Bölüm 48 : Alev Alev
Oturduğum yerde kıvranırken, Devrim'in tek bir tepkisini dahi kaçırmamak için gözlerimi ondan ayırmıyordum. Sanki hiçbir şey hissetmiyormuş gibi davranıyordu. Dışarıya tepki vermemek için mücadele verdiği o kadar çok belliydi ki. Onun heyecandan çok gergin hissettiğinin farkındaydım elbette fakat yine de kahveyi içerken ne hissettiğini belli eder diye umduğumdan kısa bir an bunu unutmuştum.
Efe'nin o kahvenin içine ne koyduğunu öğrenmek için sabırsızlanıyordum. Eğer kardeşimi tanıyorsam bana kendisi gelip söyleyecekti.
"Kahve çok güzel olmuş Gamze. Ellerine sağlık."
Armağan'ın sesiyle kendime geldim ve bakışlarımı ona çevirdim. Yüzünde mutluluk dolu gülümsemesiyle bana bakıyordu. "Afiyet olsun," diye mırıldandım. Devrim'in de kahveyi beğenip beğenmediğini bilmek istiyordum. Gerçi Efe içine ne koymuşsa beğenmeyeceği kesindi ama yine de bu gece o evine gitmeden onu yakalayıp kahve için ne yorum yapacağını duymak istiyordum.
Kahveler bittiğinde Armağan'ın boğazını temizlediğini duydum. Gülümseyerek fincanı bırakırken önce Devrim'in gözlerinin içine sonra da bana baktı.
Devrim başını hafifçe öne eğmiş, yerdeki halının desenine bakıyordu. Ellerini önünde kavuşturmuştu. Omuzları dimdikti ancak yine de halinde bir tür savunmasızlık vardı. Armağan'ın konuşmasını dinliyormuş gibi başını hafifçe ona doğru eğmişti.
"Burada, çok güzel bir sebepten dolayı bulunuyor olmaktan gerçekten çok mutluyum." Armağan minnetle gülümsedi. "Bizim kolay bir hayatımız olmadı."
Bakışlarım Devrim'e kaydı. Birden vücudu daha da gerilmiş gibi sırtını dikleştirdi ve başını kaldırıp doğrudan gözlerimin içine baktı. Kalbim yerinden çıkıp ona doğru koşmak üzereydi.
"Hep zorluklarla yaşadık. Maddi zorluklardan bahsetmiyorum, manevi zorluklardan bahsediyorum. Bizim için hiçbir şey kolay olmadı. Ama yine de kardeşimle bir arada olmayı başardık. Ve ben onun mutlu olmasını istiyorum. Onun mutlu olmasını, bir yuvaya sahip olmasını, kendi dünyasını kurmasını istiyorum...çünkü biliyorum, onun bir dünyası yok."
OKUMAK İÇİN TIKLA! Cyclo-Progynova Nedir? Nasıl ve Niçin Kullanılır? ADET DÜZENLEYİCİ İLAÇ
Benim gözlerim dolarken, Devrim'in usulca ablasının elini tutup sıktığını gördüm. Usulca ablasını uyardı. Daha fazla konuşmasını istemiyor gibiydi. Ailem sessizce Armağan'ı dinlemeye devam ediyordu.
"Gamze onun karşısına çıkana kadar o yolunu kaybetmiş gibiydi, iyi değildi. Onun için o kadar çok endişeleniyordum ki."
Devrim usulca, "Abla, lütfen." diye fısıldadı.
Armağan ona aldırış etmedi. Elini tutan Devrim'in elini sıktı ve konuşmasına devam etti. "Sonra bir gün Gamze'ye rastladı." Armağan'ın minnet dolu bakışları beni buldu ve bana gülümsedi. "Benim kardeşim yeniden hissetmeye başladı."
Devrim bakışlarını benden kaçırdı ve başını önüne eğdi. Sanki bütün her şeyi ortaya döküldüğü için kendini iyi hissetmiyor gibiydi. Birazcık da olsa ne hissettiğini bilmek istemem normal değil miydi? Onun bana kolay kolay, 'Seni seviyorum' demesini beklemiyordum elbette ama yine de insan umut etmiyor değildi.
