutacağımdan korkuyordum. 

Sonra ...sonra bir an düşündüm. 

Düşündüm...

Düşündüm.

Ve biraz daha düşünmeden geceliği üzerime geçirdim. Tam kalçamın altında biten, dantel sütyenimin üst yakasını ve göğüslerimin dolgunluğunu öne seren yakasına heyecan dolu, titreyen bir bakış attım. Kızların sürmem için özellikle ısrar ettiği kokuyu bulmak için makyaj masasına yürüdüm ve küçük beyaz bir etiketin üzerine yapıştırılmış notu görene kadar görmeyen gözlerle masayı taradım. Parfümlerin arasında duran üzerine etiket yapıştırılmış şişeyi aldım. "Bunu kullan!" yazan yazıya iç geçirerek baktım. Parfümün kapağını açtım ve burnuma tuttum. 

Çok hoş bir kokusunun olduğunu fark edince bileklerime, kulağımın arkasına, boynuma ve göğüslerime hafifçe sıktım. 

"Aman Allah'ım!" diyerek iç çektim. Odada serin bir hava olmasına rağmen alevler içinde yanıyordum. Ellerimle kendimi yelpazeledim. Bir saate yakın bir sürede, hala odadan çıkmadığım için muhtemelen beni merak eden sevgili kocamı görmek için sabahlığımı da giydim. Saçlarımı şöyle bir elimle taradım ve omuzlarıma bıraktım. Odadan çıkmadan önce aynada kendime baktım. Kıpkırmızıydım. 

Aşırı heyecanlı görünüyordum. Kalp krizinin eşiğindeymiş gibi göründüğüme de emindim. 

Ayağıma tüylü terliklerimi de geçirdikten sonra derin bir nefes aldım ve odanın kapısını açtım. Ve onunla karşılaştım.

Göçüm! 

Sırtını duvara yaslamış, başını tavana dikmiş bir şekilde kapının hemen yanında bekliyordu. Kapının açıldığını duyunca doğruldu ve bakışlarımız birbirini yakaladı. Aman Allah'ım, gecelik ona muhteşem bir hava katmıştı. Seksi! Yakışıklı! Muhteşem! Öpülesi! 

Bakışları gözlerimden vücuduma indi, göğüslerimin üzerinde bir an için durdu ve bakışlarını hemen yukarıya geri çıkardı. Çenesinin kasıldığını, gözlerinin karardığını fark ettim ve kendime bakmak için başımı aşağıya çevirdim. Sabahlığımın kuşağını bağlamadığımı işte o zaman fark ettim. 

Göğüslerim, sütyenim, külotum ve geceliğin altındaki geri kalan çıplak tenim tamamen ortadaydı. Titredim. Yemin ederim tir tir titredim.

"Burada ne yapıyorsun?" diye fısıldadım boğuk bir sesle. "İçeri girebilirdin." 

Artık karı kocaydık Allah aşkına! 

Gözlerini bir an bile aşağıya indirmeden aynı boğuk bir sesle, "Senin çıkmanı bekledim." dedi. 

Ah, Allah'ım. Hala benim kişisel alanıma saygı gösteriyordu. Sanırım artık evli olduğumuzu idrak edememişti. Olabilecek en saçma şey oldu ve kıkırdadım. Kendimi tutamayarak kıkırdamaya başladım. Elimi ağzıma bastırarak kendimi tutmaya çalıştım ama olmadı. O kadar gergin, o kadar heyecanlı ve o kadar, afedersiniz ama azgındım ki, gülmem - kahkaha atmam lazımdı. Ve attım. Sinirlerim boşalana kadar kahkaha attım. 

Devrim bana anlam veremediği bir bakışla bakarken karşısında kahkahadan eğilip büküldüm. Ah, Aman Allah'ım! Sonunda delirmiştim. Sonunda gerçekten delirmiştim. Ben kendimden geçerek gülerken bana doğru geldi ve eliyle dirseğimi tuttu. 

"Peri?" dedi meraklanarak. 

Ağzımdan bir hıçkırık kaçtı. 

Kolunu belime doladı ve bir eliyle yanağıma dokundu. Anında gülmeyi kestim. 

"İyi misin?" diye sordu ilgiyle. 

Ah. Farkında bile değildi. İyi olup olmadığımı soruyordu çünkü bana bir şey oldu sanıyordu. Sadece kahkaha atıyordum halbuki. Bu kadar düşünceli olmayı nasıl başarıyordu? Kollarının arasına iyice yerleşince gözleri aramıza takıldı. Göğsümü göğsüne yasladım ve yanağımı hala bana dokunan avucuna bastırdım. Ellerimi göğsüne koydum. "İyiyim..iyiyim.. sadece delirdim galiba." 

Dudakları tatlı bir gülümsemeyle kıvrıldı. "Evet, o hissi biliyorum." 

"Ben de gerginim," diye fısıldadım gözlerinin içine bakarak. "...seninle birlikte olmayı çok istiyorum o yüzden hemen başlasak iyi olur. Yoksa kalbime inecek." 

Ağzı şaşkınlıkla açılınca ne söylediğimi idrak ederek hayretle ona baktım. Ah! Dilimin kemiği yok muydu? Düşünmeden nasıl konuşuyordum? Utanarak, "Bunu duymadın tamam mı?" diye homurdandım ve yüzümü göğsüne bastırarak yüzümü sakladım. "Neden hep kendimi rezil ediyorum?" diye inledim göğsüne doğru. 

Tatlı bir kıkırdama işitince heyecanlandım ancak o kadar utanıyordum ki başımı kaldırıp yüzüne bakamıyordum. Hemen sonra bir elinin çeneme dokunduğunu hissettim. "Bana bak Peri." O boğuk sesini nerede duysam kendimden geçerdim. O kadar tatlı, o kadar hoş bir tınısı vardı ki aklımı başımdan almaya yetiyordu.

Hafifçe başımı kaldırdım ve parmaklarının dudaklarıma kaydığını hissettim. Titredim. 

Gözlerine yakalandığım anda yutkundum. Hayranlıkla bakıyordu. Müthiş bir şeymişim gibi bakıyordu yine. Yine harika bir şahasermişim de o da bakmaya doyamıyormuş gibi bakıyordu. O böyle baktığı her seferinde kalbime bir şeyler oluyordu. Bana tatlı sözler söylemesine gerek yoktu. Bana böyle bakması yeterdi. 

"O kadar güzelsin ki," diye fısıldadı. Sesindeki hayret çok tatlıydı. "O kadar güzelsin ki, sana nasıl kıyarım.. güzelliğine nasıl dokunurum bilmiyorum." 

"Neden?" dedim biraz kızdığımı hissederek. "Bak yine kendini benden altta gösteren cümleler kuracaksan-" Parmağını dudağıma koydu ve beni susturdu. 

"Hayır, hayır.. yalnızca ..sadece o kadar güzelsin ki.. sadece sana bakmam ..belki de sadece bakmam gerekli. Anlıyor musun Peri? Bakmam bile beni bu kadar sarsarken..dokunmak. Belki de sadece bakmalıyım..güzelliğine, masumiyetine.. bana olan saf aşkına." 

"Ben sadece bakışmak istemiyorum," diye sızlandım. 

Ah. Tamamen ağzımın ayarı kaçmıştı. 

Başını öne eğerek gülümsedi. Gülüşü o kadar tatlıydı ki dayanamayarak ayaklarımın ucunda yükseldim ve yanağındaki o büyüleyici çukura dudaklarımı bastırdım. Ağzından sesli bir nefes aldığını duyunca heyecanlandım. Ayaklarımın ucuna geri inmeden başımı usulca çevirdim ve onunla göz göze geldim. Burunlarımız birbirine çarptı. Koluyla bana destek olarak beni kendine yasladı ve tuttuğum nefesi anında bırakıverdim. 

Gözlerimiz birbirine kenetlenmişti. O kadar yakınımdaydı ki bakışlarımı kaçıramıyordum bile. Ellerim omuzlarına kaymıştı. Kendimi tamamen ona bıraktım ve vücudumu ona yasladım. Bir eli belimdeyken diğerini kaldırdı ve boynuma koydu. Parmakları saçlarımın arasından usulca tenime dokundu. Alınlarımızı birleştirmek için hafifçe boynuma baskı uyguladı ve gözlerini yumarak nefesimi içine çekti. Hissettim. Nefesinin, kokusunun, sıcaklığının etkisini bütün bedenimde hissettim. 

Sonra başını hafifçe hareket ettirdi ve nefesimi kesti. Dudakları çeneme sürtündü. Kalbim bir an için atmayı bıraktı, sonra son sürat atmaya kaldığı yerden devam etti. Bu heyecan, bu sarsıntılar, bu tutku aklımı başımdan alacaktı. 

Parmaklarımı yüzüne koydum ve artık sakalı olmadığı için parmaklarımın altında kayıp giden teninin sıcaklığını içime çektim. "Sakallarını seviyordum," diye fısıldadım. 

"Yine uzatırım," dedi ve sonra dudaklarını yanağıma bastırdı. Gözlerim kendiliğinden kapandı. Her tarafım sızlarken o boynuma daha kolay ulaşsın diye başımı yana eğdim. Neden hala kapının önünde durduğumuzu bilmiyordum. Odaya girmeliydik.. sonra, sonra ne olacağını Allah bilirdi. 

Dudaklarının kıvrılarak boynuma dokunduğunu hissettim, hemen sonrasında iç çektim ve zevkten kendimden geçmemek için güçlükle ayık kaldım. Beni öpmeye devam edeceğini sandım ama yüzünü boynuma gömüp bana sarılınca yanıldım. Sanki bedenim yarımdı, ve o bana her sarıldığında diğer yarısıyla tamamlanıyormuş gibi hissediyordum. Güçlü kolları vücudumu sardı, sıcaklığı tenimle bütünleşti ve titremelerim onun bedenine geçti. Müthiş bir sıcaklığı vardı. Kokusu baş döndürücüydü. 

Ellerimi göğsünden çekip sırtına doladığımda iç çektiğini duydum ve gülümsedim. Birkaç dakika boyunca öyle kaldık. Bu sarılmaya ihtiyacı olduğunu düşündüm, sonrasında ise benim de bu sarılmaya ihtiyacım olduğunu fark ettim. Kendimi fazla yorgun hissetmiyordum ama yine de ona sarılıp da gözlerimi kapadığımda müthiş bir huzurun, sükunetin bedenimi sardığını hissediyordum. 

Elimden birini saçlarının arasına daldırdım ve başını daha çok boynuma bastırdım. Bu gece ve sonrasında onu  daima koruyup kollayacaktım, daima böyle kollarımın arasında sıkı sıkı tutacaktım onu. 

Ruhunu öpecektim, onu öpmeden önce. Yaralarından öpecektim. Kalbinden öpecektim. Ona dokunmak için sabırsızlanıyordum. Geri çekilip gözlerime baktığında kendi kendime sakin olmam gerektiğini söyledim. 

"Devrim eğer-" diye söze başlamıştım ki, dudaklarıma konan parmaklarla aniden konuşmayı kestim. O el inip de elimi tutunca heyecanla irkildim ve bizi odamızdan içeriye çekince hemen eşikte bayılmamak için dua ettim.

Çok gergindim, çok heyecanlıydım, çok başkaydım. Aşktan mı, tutkudan mı, yoksa yaşanacak olan o büyülü dakikalardan mıdır nedir, ayaklarımın yere basmadığını hissediyordum. Sanki uçarak yürüyordum. 

Tepkisini kaçırmamak için gözlerimi yüzünden ayırmıyordum. Yerdeki mumları, süslenmiş yatağı gördü ve hemen sonrasında bana kısa bir bakış attı. Öyle bir baktı ki yerde hiçbir şey olmamasına rağmen ayağım tökezledi ve öne doğru düşüşe geçtim. Ancak birden belime sarılan kollarla yere kapaklanmadan kurtuldum. Sert göğsüne sarıldım ve heyecanla nefes alıp vermeye başladım. 

"Şey..." diye fısıldadım nefes nefese. "Mumları yakacak mıyız?" 

Bunu söylediğime inanamıyordum. Söylenecek bunca şey arasında bu konuda neden yorum yapıyordum? 

"Yakalım mı?" diye sorduğunu duydum ve başımı kaldırıp baktığımda dudaklarında tatlı bir gülümsemenin olduğunu gördüm. Bana gülüyordu. Bana gülüyordu. 

"Sen bana mı gülüyorsun?" diye fısıldadım gözlerimi dudaklarından ayırmadan. 

"Elimde değil," diye fısıldadı. "...o kadar ..." 

"Ne?" dedim o susunca. "O kadar neyim?" 

Cevap vermedi. Bakışlarımız birbirine kenetlendi, yüreğim kanat çırpmaya başladı. Tenim uğulduyordu, titreşimler aramızda gidip geliyordu. İyi değildim, hiç iyi değildim. 

Başını hafifçe eğip dudaklarını alnıma bastırdığında iç çektim. Gözlerimi kapattım ve ona yaslandım. Bana bu tatlı işkenceyi yapmayı sürdürürse kalp krizi geçirecek ve kollarına yığılacaktım. Dudakları alnımdan şakağıma geçti, sonra usulca yanağımı, gözlerimi öperek burnuma kadar indi. Sıcacık dokunuşları ruhumun içinden geçip giden ateşli bir rüzgardı sanki. Kavurucu bir etkisi vardı. Güçlükle yutkunuyordum. O alevden izler bırakarak dudaklarını yüzümde dolaştırırken ellerimi göğsüne koydum ve geceliğini avuçlarımın arasında sıkarak ellerimi yumruk yaptım. 

Dayanılması güç bir gerginlik yüzünden bayılmak üzereydim. Bana incitmeden, beni kırmadan sanki porselen bir bebekmişim gibi özenle kondurduğu öpücükleri saymaya başladım. Şimdiye kadar altıncı öpücüğünü kondurduğu yüzümü hafifçe geriye attım ve gözlerinin içine baktım. 

Yüreğimden, onun için beslediğim aşkın en uç doruk noktasından gelen bir güçle, "Seni çok seviyorum Devrim Kuzgun." diye fısıldadım. 

Gözlerinin parladığına, aşkla ışıldadığına ve tebessümünün güzelliğine şahit oldum. Hemen sonrasında ise kendimi kollarının arasında buldum. Bu sefer daha sıkı, daha hoyrat, daha vahşi denilebilecek bir kucaklamayla ona yaslandım. Saçlarım bu ani hareketin etkisiyle aramızda savrulurken, başımı kaldırdım. 

Hayretle açılan dudaklarım birden onun sıcak, erkeksi dudaklarıyla kapandı ve bu kavuşma öyle haz yüklüydü ki dayanamayarak inledim. Birden yüklü bir akıma kapılmış gibi sarsıldım ve ellerimi Devrim'in yanağına götürerek yüzünü avuçlarımın içine aldım. Dudaklarım dudaklarının arasında aşkla açılırken, bundan daha güzel bir duygunun olamayacağını düşündüm. Kolları belimde sarılı bir şekildeyken, boyuyla eşit hale geleyim diye beni havaya kaldırdı. Kollarımı boynuna  doladım ve öpücüğünün hoyratlığına bayılarak yüzümü neredeyse yüzüne gömdüm. Saçlarımın ikimizin de yüzüne değdiğini biliyor, hatta bize karıştığını hissediyordum ama umurumda değildi. 