"Biliyorum direndi, üzüldü, üzdü ama sonunda birlikte bir yuva kurmak için adım attı."
Devrim, Armağan konuştukça kaskatı kesiliyordu. Yanına gidip elini sıkı sıkı tutmak istiyordum. Onu biraz olsun sakinleştirmek istiyordum. Onu her şeyden korumak istiyordum. Onun iyi olmasını, bu isteme olayından en az benim kadar zevk almasını istiyordum. Ama onun bütün bunları yapabilmesi için de zamana ihtiyacı olduğunu biliyordum.
"O yüzden bugün buraya gelebilmek, canımdan çok sevdiğim kardeşimin mutluluğu için burada olmak benim için çok önemli. Onun mutlu olması için her şeyi yapabilirim."
"Devrim için de Gamze için de hayırlısı neyse o olsun Armağan Hanım." Babam annemin elini tuttuktan sonra konuşmasına devam etti. "Aşkın ne olduğunu çok iyi biliyorum. Aşkın insana nasıl iyi geldiğini, onu nasıl değiştirdiğini, onu iyileştirdiğini çok iyi biliyorum. Bu yüzden Gamze ile Devrim'in arasındaki bu bağa ben çok inanıyorum. Bütün çocuklarım aşık olduğu kişilerle evlendi ve hepsi de şu an çok mutlu. Ufak sorunlar elbetteki oluyor ama iki insanın arasındaki aşk ne kadar büyükse o sorunlar da insanın gözünde o kadar küçülüyor. Kızımın seçimine güveniyorum. Onun mutlu olmasını istiyorum ve o mutluluğun Devrim'le kuracağı yuvada olduğunu düşünüyorsa bana onu desteklemek düşüyor."
"Baba," diye fısıldadım içimden. Öyle güzel konuşmuştu ki.
"Hep birlikte çok güzel bir mutluluğa tanık olacağımız için şanslıyız o zaman." Armağan kardeşinin elini kaldırdı ve dudaklarına götürüp öptü.
Devrim boğuk bir sesle, "Teşekkür ederim." diye fısıldadı. Sonra başını kaldırdı ve babama, anneme, kardeşlerime baktı. Bir kez daha, "Teşekkür ederim." dedi.
Acaba ailem o teşekkürün ne kadar anlamlı, ne kadar derin bir cümle olduğunu biliyor muydu? Tahmin edebiliyorlar mıydı? Devrim şu anda çok duygulu bir anındaydı. Bunu o kadar net hissedebiliyordum ki.
Yüreğimde onun için büyük bir yangın başlamıştı. Bakışları, düşünceleri, korkuları, bütün savunmasızlığıyla o yangını körüklüyor, beni kendisine daha da çok bağlıyordu.
Gözlerimiz kesişti, o an anladım ki, kalbim onunla çok önceden karşılaşmıştı. Nasıl olduğunu bilmiyordum ama hissettiğim bu güçlü duygu, bana bunu söylüyordu.
*
Kahvelerden, sohbetlerden sonra Armağan ile Devrim artık gitmenin gerektiğine karar vermiş olacaklar ki kibarca ayaklandılar. Bugün kız isteme olmamıştı. İki gün sonra yeniden gelmek için söz verdiler. Devrim gece boyunca babamın ve kardeşlerimin onu yönlendirmesi ile hep iş hakkında konuştu.
Konu iş olduğunda o kadar çok bilgili ve ilgiliydi ki. Dünya gündeminden, ülke gündeminden, her şeyden haberi vardı. Piyasa değerlerinden, yetimler için açılacak olan okullardan bahsetti. Onun ailemin erkek bireyleri ile anlaştığını görmek içimi ısıttı.
Bildiği, yakın olduğu, tanıdığı bir konu hakkında uzun uzun konuşmak kolaydı onun için. Bu yüzden gerginliğini biraz olsun attığını görmek beni de rahatlatmıştı.
Onları geçirirken Devrim ile göz göze gelmeye çalışıyordum ancak kalabalıktan onunla karşı karşıya gelemiyordum bile. En sonunda ailem içeriye girdiğinde Armağan, ben ve Devrim üçümüz baş başa kaldık.
Devrim gergin bir şekilde bana baktı. Ben ise beklentiyle.
Armağan boğazını temizledi. "Devrim istersen ben taksiyle gidebilirim?"
"Hayır," diye itiraz ettim. "Yalnızca beş dakika onu senden alıp geri getireceğim."
Hava buz gibi olmasına rağmen üzerime ceketimi alamamıştım. Devrim'e onaylıyor mu diye baktım. Başını hafifçe eğdi. Armağan'ı arabaya bindirdi ve arabanın klimasını çalıştırıp kapıyı kapattı. Sonra akülü sandalyeyi arabanın arkasına yerleştirdi.
Gecenin altında, dinmiş yağmurun o mis gibi kokusuna karışan kokusuyla karşıma dikildi. Ellerim o kadar çok titriyordu ki parmaklarımı bükmüştüm. Armağan'ın bizi izleyen meraklı gözlerinden utanarak, "Arka bahçede konuşabilir miyiz?" diye sordum Devrim'e.
Başını eğdi ve önden gitmem için eliyle hafifçe yol gösterdi. Önüne geçtim ve evin etrafından dönerek arka bahçeye, hamağın olduğu kısıma geldim. Onun arkamdan takip ettiğini duyabiliyordum. Topuklu ayakkabılarımın üzerinde yürürken kendimi ipin üzerinde yürüyormuşum gibi heyecanlı ve gergin hissediyordum.
Sonunda ağaçların arasına geldiğimizde durdum ve ona döndüm.
Ne söyleyeceğimi, ne düşüneceğimi bilemiyordum. Ama yapmak istediğim şeyi biliyordum.
Bu yüzden ayaklarımın üzerinde yükselip kollarımı boynuna dolarken kendimden oldukça emindim. Vücudumu vücuduna bastırıp ona sıkı sıkı sarıldım. Bütün gece boyunca bunu yapmayı o kadar çok hayal etmiştim ki. Kendimi tutamayıp da kalkıp boynuna sarılırım diye korkmuştum.
Yüzümü boynuna bastırdım ve kokusunu içime çektim.
Sonra belime dolanan kolları hissettim ve mutlulukla gözlerimi kapattım. "Seni seviyorum." diye fısıldadım kulağına. Dayanamayarak dudaklarımı boynuna bastırdım. Sıcacık tenini arşınladım. Bir adama sarılmak bu kadar tam hissettiriyorsa bir kadını, ondan nasıl ayrı kalırdım?
Bir dakika boyunca ona sarılı kaldım. Gözlerimi hiç açmadım. Hissettiğim mutluluğun iliklerime kadar işlemesine izin verdim. Mükemmel bir duyguydu hissettiklerim. O kadar mükemmeldi ki bitmesini hiç istemiyordum. Ancak bir dakika sonrasında hafifçe geri çekilip onun yüzüne baktım.
Kirpiklerinin uzunluğuna, gözlerinin güzelliğine, yüzündeki o panik ifadesinin tatlılığına hayran kaldım. Ben bu adamla ne yapacaktım?
"İyi misin?" diye sordum güzel yüzünü atlamadan uzun uzun süzerken.
Başını sallayıp konuşmayınca, bir kez daha sordum. Sesini duymak istiyordum.
"İyi misin?"
"İyiyim Peri."
Tatlı tatlı sataşarak, "Bilemem," diye mırıldandım. "Kahveyi ben yaptım ama içine ne koydular hiç bilmiyorum. Ateşin falan çıkarsa beni ara olur mu?"
"Ararım," diye söz verdi. Öyle ciddi söylemişti ki bunu gerçekten de yapacağını anladım. Ona şaka yaptığım zaman bazen ciddiye alıyordu. Yanındayken hep ciddi olursam beni anlayabilirdi ama ben o kadar da ciddiyet timsali birisi değildim. Birazcık da o benim bu neşeli, deli dolu halime ayak uydurmak zorunda kalacaktı. Ona kahkahalar attıracağım günü öyle çok bekliyordum ki.