Birbirimize bu kadar çaresizce ihtiyacımız varken başka hiçbir şeyi düşünemeyecek haldeydim. 

Mumlar bile umurumda değildi. Devrim'in öyle romantik bir tarafı yok gibiydi. Mumlar falan onda eğreti duruyordu. 

Nefesimin kesildiğini hissedene kadar öpüştük. Sonra birden dudaklarını çekti ve yüzünü boynuma gömüp kokumu içine çekti. İkimiz de derin derin nefesler alıyorduk. 

"Artık benim misin?" diye sordu. Bunu tutkuyla söylemiş olsaydı erir giderdim ancak sesinde panik vardı, endişe vardı. Başını tuttum ve geriye doğru çektim. Onu gözlerime bakmaya zorladım. Yüzündeki ifade kalbimi sıkıştırdı. İnanamayan, kabullenemeyen, acı çeken bir adamın ifadesi vardı.

"Ya seni üzersem?" diye sordu. "Ya seni kırarsam? Ya sana bir şey olursa?" 

Beni yere indirdi ancak ondan ayrılmadım. İki elimle de yanağını tuttum ve onu gözlerime bakmaya zorladım. Korkusunu, kalbindeki endişelerini biliyordum ve onu çok iyi anlıyordum da. Hala tam olarak iyileşmiş değildi ve beni karanlığının yok edeceğini düşünüyordu. Ne yaparsam yapayım onu bu düşünceden kurtaramayacağımı artık anlamıştım. Zamana ihtiyacı vardı. Aramızdaki bu aşkın nasıl iyileştirici bir etkisi olduğunu zamanla anlayacak ve görecekti. 

"Ben mutluyum," diye fısıldadım gözlerinin içine bakarak. O gözler yetişkin bir adamın değil de, on beş yaşındaki korkmuş bir çocuğun gözleri gibi büyük bir savunmasızlıkla bana bakıyordu. Dayanamayarak uzandım ve dudaklarına yumuşacık bir öpücük kondurdum. "Ben mutluyum. Anladın mı beni? Ben bu  dünyadaki en mutlu kadınım. Çünkü sevdiğim adamla evlendim, o da beni seviyor. Bundan gerisinin hiçbir önemi yok. Zamanla kırılıp üzüleceğimiz anlar olacak. Bunlar tabiki olacak Devrim çünkü biz insanız. Hatta bunları sen de öğreneceksin, sen de kırılacaksın. Belki farkında bile olmadan kıracağım seni, üzeceğim. Anlıyor musun beni?" 

Pek anladığını sanmıyordum ama yine de başını sallayarak gülümsemeye çalıştı. 

"Çok düşünüyorsun," diye fısıldadım titreyerek. "...öp beni. Sev artık beni.." 

Bu kez ne söylediğimi umursamadım, hatta bunu söylediğim için utanmadım bile. Birden beni yeniden kollarının arasına alıp havaya kaldırdığında hazırlıksız yakalandığım için çığlık attım ve ona tutundum. Kahkaha atmak için ağzımı açmıştım ki dudaklarıma yapıştı ve ben kendi adımı bile unuttum. 

Az önceki öpücükten bile daha yoğundu. Dudaklarımız birbirini adeta talan ediyordu. Dudakları üst dudağımı yakaladı ve başını yana eğerek öpüşmemizin açısını daha da derinleştirdi. Kalbim bu kadarını kaldırabilecek miydi? 

Ruhum titriyordu... bütün benliğimle beraber. 

❤


Devrim daha önce hiç böyle hissetmediğini düşünüyordu o anda. Bir kadına dokunmanın anlamını hiç bilememişti demek ki. Ya da bu deneyim onun için gerçekten farklıydı. Ona dokunduğunda belki de ondan çok daha fazla etkileniyordu. 

Bir çiçeğe dokunmak gibiydi. Bir çiçeğe dokunurken, çiçeğin naifliğinden etkilenir ve sonra da özenle hareket eder, onu koparmadan severdiniz. Peri'ye de dokunmak böyle hissettirmişti. Genç adam göğsünü sıkıştıran duyguları en uç noktalarına kadar yaşıyordu. Onu öpmeyi her şeyden çok istiyordu ama bir yandan da ona dokunarak onun büyüleyici güzelliğini bozacağından korkuyordu. 

Onun heyecanı yüzüne, hareketlerine, sözlerine, tenine yansıyordu ve bu muhteşem bir şeydi. Devrim ona her baktığında güzel gözlerinde gördüğü aşk yüzünden kendinden geçiyordu. Bu kadar büyüleyici bir kadını saatlerce izlemek istiyordu. 

Ona sadece bakmak bile genç adama yetecekti. Bir insan onu saatlerce izleyebilirdi ve hiç sıkılmazdı. Nasıl sıkılabilirdi ki? 

Böyle kollarında çiçek açarken, onun bir dokunuşu, bir öpüşü için bu kadar istekli ve bu kadar güzelken nasıl sıkılabilirdi? 

Genç adam dudaklarını ondan güçlükle ayırdığında ciğerlerine derin bir nefes çekti. Gamze de en az kendisi kadar kaybolmuş görünüyordu. Ve bu da harika bir şeydi. Onun kendisine verdiği tepkiler o kadar içten o kadar muhteşemdi ki Devrim çoğu zaman bunu hak edip hak etmediğini düşünüyordu. Onu hak etmiyordu. 

Bu kadar naif, bu kadar tutkulu, bu kadar derinden aşık olabilen bir kadını hak etmiyordu ama o, Peri'si, kendisine aşık olmuştu. Bütün ilgisi onun üzerineydi. Devrim bu ilgiden ötürü kendini çok mutlu hissediyordu. İtiraf etmekten çekiniyordu fakat göğsü gururla kabarıyordu. Onun gibi bir kadın...

Gamze birden üzerindeki sabahlığı çıkarıp yere atınca kasıldı kaldı. Bir kadının bedenine hiç böyle bakmamıştı. Gamze'ye bile bakamıyordu çünkü gördükleri bedeninde çok farklı duygulara yer açıyordu. Ve hayranlık duymadan da edemiyordu. 

Ona dokunmak istiyordu. Hem de öyle bir dokunmak istiyordu ki... 

Kendini bir bıraksa neler olacağını kendisi bile bilmiyordu. 

"Seni görmek istiyorum," diye sızlandı Gamze ve ellerini genç adamın geceliğinin bir parçası olan tişörtünün eteklerine koydu ve sorar gibi Devrim'in gözlerinin içine baktı. Genç adam yutkunarak başını salladı. Gamze ayak uçlarında yükselerek tişörtü genç adamın üzerinden çekip çıkardı. Devrim ona yardım ederek kollarını kaldırdı ve tişört yere, Gamze'nin sabahlığının yanına düştü. Artık önemsiz birer kıyafetti. 

Genç adam bakışlarını ona çevirdiğinde Gamze'nin hayretle çıplak üstüne baktığını gördü. 

Onun ne gördüğünü biliyordu. 

Vücudunun yanından başlayan ve sağ kasığına doğru uzanan çirkin yara izini, onun kadar olmasa da karnının üzerinde başka kısa çizgilere bakarken yüzüne yerleşen o acı dolu ifadeyi izledi. Yara izleri şimdi teninin renginden bir kat daha soluk bir pembeydi, o kadar da çirkin durmuyordu ama yine de bu o yaraların varlığını değiştirmiyordu. 