"Kahve nasıldı?" diye sordum bu kez. Ellerim omuzlarında onun elleri ise hala belimdeydi. Vücudunun yakınlığı üşümüş vücuduma iyi geliyordu ancak omuzlarım ve bacaklarım hala üşüyordu.
"Güzeldi."
Gözlerimi kısarak, "Gerçekten mi?" dedim. "Güzeldi? O kahvenin içinde benim bile bilmediğim bir sürü baharat vardı Devrim Kuzgun. Nasıl güzel diyebilirsin?"
Hafifçe omuz silkti. "Biraz tuzluydu o kadar."
Efe o kahvenin içine ne koymuştu? Ya da bir şey koymuş muydu?Söz konusu Efe olduğunda her şey olabilirdi.
"Yani hiç zorlanmadın mı içerken?"
Gözlerimin içine bakarken hafifçe dudakları kıvrıldı. "Neyi öğrenmek istiyorsun Peri?"
Dudaklarındaki o küçük hareket, bir gülümseme sayılabilir miydi? Kalbim o kadar hızlı atıyordu ki bir hayal görüp görmediğimi düşünüyordum. "Kahveyi beğenip beğenmediğini, içerken ne düşündüğünü, notu okuduğunda ne hissettiğini...bu gecenin sende nasıl geçtiğini...merak ettiklerim bunlar." Derin bir nefes aldım ve gülümsedim.
Başını aşağı yukarı salladı ve boğazını temizledi. "Çok fazlaymış."
Omuz silktim. Gözlerinin içine bakarak gülümsedim. "Bütün bunların cevabını istiyorum. Kendini bana kapama artık."
Ellerimin altında olan omuzlarının gerildiğini hissettim. Onu zorlamak istemiyordum ama kendi haline de bırakırsam hiçbir gelişme kaydedemeyeceğimi düşünmeye başlamıştım.
"Ne hissettiğini tahmin edebiliyorum. Ne düşündüğünü de... hatta çoğu zaman oturduğum yerden kalkıp yanına gelmek ve elini tutmak istedim ama kendimi tuttum. Bilmediğin, tanımadığın bir ortamdaydın. Gerildin...kendini iyi hissetmedin. Belki de aşırı gerginlikten mutlu bile değildin bilemiyorum-"
"Şşşt.." diyerek sözümü kesince durdum. Onun için üzüldüğümü bilmesin istiyordum. Sadece onun yanında olduğumu bilmesini istiyordum.
"Sana bütün akşam boyunca ne hissettiğimi söyleyeyim mi?"
Hızla başımı aşağı yukarı salladım ve merakla gözlerinin içine baktım.
Yutkunuşunu, kaşlarını çatışını üzülerek izledim. "Ben..böyle bir akşamı yaşayacağımı düşünmemiştim hiç." Duraksadı ve bakışlarını benden kaçırdı. "Buna hiç izin vermeyecektim...bunun birçok sebebi var ama en büyük sebeplerden birisi de ailemin hayatta olmamasıydı. Annem babam olmadan bir kadını istemeye gitmek istemedim. Bunu kendime yediremedim. Bunun hayalini bile kurmadım.. sadece onlar hayatımda yokken hiçbir şeyin tam olmayacağını düşündüm. Eğer evlenmeye niyetli olsaydım böyle düşürdüm. Ama.."
"Ama?"
"Ama az önce ablam içerideyken, elimi tutup da o şeyleri söylerken hissettiğim o boşluğun biraz olsun dolduğunu hissettim. Annemin babamın da bu gece, burada olmasını çok isterdim Peri. Seni onlar istesin isterdim."
Yine dolan gözlerime içimden küfrederek elimin tersiyle taşan damlaları sildim. "Bu yüzden mi gergindin yani?"