Gamze titreyen parmaklarını göğsüne koyup, şefkat ve acı dolu bir sesle, "Ah canım," diye fısıldayınca hem onun dokunuşunun verdiği hisle hem de sesindeki o üzüntüyle irkildi. Genç kadın başını kaldırıp gözlerine baktı. Parmağının ucunu onun uzun yara izine getirdi ve hafifçe dokundu. Sanki onu incitebileceğini düşünüyormuş gibiydi. "Burası nasıl oldu?" 

On altı yaşındaydım, diye düşündü, ablamı bulmaktan başka hiçbir şey düşünemiyordum ve Çakal'ın karşısına geçene kadar sokakta yaşadım. Fakat bunu ona diyemedi. 

"Bir kazaydı," diye fısıldadı. Daha fazlasını anlatıp da onu üzmek istemiyordu. Yara izini gördüğü an üzülmüştü zaten. Sırtını döndüğünde kurşun izlerini ve başka izleri de görecekti. Devrim biraz da bu gecenin yaşanacak olan bu anının gerginliğini taşımıştı. Soyunmak ve ona tamamen teslim olmak, onun için çok güç olacaktı. 

Kendisi için değil, Peri'si onu gördüğünde üzülecekti. 

"Nasıl bir kaza?"  diye sordu Gamze. Sesinde derin bir üzüntü vardı. Elini genç adamın göğüs kafesine koydu ve ona yaslandı. "O gece mi yaptılar bunu sana?" O geceden bahsederken gözlerini kaçırmıştı, bundan bahsetmenin Devrim için zor olduğunu düşünüyordu. Ancak genç adam bundan bahsedebiliyordu artık. Kendini kontrol edebiliyordu. 

Devrim uzandı ve onun ellerini tutarak dudaklarına götürüp öptü. Gamze'nin sesli bir nefes aldığını duyunca gülümsedi. Onu heyecanlandırmak işte bu kadar kolaydı. 

"Kolay bir çocukluk geçirmedim Peri," diye mırıldandı. "...bu izler çocukluğumdan kalma." 

Bu açıklama onu tatmin etmemiş gibiydi ama yine de bir şey söylemedi. Ellerini ellerinden kurtararak yeniden genç adamın göğsüne koydu. Bakışları şimdi hayranlık doluydu. "Bütün bunlara rağmen," diye fısıldadı, yanakları mümkünmüş gibi bir ton daha kızarmaya başlamıştı. "...mükemmel ötesi bir vücudun var Devrim Kuzgun. Şu kaslara, şu baklavalara bak..." 

Devrim onun bariz hayranlığından etkilense de, "Sadece bir kabuk," demeden edemedi. 

Gamze gözlerini kısarak, "Muhteşem bir kabuk," dedi ve ekledi. "Benim muhteşem kabuğum." Eğildi ve dudaklarını genç adamın göğsüne bastırdı. Onun yumuşacık, sıcak dudaklarını hissetmek Devrim'in kasıklarında şiddetli bir titreşim yaşattı. Daha önce onu heyecanlandıran bir şey olmamıştı, hatta bu duygudan yoksun olduğunu sanırdı. Sertleşmezdi bile. Fakat Gamze ona her baktığında, kazara ya da kasten her dokunduğunda kasıkları geriliyor, bu yaşa kadar hiç yaşamadığı kadar heyecanlanmış bir şekilde buluyordu kendini. Ona bunları yaşatan da Gamze'ydi. 

"Sıcacıksın," diye fısıldadı Peri. Ellerini özgürce biraz da çekingen bir şekilde onun vücudunda gezdiriyordu. 

Evet, genç adam biraz sıcaklamış gibiydi. 

Ellerini kaldırarak onun beline koydu ve onu kendisine çekti. Onun üzerindeki bu gecelik insanın aklını başından alabilecek bütün detayları göz önüne seriyordu. Kokusunu içine çekmek istiyordu. O kadar güzel kokuyordu ki. Gamze ona dokunurken o eğildi ve burnunu saçlarının arasına gömdü. Gözlerini kapattı ve o mis kokusunu içine çekti. 

"Beni çıldırtıyorsun," diye fısıldadı Peri'si. "...bütün tenim karıncalanıyor. Heyecandan bayılmak üzereyim ve sen...sen..bana öyle naif davranıyorsun ki." 

Genç adam onun bu itirafı karşısında hem memnun olmuş hem de heyecanlanmıştı. Geri çekildi ve yüzünü ellerinin arasına alarak dudaklarını dudaklarına kaldırdı. Dudakları birbirine değeceği anda durdu ve Gamze'nin beklentiyle parlayan gözlerine baktı. "Sana kıyamıyorum.." diye fısıldadı. "Güzelliğine, masumluğuna... mükemmelliğine kıyamıyorum Peri."

Genç kadın hevesli bir şekilde ona yaslandı ve homurdandı. "Ben mükemmel değilim Devrim Kuzgun! Yalnızca bir insanım. Ayrıca," Uzandı ve dudaklarını genç adamın dudaklarına değdirdi. "Birazdan alevler çıkaracağım." 

Devrim onun dudaklarına doğru gülümsedi ve o daha ne olduğunu anlayamadan genç kadını tutup çevirdi. Gamze bu ani hareketin etkisiyle inledi. Devrim onun sırtını kendi göğsüne yasladı ve bir elini genç kadının karnının üzerinden geçirerek onun kadınsı, yumuşak bedenini kendi sert göğsüne sıkıca bastırdı. Bütün uzuvlarında onun uzuvlarını hissedebiliyordu. Onun dolgun kalçası kendi kasıklarına değiyordu. 

Kolunu biraz daha yukarıya çıkardı ve onu tam göğüslerinin altından kavradı. Gamze'nin nefesini tuttuğunu duydu. Ve o muhteşem kokusunu içine çekmek için yüzünü onun saçlarının arasına gömdü. 

Ah nasıl da güzel kokuyordu. Onun her bir köşesini ezberlemek, aklına kazımak, ruhunu ele geçiren bu ateşli tutkuya karşılık vermek istiyordu. 

Çekingenliğini, onun kırılmaya müsait yapısı yüzünden endişelenmeyi bırakmalıydı belki de. Böyle hoyrat, böyle dokunmak daha doğruydu. Yine nazikti, yine naifti. 

Ancak onun yumuşak bedeninin her yerini hisseden kendi bedeni birazdan çıldırmak üzereydi.  Gamze iç çekince gülümsedi. Genç kadının elleri göğsünün altından bedenini saran koluna sıkı sıkıya yapışmıştı. Ve kendisini arkaya, genç adama yaslamıştı. 

Başını geriye doğru atıp yanağını Devrim'in yanağına dayadığında genç adam boştaki eliyle onun saçlarını toplayarak diğer tarafına bıraktı ve açığa çıkan o narin boynuna hayranlıkla baktı. Burnunu onun ensesine sürdü, kokusu tenini karıncalandırıyordu. Bu his mükemmeldi ve bu hissi sadece onunla yaşadığı için de mutluydu. Başka bir kadında dokunmadığı için mutluydu. 

Yoksa bütün bunların hiçbir anlamı olmayacaktı. Sadece iç güdülerine uyarak, ona istediği gibi dokunuyordu. Tecrübesi olduğu için değil, kalbi bunu yapmasını söylediği için ona dokunuyordu. 

Ona dokunmak...

Yüzünü boynuna gömüp teninin sıcaklığına sürtündü. O kadar güzel hissettiriyordu ki. Gamze kollarının arasında tir tir titriyordu. Devrim gülümseyerek, kendinden geçerek, onun teninin kokusu ve ona dokunmanın verdiği zevkle dudaklarını ensesine, omuzunun kıvrımına bastırdı. Biraz ıslak, çokça sıcak öpücüklerle tenini arşınladı. 