Onaylar bir şekilde başını sallayınca dayanamayarak uzandım ve yanağına usulca bir öpücük kondurdum.
"Sen mükemmel bir adamsın biliyorsun değil mi?" diye fısıldadım gözlerinin içine bakarken. "Yüreği her şeyden güzel, mükemmel bir adam."
"Değilim,"diye itiraz etti.
"Öylesin. O kadar mükemmelsin ki, seni nasıl hak ettim ben acaba?"
"Böyle konuşma Peri. Böyle konuşma...kendini benden alçakta görme. Asıl ben senden çok alçaktayım... seninle asla boy ölçüşemem. Asıl sen mükemmelsin..."
"İkimiz de mükemmeliz o zaman hım?" Kıkırdayarak kollarımı yeniden boynuna doladım ve ona sarıldım. Bu sefer beni tutuşu gecikmedi. Kollarını bana sıkı sıkı doladı, beni hafifçe havaya kaldırarak ayaklarımı yerden kesti. Saçlarımın arasına bastırdığı yüzünden, sıcak nefesi boynuma çarpıyordu.
Kalbimdeki duygular coşup taşacakmış gibi hissediyordum. Onu hiç bırakmak istemiyordum.
Yavaşça geri çekilirken, "Yarın görüşür müyüz?" diye sordum.
"Yarın?"
Gülümseyerek başımı salladım. "Evet yarın. İşin mi vardı?"
"Benim hep işim var," diye mırıldandı. "Ama yarın olur. Öğle yemeği yeriz, olur mu?"
"Bana uyar," diye fısıldadım sevinçle. "Senin kıyında köşende olayım da."
"Ah Peri.." Gözlerimin içine uzun uzun baktıktan sonra elini yanağıma koydu ve başımı hafifçe kendine doğru çekti. Öpeceğini düşünerek son nefesimi veriyordum ki dudaklarını alnıma değdirdi. Sonra beni bıraktı. Kısacık sürmüştü ama bu süre kalbimin teklemesine yetmişti.
Aramıza biraz mesafe koyarak geriye çekildi. "Ablamı daha fazla bekletmeyeyim." Bakışlarını kaçırdı. "İyi geceler."
Huşu içinde, sarhoş sarhoş, "İyi geceler," diye fısıldadım. Leyla gibi süzülüyordum resmen. Alnımdan öptü diye kendimden geçiyorsam dudağımdan öptüğünde nasıl olurdum acaba? Hala nefes alıyor olur muydum? Eğer ölür gidersem mezar taşıma, bir öpücükten öldü diye yazsınlardı. Acaba beni ne zaman öpecekti? Bunu o kadar çok merak ediyordum ki. Sürekli tüylerim diken diken bir halde gezmekten hiçbir şeyin tadını alamıyordum da. Kalbim başına buyruk davranıyordu.
Devrim'in yanındayken bambaşka birisi oluyordu.
Aramızdaki ilişkinin boyutu değiştiği için üzerime garip bir utangaçlık gelmişti. Kendime bir türlü anlam veremiyordum ama hissettiğim duygular da çok güzeldi.
"Benden istediğin bir şey var mı?" diye sordu.
O da dahil istediğim her şeye sahiptim ancak bunu sorması hoşuma gitmişti. Acaba bir şey istese miydim? Aklıma da bir şey gelmiyordu ki.
Ancak...
"Armağan'ı bırakıp gelebilir misin?" diye sordum birden. Hayır diyeceğini bilsem de şansımı denemek istemiştim. "Mısır yemeye gideriz?"
Reddetmesini bekleyerek gözlerinin içine baktım. Biliyorum, saatin çok geç olduğunu, yarın erkenden işinin olduğunu söyleyecekti ancak bir yanım belki-
"Tamam." Başını eğdi ve kirpiklerinin altından gözlerime baktı. "Yarım saat içinde gelirim."
Ve arkasını dönüp gitti.