Ah ne kadar güzeldi. 

Peri'si belki de her şeyin hızlıca olup bitmesini istiyordu ama hayır, Devrim bunu yapamayacak kadar çaresizdi. Onu keşfetmek, ona adanmak istiyordu. Tutkudan önce aşk geliyordu. Ancak tutku da en az aşk kadar güçlüydü. Karnını saran kolunu biraz daha yukarıya kaldırınca Gamze inledi. 

"Bana işkence ediyorsun Kuzgun," diye homurdandı. 

Devrim gülümsedi. 

Genç kadın, "Gülümsediğini hissedebiliyorum." diye mırıldandı. Sesi boğuktu ve arzudan titriyordu. "Sen gülümsediğinde seni öpmekten başka bir şeyi düşünemiyorum." 

Genç adam yine gülümsedi ve , "Hım?" diye bir ses çıkardı. Sonra dudaklarını kulağının arkasına bastırdı. Çenesine kadar inen kıvrımı öpücükleriyle takip etti ve boştaki eliyle onun çenesini kavrayıp başını yan çevirerek göz göze gelmelerini sağladı. Gamze büyülenmiş bir şekilde ona bakıyordu. Göz bebekleri arzuyla büyümüştü. 

Kuzgun, dayanamayarak onun kışkırtıcı dudaklarına yapıştı ve Gamze inleyerek ona dönmek istedi. Devrim buna izin verdi. Yüz yüze geldiler ve bedenleri anında birbirine  dolandı. Fitili ateşlenmiş bir dinamit gibi ikisi de patlayarak inledi. Gamze kendini ona tamamen bıraktığında Devrim ikinci bir sefer düşünmeden onu kalçasından yakaladı ve havaya kaldırdı. Genç kadın bacaklarını beline doladığında ikisi de sarsıldı. 

Ve hemen ardından yatağın üzerindeki gül yapraklarının üzerine düştüler. 

Hareketin keskinliğiyle birlikte yatakta zıpladılar ve dudakları birbirinden ayrıldı. Gamze'nin göğsü hızla inip kalkıyordu ve teni müthiş bir şekilde kızarmıştı. Devrim tam da onun üzerine düşmüştü ancak ağırlığını vermiyordu. 

Genç kadın onu ensesinden yakalayıp hasretle kendisine çekince itiraz etmeden gitti ve dudaklarına yumuldu. 

Çarpışma. 

Dudaklarının birbirine değerken çıkardıkları ses ancak bu kelimeyle ifade edilebilirdi. Çarpışmışlardı. 

Genç adam aynı zamanda çarpıldığını da hissediyordu. Hala tüm ağırlığıyla onu ezmemek için kendini biraz geride tutuyordu ancak Gamze bacaklarını kalçasına dolayıp onu kendine daha da çekince ağırlığının hepsini onun üzerine bıraktı. Birbirini talan eden dudaklarını ayırarak nefes nefese, "Peri.." diye uyardı. Onu ezmek istemiyordu, eğer canı yanıyorsa...

"Artık konuşmak yok!"  Gamze kollarını boynuna dolayıp onu yeni bir ateşli öpücük için kendine çekince Devrim her şeyi unuttu. Her şey öyle hızlı olup bitiyordu ki durup düşünecek zaman bile bulamıyordu. 

Yalnızca hissediyordu. Onu hissediyordu. Göğsü müthiş duygularla kabarıyordu. Kasıkları o kadar gerilmişti ki eğer biraz daha birbirlerine sürtünmeye devam ederlerse patlayacağını hissediyordu. 

Gamze ateşli bir sarılmayla onu kendine çekiyor ve dudaklarının ayrılmasına bir dakika bile müsaade etmiyordu. Devrim ellerini onun saçlarına geçirdi ve dudaklarını ayırarak yüzünü onun boynuna gömdü. Kokusunu içine çektikten sonra onun boynunu, yanağını ve burnunun ucunu öptü. Peri'si gözlerini kapatmış bu hissin tadını çıkarıyordu. 

Devrim geri çekilerek ona baktı. Muhteşem görünüyordu. Artık bakmak için kendine izin verdiği bedeni kızarmıştı. 

Uzandı ve titreyen elleriyle onun geceliğinin eteğini yakaladı. Gamze şimdi daha hızlı nefesler almaya başlamıştı. 

Onu incitmeden, teninin güzelliğinden büyülenerek geceliği yukarıya doğru sıyırmaya başladı. Külodunun olduğu kısma bakamadı bile. Açığa çıkan tatlı göbeğini, küçük göbek deliğini hayranlıkla izledi. Sonra dantelli bir sütyenden fırlayan dolgun göğüsleri ortaya çıktı. Gamze kollarını yukarıya doğru gerince Devrim geceliği başından çıkarıp yere attı. 

Genç kadının teni daha da kızarıyordu. 

Devrim ise onun ne kadar güzel olduğunu düşünüyordu. Ona nasıl dokunacaktı? Bembeyaz teni dantellerin arkasında gizleniyordu. Bedeninde hiç fazlalık olmamasına rağmen teni yumuşacıktı. En güzel rüyalarında bile onun bedenini hayal edemezdi. Titreyerek derin bir nefes aldı. 

Gamze boğuk bir sesle, "Ne düşündüğünü söyle," diye tek bir nefeste hızlıca söylendi. "...ben son nefesimi vermeden önce." 

Devrim onun son nefes lafını görmezden geldi, onun öylece söylediğini bilse de ölümün soğuk nefesinin bu anı bozmasını istemiyordu. Kendisini de bu kadar bırakmışken yeniden katı bir hale dönmek istemiyordu. Bu gece, bu hale gelmek onun için çok zor olmuştu, ama şimdi kolay geliyordu. Ona dokunmaya başladığı an her şey çözülmeye başlamıştı sanki. 

Kafasını iki yana sallayarak düşündüklerini söylemeyi reddetti. 

Ancak Gamze duymak istediklerini duymadan onu rahat bırakacağa benzemiyordu. "Kuzgun," diye homurdandı. Sesi heyecanla titriyordu. Kollarını karnının üzerine koymuştu ve onun kendisini kapama dürtüsüne direndiğini biliyordu. 

"Çok güzelsin," diyebildi güçlükle yutkunurken. 

Dünyanın en şanslı adamı olduğunu düşünüyordu o anda, çünkü Peri'si yalnızca onu beklemiş ve bütün benliğini yalnızca ona saklamıştı. Hiç hak etmediği halde onun eşiydi artık. Bütün benliğini kalbinde taşıyordu. 

Dokunmak için elini kaldırdığında elinin hafifçe titrediğini gördü. Gamze güzel gözleriyle onu izliyordu. Teni daha da kızarıyor, göğsü heyecanlı nefesleriyle inip kalkıyordu. 

"Dokun bana," diye fısıldadı. 

Devrim elini onun karnının üzerine koydu ve onun teninin  heyecanla irkildiğini fark etti. Sıcaklığına adeta aşık olarak başını eğdi ve yüzünü onun karnına gömdü. Kokusunu içine çekti. Gamze'nin teni bir türlü duramıyordu, karnı heyecanla kasılıyordu. Genç adam dudaklarını onun karnına bastırdı. Ona bayılıyordu. Elinin ayasını genç kadının hemen göğüslerinin altında kalan kısma bastırdı. Sonra başını hafifçe kaldırdı ve Gamze'nin aşkla kendisini izlediğini görünce dayanamayarak uzandı ve öpülmekten şişmiş pembe dudaklarını öptü. Genç kadının ellerini yakalayarak onları başlarının üzerine kaldırdı ve parmaklarını parmaklarına geçirerek onu yatağa bastırdı. 