Kalbimi, aklımı, bütün benliğimi de kendisiyle beraber götürerek gitti. Beni reddedeceğine o kadar emindim ki. Benden kaçmasına o kadar alışmıştım ki, şimdi bütünüyle kendini bana teslim ettiğinde, isteklerimi yerine getirdiğinde şaşırmam çok doğaldı. Devrim Kuzgun benim gözümde ulaşılmaz, pek konuşmayan, ketum bir adamdı. Ama çabalıyordu. Benim için çabalıyordu.
Heyecanla küçük bir çığlık atıp eve koştum. Devrim'in arabası bahçe kapısından çıkıp gözden kaybolurken arkasından uzun uzun baktım.
Birisi gelip arkadan belime sarılıp, beni havaya kaldırdığında hala orada öylece durmuş heyecanla az önce Devrim'in arabasının durduğu yere bakıyordum.
Çığlık atarak belime sarılan kollara tutundum.
"Efe! Korkuttun beni!"
"O kadar dalmışsın ki seslendim duymadın bile." Beni ayaklarımın üzerine indirdi ve kendisine çevirdi. "Bizim kız uçmuş gidiyor, yardım edeyim dedim."
Sırıtarak ona tutundum. "Çok mutluyum Efe."
"Evet, evet, yüzündeki şu gülümsemeye bak. Bütün dünyayı yutabilecekmiş gibi."
"Sadece onu istiyorum.." diye fısıldadım büyük bir coşkuyla. "Bütün dünya dışarıda kalabilir."
Elini kaldırıp saçlarımın arasına soktu. Sonra onları dağıttı. "Bizim Gamze'miz büyümüş de aşık olmuşmuş."
Ellerini yakalayarak saçımdan uzaklaştırdım. "Otuz üç yaşındayız Efe, aşık olmayalım da ne yapalım?"
"Ben uzun zamandır aşığım cadı. Dünyalar güzeli bir kadına vuruldum...hala da vurulmaya devam ediyorum."
Bu cümleleri söylerken yüzü öyle güzel bir ifadeye bürünmüştü ki merak etmeden edemedim. "Sevdiğin insanla aynı evde olmak, onunla bir yuva kurmak, her sabah uyandığında onu yanında uyurken görmek nasıl bir duygu Efe? Ben bunları hayal ettikçe delirecek gibi oluyorum, yaşadığım zaman ne yapacağım?"
"Kızım biz sizin gibi aşırı duygusal değiliz," diye homurdandı ama sonrasında yüzünü yine müthiş bir gülümseme kapladı. "Sana şöyle diyeyim benim güzel ikizim, Zeynep hayatıma girmeden önce ben yaşamayı bilmiyormuşum. Yaşamayı bırak, nefes almayı bilmiyormuşum. Şimdi her gün, her an derin derin nefesler alarak yaşıyorum."
"Ah," diye fısıldadım. Ben onların aşkına yakından tanık olan birisiydim. Zeynep'i kendi kardeşim gibi severdim. Efe, Zeynep için o kadar çok savaşmıştı ki.
"Ah ya," Sırıtarak kolunu omuzuma attı ve beni içeriye yönlendirdi. "Hadi içeriye geçelim. Hava buz gibi."
"Birazdan Devrim geri gelecek," diye yumurtlayıverdim. "Birlikte mısır yemeye gideceğiz."
"Hım..."
"Yani..ben davet ettim. Onunla konuşmak istediğim şeyler vardı."
"Hım..."
İçeriye girip ayakkabılarımızı çıkardık ve kapıyı kapattık.
"Akşam boyunca gergin olduğunu söyledi çünkü anne babasının yokluğunu hissetmiş. Onların da burada olmasını istemiş."
Efe başını kaldırdı ve gözlerimin içine baktı. Kalbimin, sevdiğim adam için eğilip büküldüğünü görebiliyordu. Yüzündeki korumacı ifade yerini şefkate bıraktı ve kollarını açıp beni kendine çekti. Ona sıkı sıkı sarıldığımda kulağıma, "O adam seni bulduğu için çok şanslı canım kardeşim. O adam farkında değil ama kendisine kocaman bir aile buldu. Çok şanslı."