İçgüdüsü ona daha sert davranmasını, tutkuya kendini bırakıp çıldırmasını söylüyordu ama genç kadını ürkütmemek için kendini tutuyordu. 

Nefesleri dudaklarının arasında eriyip gidiyordu. Dilleri birbirine dolandı ve Devrim kendi göğsünden gelen gürlemeyle sarsıldı. Dudaklarını ondan koparırcasına ayırdı ve ellerini onun ellerinden çekmeden yüzünü genç kadının köprücük kemiğine bastırdı. Ah, hissettikleri dayanılmazdı. Kopacak, kendinden geçecek ve büyük bir fırtınada savrulacak diye ödü kopuyordu.

Onunla arasında geçen bu şeye bir fırtına demek de doğru değildi. Belki kasırga yeterli olabilirdi. O bir kasırgaydı, evet. Peri'si bir kasırgaydı. Onu allak bullak ediyor, kendine çekiyor ve ona dair ne varsa hepsini içine çekiyordu. Onu yok ediyor sonra kendi benliğinde yeniden oluşturuyordu.

Devrim ona direnemiyordu. 

"Çok mu fazla?" diye fısıldadı Gamze. Sesi titriyordu. Bacakları genç adamın beline dolanmıştı ve onu sıkı sıkı tutuyordu. Elleri yatağa bastırılmıştı. Kendi küçük parmakları genç adamın uzun, güçlü parmaklarını sıkı sıkıya kavramıştı. 

Dışarıda fırtınalar kopuyordu... tamamen doğal sebeplerden, fakat içeride kopan fırtına tamamen aşktandı. Belki bu  da bir  doğal sebep sayılmalıydı. 

Aşk...ondan daha doğal bir sebep olabilir miydi?

GAMZE

Eriyordum. Tükeniyordum. Beni ben yapan her şeyin dağılıp parçalandığını ve sonra yeniden toparlandığını hissediyordum. Temellerimden sarsıldığımı, uç noktalarımdan koptuğumu, büyülendiğimi, aklımın başımdan gittiğini biliyordum. 

Onunla başka türlüsü mümkün müydü sanki? 

Bana öyle bir bakıyor, öyle bir dokunuyordu ki kızarıyordum. En edepsiz rüyalarımda bile  bu kadarını hayal edemezdim. Bana dokunmadan önce bana yaydığı titreşimi hissedebiliyordum. Parmağının ucu tenime değse sanki ateşle dağlanmış gibi heyecanla sarsılıyordum. Beni bin parçaya bölüyor, varlığımla yokluğum arasında bir yerlerde beni yeniden yeniden yeniden buluyordu.

Üzerindeki çekingenliğinin, onun tişörtünü çıkardığım andan itibaren kaybolup gittiğini fark etmiştim. Bedenindeki yaraları göreceğim için mi bu kadar endişe ettiğini merak etmeden edemedim, daha sonra bunun üzerinde daha fazla düşünemedim. Beni çevirip sırtımı göğsüne yasladığında eridim, adeta yok oldum ve o bana sokulup bedenimi kavradığında ise yeniden hayata döndüm. 

Aman Allah'ım, onunla böyle olacağını biliyordum. Sahiplenici her dokunuşunda böyle sarsılacağımı, böyle etkileneceğimi biliyordum. Ama bu denli şiddetlisini tahmin edememiştim. Daha birbirimize dokunmuş bile sayılmazdık ve şimdiden ikimiz de heyecandan, arzudan, aşktan kendimizden geçmek üzereydik. Bunu onun kesik hareketlerinde, titreyen ellerinde, göğsünden çıkan belli belirsiz homurtularında ve tutkuyla, aşkla koyulaşan göz bebeklerinde görebiliyordum. 

Beni yatağa attığı andan itibaren zaten kalan bir parçacık aklımı da kaybetmiştim. 

Üzerimde muhteşem bir heykel gibi yükselirken hayranlıkla onu izlemeden edemedim. Muhteşem bir vücuda sahipti, bu vücuda sahip olmak için ne tür bir spor yaptığını merak ettim. Ellerimin altında bedeni sert ve sıcacıktı. Ona dokunmayı bir türlü bırakamıyordum. 

"Seni seviyorum," diye fısıldadım dayanamayarak. Yüzünü köprücük kemiğime bastırmış derin derin soluklar alıyordu. Göğüslerime tehlikeli derecede yakındı. Arada durup bana bakıyor, dokunmadan yalnızca izliyordu. Bense bir an önce bana dokunmasını ve bedenimle bir bütün olmasını istiyordum. 

Ona doymak istiyordum. İhtiyaç hiç bu kadar şiddetli olmamıştı. Adeta kıvranıyordum. Çok fena durumdaydım. Ellerimi omuzlarından çekip hafifçe vücudumu doğrulttum. Başını kaldırdı ve gözlerime baktı. Neden hareket ettiğimi merak ediyordu. Aralanmış dudaklarının güzelliğine, bir gözünün üzerine düşen saç tutamının seksiliğine, aşk, tutku, büyülenmiş bir ifadeyle parlayan gözlerine dayanamayarak elimi arkama götürmeden önce uzandım ve yüzünü yakalayarak dudaklarına yapıştım. Oldukça sert, hoyrat bir öpücük bıraktım dudaklarına. Ah. Göçüm! Dudakları dudaklarıma her değdiğinde elektrik akımı yemiş gibi titriyordum. Geri çekildiğimde daha fazlasını ister gibi bana uzandı, o bana geldi ve dudaklarımı neden çektiğimi anlamayarak dudaklarıyla dudaklarımı yakaladı. 

Yarı doğrulmuş vaziyette olduğum için dengemi sağlayamadım ve gerisin geriye yatağa yeniden düştüm. Onu üzerime çektim ve beni adeta yatağa gömen vahşi öpücüğüne teslim oldum.

Ah, beni böyle öpmeye devam ederse erkenden nalları dikerdim. Bu duyguya alışmam lazımdı. Alışmalıydım. 

İç geçirerek onu kendime daha da çekmek için bedenini sıkı sıkı kavradım ama zaten neredeyse bir bütün olmuştuk ve daha fazla sarılamıyordum. 

Beni nefes nefese bir halde bırakıp dudaklarımızı ayırdığında itiraz edercesine inledim. Onu öpmeyi çok seviyordum. Onun da beni öpmeyi sevdiğini biliyordum, bunu öpücüklerinden anlayabiliyordum. 

Dudaklarını boynuma bastırdı. "Ah, Peri!" diye fısıldadı arzudan kalınlaşmış sesiyle. "Nasıl da güzelsin... dokunmaya kıyamıyorum, dokunmaya..." 

Bu sefer yine doğruldum ve başını kaldırıp bana baktı. Bu sefer dudaklarına bakmadım, gözlerimi kapadım ve ellerimi sırtıma götürerek dantelli sütyenimin kopçasını açtım. Sonra yatağa uzandım ve gözlerimi açtım. Sütyenin iplerini kollarımdan çıkardıktan sonra, en son sütyeni göğüslerimden kaldırdım. Boynumun, yanaklarımın, kasıklarımın bile alev aldığını hissedebiliyordum.

Hiçbir erkeğin görmesine izin vermediğim göğüslerimi işte şimdi ona gösteriyordum. Üzerimde yalnızca külotumla kalmış, kendimi son derece savunmasız ama aynı zamanda çok güçlü hissediyordum. 

Bakışları hala gözlerimden ayrılmamıştı, onun kendisini tuttuğunu görebiliyordum. Kirpikleri örtüldü ve bakışları ağır ağır göğüslerime kaydı. Yutkunuşunu izledim. Sonra yine gözlerime baktı ve o an, gözlerinde kendimi kaybettim. Dayanılmaz bir yoğunlukla bana bakıyordu. Yemin ederim dayanılmazdı. Eğer biraz daha bakarsam kendimden geriye hiçbir şey kalmayacaktı.  Ağzımdan bir inleme kaçınca ellerimi uzatarak yüzünü yakaladım ve onu göğüslerime bastırdım. Bana sarıldı. Dudakları göğüslerimin arasındaki boşluğa değdi ve kollarını belime doladı. 

Yalnızca ona sarılmak istemiştim, o da sarıldı. Birkaç dakika boyunca koca gövdesini sıkı sıkıya kucakladım. Sonrasında dudaklarını usulca göğüslerimin arasındaki boşluğa bastırınca ürperdim. Başını hafifçe hareket ettirdi ve dudakları göğsümün yanına değdi. 

"Ah," diye inledim ve kollarımı biraz gevşettim. 

"Aklımı başımdan alıyorsun," dediğini duydum. Altında kıvrandım. 

"Çok güzel," diye inledim. "Sen de ben de pek akıl bırakmış sayılmazsın. Sayenizde leyla gibi geziyorum Kuzgun Bey." 

Gülüşünü tenimde hissettim. Sıcak, ıslak, nazik öpücükler bırakarak göğüslerimin yumuşaklığına burnunu sürttü ve hemen sonra ağzını üzerime kapadı. Etkisini direkt kasıklarımda hissettim. Islak dilinin dokunuşunu göğüs uçlarımda hissedince belimi kıvırdım. Arzu damarlarımda çınlayarak akarken ağzımdan kaçan inlemeye engel olamadım.

Saçlarına yapıştım. "Devrim!" 

Onun da hissettiği bu duyguyla sarsıldığını ellerimin altında kasılan bedeninden anlayabiliyordum. Başta nazik bir şekilde dudaklarını, dilini göğüs uçlarımda dolaştırdı, ancak bir an sonra nazik  dokunuşları yerini biraz şiddetli emişlere bıraktı. Başını kaldırıp gözlerime baktı. Hırıltılı, kısık bir sesle, "O kadar güzelsin ki," diye inledi. 

Sonra başını dudaklarını diğer göğsüme yönlendirdiğinde, "Göçüm!" diye haykırdım. Birazcık daha dudakları göğüslerimde gezinirse kendimi bırakıp, boşalacaktım. 

Hayretli bir yüz ifadesiyle başını kaldırıp bana bakınca afalladım. "Ne?"

"Göçüm ne demek?" diye sordu. Sesi öyle boğuklaşmıştı ki  titredim. Ah sesini bile öpmek istedim. 

"Hiç,hiç," diye başımı iki yana salladım hızlıca. "Hiçbir şey. Sen devam et." 

İkiletmeden başını eğdi ve dudaklarını göğüslerime bastırdı, emdi, öpücüklere boğdu. Tenimle konuştu, onu adeta sahiplendi ve ben aklımı kaçırıncaya kadar onlarla ilgilendi. Ellerini kaldırıp bir de öyle dokununca tamamen kendimden geçtim ve boşaldım. Bedenime çarpan dalga çok şiddetliydi. Bedenim pelteye döndü. Bütün bedenim titredi ve o öpücüklerini göbeğime indirirken, "Yeter." diye inledim. 

Başını kaldırıp tutkuyla bana baktığında doğruldum ve dayanamayarak yüzünü yakalayıp dudaklarına yapıştım. Nefes nefese kalmış bir şekilde dudaklarına konuştum. "Yeter artık..." 

Beni geri yatırdı ve ben ona uzanmak için elimi uzatırken o külotumdan tutup bacaklarımdan çekip çıkardı. Utanamayacak kadar arzudan delirmiştim. Bacaklarımı hafifçe açtım. O ise hala geceliğinin altıyla duruyordu. Yataktan indi ve üzerinde kalan son parçaları da çıkardı. Üzerime gelip bacaklarımın arasına yerleşmeden önceki o kısa saniyelerde erkekliğinin ne kadar büyük ve sert olduğunu görünce yutkundum. 

Ah, "Göçüm," diye fısıldadım dudaklarımız birleşmeden önce. Onu kendime çektim. Bacaklarımın arasına yerleşmesine izin verdim ve kalçasının etrafına bacaklarımı dolayarak onu kendime hapsettim. Dudaklarına, "Kaçış yok," diye fısıldadım.

Dudaklarının kıvrıldığını hissettim. "Seni seviyorum," diyen cümlelerini adeta içime çekerek onu öptüm. Ellerinden birinin saçlarımın arasına girdi.  Onları avuçlayarak beni sarmaladı. Bedeninin her bir yerini hissedebiliyordum. Sıcak, iri muhteşem vücudunun altında kalmış, ve her anlamda onunla kuşatılmıştım. Bütün ağırlığını üzerime vermişti. Bu mükemmel hissi ikimizin de hayatında ilk kez yaşıyor olması ise başka bir mükemmel histi. 

Ölüyorum diye düşündüm arzudan delirmek üzereydim. 

Dudaklarımız nihayet ayrıldığında alnını alnıma yasladı ve burnumun ucunu öptü. "Peri," dedi uyarır gibi. "Peri, Peri, Peri.. beni parçalara ayırıyorsun..." 

Onun gibi hissediyordum ben de. 

Kollarımı boynuna dolayarak ensesindeki saçlarıyla oynamaya başladım. Bu mükemmel bir histi. Erkeğini böyle çırılçıplak bir şekilde kucaklamak, mükemmel bir histi. Bütün bedenim titriyordu, varlığından haberdar bile olmadığım bölgelerim sancıyla sızlıyordu. 

"Seni seviyorum," diye fısıldadım aşkla. "..çok seviyorum."

"Benim kadar seviyor musun?" diye sordu boğuk bir sesle. Çok ciddiydi. Gözlerini gözlerimden ayırmıyordu. "Benim kadar seviyor musun? Benim kadar sevebilir misin?" 

"Aşkımızın bir ölçüsü yok," diye bilgilendirdim onu. "... her şeyde eşit olamayabiliriz ama biliyorum, aşkta eşitiz..sana o kadar aşığım ki! Ah Devrim! Ya beni almaya buraya gelmeseydin ne yapardım? Ya bana geri dönmeseydin? Ya beni sevmeseydin ne yapardım?" 

"Ölürdün," dedi acı çeker gibi bir sesle. "...benim gibi ölürdün.

Bir başka ruhumu ateşe veren öpücük için onu kendime çektim ve dudaklarımız birleştiği anda yine o mükemmel hisle sarsıldım. Aman Allah'ım, bunu hissetmeye bayılıyordum. Dilini ağzımın içine kaydırıp bütün varlığımı ele geçirdiğinde inledim ve kalçamı ona doğru kaldırdım. Onu hissedebiliyordum. Artık bana dokunmasını, beni ele geçirmesini, tamamen bana ait olmasını istiyordum. Öpüşmemiz yırtıcı olmaya başladığı zaman dudaklarımı kopardım ve "Devrim," diye fısıldadım. "Dayanamıyorum artık." 

"Ben de," diye fısıldadı dudaklarıma doğru. Eline doladığı saçlarımı burnuna kaldırdı ve gözlerimin içine bakarken saçlarımı koklayıp elini geri indirdi. "Canını yakmaktan korkuyorum." 

"Umurumda mı?" diye sordum. "Değil." İki elimle sırtına dokundum ve tırnaklarımı çizerek kalçasına indim. "Lütfen."