"Evet," diye fısıldadım minnetle. Sonra içimden ekledim. "Ben de onu bulduğum için çok şanslıyım."
Ayrıldık ve ona şöyle bir baktım. "Ama merak ettiğim bir şey var."
"Hım.."
Gözlerimi kısarak, "O kahvenin içine ne koydun?" diye sordum.
Sırıttı ve, "Sevgimi," diye cevap verdi.
"Efe!" Koluna çimdik attım.
"Ah! Tamam tamam ya. Birazcık tuz koyduk o kadar. Seni delirtmek istedik."
Gözlerim irice açıldı. "Tebrik ederim! Delirdim."
Kahkaha attı ve kaçarak benden uzaklaştı. Arkasından bağırdım. "Hiç kaçma Efe Bey! Bunu yanına bırakmam senin!"
"Tabi tabi!"
Gözden kaybolduğunda dayanamayarak ben de gülümsedim.
*
Saat gece yarısına yaklaşırken heyecanla kapıda durmuş onun gelmesini bekliyordum. Gün boyu o kadar yorulmama rağmen gözümde hiç uyku yoktu. Üstelik hiç uyuyabilirmişim gibi de hissetmiyordum. Yarım saatten fazla olmuştu ama hala ondan ses seda yoktu.
Bir on dakika sonra cep telefonum çaldığında mutfağın terasında, ayağa nasıl kalktığımı bilemeyerek hızla doğruldum. Hava soğuk olduğu için uzun kaşmir, siyah bir elbise giymiş, üzerine de montumu almıştım. Saçlarıma elbisemle uyumlu siyah beremi takmış, her ihtimale karşı da yanıma şemsiye almıştım.
"Devrim.."diye fısıldadım.
Telefonun ucundan duyulan boğuk sesiyle, "Dışarıdayım," dedi. "Bahçeye girmek istemedim. Buraya gelebilir misin?"
"Hemen geliyorum." Telefonu kapattım ve kalbim küt küt atarken çantamı da alarak kapıya geçtim. Bilek botlarımı giydikten sonra evden çıkarak bahçeyi koşar adımlarla geçtim. Hafif çiseleyen yağmurun altında dış kapıya vardığımda, biraz ileride duran arabayı gördüm. Farları yakmış beni bekliyordu. İçerisi karanlıktı ama onun orada olduğunu görebiliyordum.
Bu yaşananlara inanamayarak bahçe kapısını kapatıp arabaya koşarken, içimden dualar ediyordum. Birkaç gün öncesine kadar acılar içinde kıvranırken şimdi mutluluktan havalara uçuyordum.
Arabanın kapısını açıp kendimi içeriye attım. Arabanın içi ısındığı için montumu çıkardım ve arka koltuğa uzanarak çantamla birlikte onu oraya bıraktım. Sonra dönüp sevdiğim adama baktım.
"Merhaba..."
"Merhaba Peri."
Kendimi tutamayarak, "Seni özledim." diye mırıldandım.
Dudaklarının hafifçe kıvrıldığını gördüğümde neredeyse kalp krizi geçirmek üzereydim. "Öyle mi?"
Tam bir gülümseme olmasa da en azından yüzündeki kaslar gevşediği için sevinçten adeta deliye dönerek, coşkuyla, "Evet!" dedim. "Seni çok özledim. Hep yanımda ol istiyorum." Uzandım ve o ne olduğunu anlayamadan bir elimle yanağını tutarak başını hafifçe kendime çektim. Sonra dudaklarımı yanağına bastırdım. Doya doya öptükten sonra geri çekildim ve onun şaşkın, kaybolmuş bakışlarına gülümseyerek karşılık verdim. "Hadi gidelim."
Çatallı bir sesle, "Nereye?" diye sorduğunda elimle ağzımı kapatarak sırıtmamı gizledim.
"Sahile sür...hava bozuk olmasına rağmen eminim bu saatte bile insanlar oradadır. Piknik yaptığımız yere gidebiliriz."
Başını hafifçe sallayıp yola koyuldu.
"Armağan bir şey söyledi mi?" diye sordum. "Onu yalnız bırakmanı istemezdim ama.."
"Yalnız değil," diye mırıldandı. "Arkadaşım ona göz kulak oluyor."
"Arkadaşın?"
Bir an için bana baktı. Sonra gözlerini yeniden yola çevirdi. "Dinçer."
Ah, o adamı tanıyordum. Birkaç defa Devrim'in ve Armağan'ın yanında görmüştüm. Armağan'ın kaçırıldığı dönemde Devrim'in, ablasını ona emanet ettiğini hatırlıyordum. Ben de onu kötü bir şey yapmasın diye durdurmak için odasına hapsetmiştim. O günleri hatırlayınca şimdi geldiğimiz duruma bakıyor ve hayret ediyordum. Sanki her şey yıllar önce yaşanmış gibi hissediyordum.
"Yakın mısınızdır onunla?" diye sordum.
"Olabildiği kadar."
Bu cevap o kadar ona hastı ki, şaşırmadım. Herkesle ilişkisini 'olabildiği kadar' ilerletiyordu. Herkesle, her şeyle arasında mesafeler vardı. Ama Dinçer'in, Armağan'a göz kulak olduğunu duymak, Devrim'in ona bu kadar güveniyor olması çok güzel bir şeydi. Bu hayatta Devrim'in kendi ailesinden başka birilerine de güvenebildiğini bilmek onun kendisi hakkında çizdiği o karanlık profili yanıltıyordu.
"Ablan harika bir insan."
Boğuk bir sesle, "Evet." dedi. "Öyle bir insan."
Yol boyunca başka bir şey konuşmadık. Yağmur hala çiseliyordu. Soğuk bir akşamdı. Ancak önemli değildi.
Piknik yaptığımız yere geldiğimizde arabayı park etti. Sahilde insanlar vardı. Sevgililer el ele tutuşmuş yürüyordu. Bazı banklarda aileler bazı banklarda yalnız insanlar oturuyordu. Gece yarısı olmasına rağmen her yer cıvıl cıvıldı. Bu şehir hiç uyumuyordu. Geniş bir alanda dört kişilik bir genç bir müzik grubu bir şeyler çalıyordu. Birkaç çift de kendinden geçmişçesine dans ediyordu.
Devrim, "Burada ne yapacağız?" sordu.
Gülümseyerek ona baktım ve uzanıp arkamdan montum ile çantamı aldım. "Sen benim yanımda ol, gerisini bana bırak." Arabanın kapısını açıp dışarıya çıktım ve montumu giydim.
Çantamı da sırtıma geçirdim ve kapıyı kapattım. Devrim de arabadan inerken üzerinde yalnızca bir kazak olduğunu görünce, "Ceketin yok mu?" diye sordum. Boynumdaki atkıyı sıkıca boğazıma doladım.
"Var..ama üşümüyorum."
"Hayır olmaz öyle şey. Hemen ceketini giymeni istiyorum."
"Üşümüyor-"
"Üşümüyor olabilirsin ama hava soğuk Devrim. Farkında olmadan hasta olursun. Geçen sefer gibi olmanı istemiyorum. Çok kötü olmuştun." Dudaklarımı büzdüm ve arabanın arka kapısını açtım. Koltuklara şöyle bir baktım ve onun oturduğu koltuğun arkasındaki koltuğun üzerinde duran ceketi fark ettim. Uzanıp alarak kapıyı kapattım ve ona doğru yürüdüm.
"Giymeni istiyorum. Lütfen."
Derin bir nefes aldı ve göğsü yükselip alçaldı. Ceketi usulca giydi ve arabayı kilitledi. Sonra bana, 'e ne yapıyoruz?' der gibi baktı.
Sırıttım ve içimden gelen bir cesaretle uzanıp elini tuttum. Parmaklarımı parmaklarının arasından geçirdim ve sıktım. Sonra öne atılarak onu da benimle birlikte gelmesi için çekiştirdim. Biraz ileride şarkı söyleyen gençleri ve ortada dans eden çiftleri gösterdim.
"Dans edelim mi?"