Acı çeker gibi gözlerini kapatıp, "Peri," diye uyardı. "Bunun daha uzun sürmesini istiyordum, sırtını öpecektim. Teninin her yerini ezberleyecek, kendime defalarca kez işkence edecektim."

Titredim. Yemin ederim titredim. "Bunu sonra yine yapabilirsin," dedim. "Hem benim de yapmak istediklerim var." Ben de aynı şeyi onun için istiyordum. Vücudunu altıma alıp dudaklarımı bedeninin her yerinde gezdirmek istiyordum, bunu yapacaktım da ancak ateşim başıma vurmuşken doğru düzgün düşünemiyordum.

"Canın yanarsa söyle," diye fısıldadı dudaklarıma. Başımı salladım ve uzanıp dudaklarını ısırdım. Ve sonra bacaklarımın arasında uzun ağırlığını hissettim. Yumuşak bir dokunuşla içime girdiğini hissettim ve birazcık kasıldım. Gözlerimi kapatmak istiyordum ancak bana bu kadar yakınken ve alınlarımız birbirine değerken yapamıyordum. 

Santim santim ilerledikçe beni genişlettiğini, tamamen işgal ettiğini ve santim santim ona ait olduğumu hissediyordum. 

Boğuk bir sesle, "İyi misin?" diye sordu. Acı çekiyordu. Sesinde, yüzünde bunu hissedebiliyordum. 

"Bundan daha iyi olamazdım," dedim. 

Homurdandı ve sonra kalan son parçasını da içime itince iğne batması gibi bir acı hissettim. Kasıldım ve acı yayılırken nefesimi tuttum. Hareket etmedi. Tamamen içime yerleşmişti ve kaslarım onu sıkı sıkıya kavramıştı. İçerisi serin olmasına rağmen onun alnında boncuk boncuk terler birikmişti. Kendi tenimden yayılan tuzlu kokuyu da hissedebiliyordum. 

"Canın yandı," diye mırıldandı üzüntüyle. 

"İyiyim," diye onu telkin ettim ve gerçekten de iyi hissetmeye başladığımda o müthiş sürtünme hissini yaşamak için onu teşvik ettim. "Sen nasıl hissediyorsun?"

"Bu hissi hiçbir kelime anlatamaz," diye mırıldandı ve dudaklarını dudaklarıma sürttü.Bedenini sıkı sıkıya kucakladım ve dudaklarını ateşli bir manevrayla yakalayarak kendimi ona bıraktım. İnledi ve beni yatağa iyice bastırarak öptü. Kalçasını hafifçe hareket ettirince kendimden geçtim. Dudaklarının arasına inledim ve yok oluşa geçtim. Bu şey yalnızca saf, ham bir tutku değildi. Aşk akıyordu. Her yerimizden aşk akıyordu. Bayılıyordum. Beni öpüş şekline, tutkusunun çaresizliğine, hareketlerindeki ritmik noktalara bayılıyordum. 

Bacaklarım ona daha sıkı sarıldı ve o da ritmini hızlandırmaya başladı. 

Ah bu mükemmel bir histi! Tarif etmek imkansızdı. Anlamsızdı da. Yalnızca yaşamalıydı insan. Sevdiğin insanla bir bütün olmak kadar mükemmel bir şey yoktu. Onun bedeninin nerede başladığını, benim bedenimin nerede bittiğini kestirmek imkansızdı. Vücutlarımız birbirine kenetlenmişti. Soluklarımız birbirine karışmış ve dudaklarımız adeta birbirini yutarcasına birbirine kenetliydi. 

Nefes almak lükstü. Nefes almak isteyen de yoktu zaten. Ellerinden birini belime doladı ve diğeriyle saçlarımı tutmaya devam etti. Beni hapsetmişti. beni kendisine hapsetmişti ve bu dünyada tattığım en mükemmel hislerden yalnızca bir tanesiydi. Kalan milyonlarca his de yalnızca ona özeldi. 

"Bana ne yapıyorsun Peri?" diye sordu dudaklarımız ayrıldığında. Yüzünü boynuma gömdü ve boynumu, köprücük kemiğimi öpücüklere boğdu. Kendiliğinden gelişen, bana yakın olma, beni tatma, benimle bütünleşme ihtiyacı duyan içgüdülerine kulak veriyordu. Tıpkı benim gibi diye düşündüm. Onu içime çekmek istiyordum. Olabilecek en iyi şekilde birbirimize karışmış olmamıza rağmen hala yeterli değil gibi hissediyordum. Onu içime çekmek ve tamamen kendime yapıştırmak istiyordum. Ellerimden birini önüne düşen saçlarına götürdüm ve onları geriye doğru parmaklarımla taradım.

"Sen bana ne yapıyorsan, onu," diye cevapladım sorusunu. 

"Seni seviyorum." Öpücükleri göğüslerimin üzerine geldi ve göğüs ucumu ağzına alıp öptükten sonra kafasını kaldırdı. "Seni seviyorum." Alnını alnıma dayadı ve gözlerime baktı. 

Hissettiklerim o kadar yoğun, o kadar dayanılmazdı ki içimde bir duygu fırtınası koptu ve gözlerim yaşlarla doldu. Kalçası müthiş bir ritimle bacaklarımın arasında hareket ediyordu. Her girişinde tenime değen teninin verdiği hisle beni sarsıyordu. Bu duygunun uzun sürmesini istiyordum ancak birazdan bitecekti çünkü yeniden çıldırma noktasına gelmiştim. Bu çok fazlaydı. 

Çok fazlaydı. 

Dudaklarını gözyaşlarıma bastırdı. "Peri?" diye sordu. 

"Mutluluktan," diye açıkladım ve ellerimle yüzünü kavrayıp yüzünü yüzüme yaklaştırdım. "Ben de seni çok seviyorum." dedim ve onu öptüm. Nefes nefese kalana kadar kocaman bir ateşi dudaklarımızın arasında erittik. 

Sanki mümkünmüş gibi beni daha da sarmaladı ve hızlandı. En diplerden gelen büyük bir aşkla, büyük bir tutkuyla birbirimize karıştık. Hiç bu kadar tükenmiş miydim? Bu öyle müthiş bir tükenmeydi ki temellerimden sarsılırken yeniden yeniden yaşamla dolduğumu hissediyordum. 

Onunla başka türlüsü mümkün müydü sanki? 

"Parçalara ayrılıyorum," diye boğuk bir sesle haykırdı ve bana baktığı anda onun da gözlerinin dolu dolu olduğunu gördüm. 

"Erkeğim," diye mırıldandım sevgiyle ve onu kendime çektim. Son bir hamleyle beni göklere çıkarıp tıpkı söylediği gibi parçalara ayırınca uzun bir haykırış koyverdim ve titreyerek ona sarıldım. Sonra içime ılık ılık bir şeylerin aktığını hissettim. 

İkiz çocuklar, diye düşündüm muziplikle ve Devrim'i daha da kucakladım. 

Ona aşıktım, ona bayılıyordum. 

Bana sığınmış vücudu artçı titremelerle sarsılırken yüzünü yüzüme sürtüp boğuk bir sesle, "Sen benim başıma gelen en güzel şeysin, biliyor musun?" diye sordu. 

"Biliyorum," diye cevap verdim. Yüzümdeki aptal gülümsemeyi silemiyordum. Onu öpmek için dudaklarını aradım. Beni sert bir öpüşle yakalayıp nefesimi kestiğinde gülümsemem silinmişti. Ah! Göçüm...bu his beni bitiriyordu, gerçekten de. GERÇEKTEN DE. 

Daha yeni Daha eski

İletişim Formu