Peri ve Kuzgun 38. Bölüm



Bölüm 38 : İnanılmazsın Peri

GAMZE

Çok ileriye gittiğimin farkındaydım, ancak içimdeki sıkıntıyı bir türlü söküp atamıyordum. Babamın onu alıp arka bahçeye götürdüğünü gördüğüm andan beri, beni asit gibi yakan bu sıkıntıyı defedemiyordum. Konuşmaları uzayınca dayanamayarak salıncağa geçmiş ve onları uzaktan izlemeye başlamıştım. Daha çok babamın konuştuğuna tanık olmuştum ve ne söylediğini çok merak ediyordum.

Aşağı yukarı ne söylediğini tahmin edebiliyordum. Babamı tanıyordum ama yine de endişeleniyordum. Söylediklerinin Devrim'i korkutmasından, onun daha katı duvarlar oluşturmasından endişeleniyordum.

Bu akşam o kadar gergindim ki Devrim'in ne hissettiğini tahmin bile edemezdim. Onu elinden tutup hamağa doğru götürdüğümde ne yaptığımın tam olarak farkında bile değildim. Yalnızca onunla biraz vakit geçirmek istiyor ve onu sakinleştirmeyi umuyordum. Sanki kendime ait bir oyuncak bebekti ve ben onunla oynamak istiyordum.

Haftaya otuç üçe ayak basacak olan bir kadına göre fazla çocuksu düşünüyordum. Ona şiir okuyup, sanki çok normal bir yerdeymişiz gibi davranırken de çocuksuydum. Onu fazla zorladığımı biliyordum. Ancak elimden gelen buydu, ne yapabilirdim ki? Onu kendime nasıl çekebilirdim?

Başımı çevirip ona bakmaya korkuyordum ama hala çekip gitmediği için de memnundum. Bu akşam yıldızlar o kadar güzeldi ki bir an için gökyüzüne baktığımda bunu onunla yapmak istemiştim. Onunla birlikte gökyüzünü izlemek istemiştim. Kardeşlerimi eşleriyle bunu yaparken görmüştüm. Kendilerine ait bir koza oluşturduklarını ve birbirlerinden başka kimseyi görmedikleri o anlarda onlara gıpta ile bakmıştım.

Bir gün ben de bunu yaşayabilir miyim, diye düşündüğüm o çoğu zamanda içten içe asla yaşayamayacağımı biliyordum.

Ama şimdi burada Onunla yan yana uzanmış bir şekilde yıldızlara bakarken, o zamanlardan bu ana nasıl geldiğime şaşırıyordum.

Omuzu omuzuma değiyor, kolu aramızda uzanıyordu. Elini tutmak istiyordum ama bunun onun için iyi olmayacağını biliyordum. Tutup çekiştirmek başkaydı ama elini öylesine tutmak çok başkaydı.

İç çektim ve hafifçe başımı çevirdim. Bütün dikkatini gökyüzüne verdiğini gördüm.

Hiç değilse, diye düşündüm kendi kendime... belki de hiç yapmadığı bir şeyi yapıyordu burada benimle. Gökyüzüne bakıyor, rahatlıyordu belki de. Belki de şu anda buradan çekip gitmeyi düşünüyordu. Belki de haklıydı.

Ona baktığımı biliyordu. Bu yüzden çenesi kasıldı ancak başını çevirip de gözlerime bakmadı. Direniyordu. Tüm gücüyle direniyordu.

"Devrim?" diye fısıldadım gözlerine bakma ihtiyacıyla. Saf bir ihtiyaçtı bu. Saf bir istekti. Cevap vermedi, bakmadı da. Ama kaşlarını çatmıştı.

"Üzerine çok fazla geldiğimi mi düşünüyorsun?" diye sordum ona. "Biliyorsun, o geceden sonra.."

Ona onu sevdiğimi söylediğim geceden bahsediyordum. Bir kulüpte karşılaştığımız geceden. Özlemden dayanamayıp da boynuna sarıldığım geceden. Şimdi düşününce utanıyordum elbette. Onu şaşırttığım kadar ben de kendimi şaşırtmıştım çünkü.

"O gece hakkında konuşmak istemiyorum." diye homurdandı ve kalkmak için doğruldu. Ben de onunla birlikte doğruldum. O ayağa kalkarken ben de kalktım ve karşısına geçtim.

Doğrudan gözlerime bakamıyordu. Çok acıydı. O gözlerin derinini görmem lazımdı. İç çektim.

"Gelecek hafta doğum günüm," diye mırıldandım. "...küçük bir parti verilebilir belki. Senin de gelmeni istiyorum." Ona isteklerimi söylersem en azından nezaketen de olsa kabul edeceğini umuyordum.

"Gelecek hafta Amerika'ya gidiyorum," dediğinde beynimden vurulmuşa döndüm.

"Ne?" diye sordum üzüntüyle. "Ne zaman gidiyorsun?"

"Pazartesi."

"Ne kadarlığına."

"Bilemiyorum. Duruma göre değişiklik gösterebilir."

Kalbimdeki sıkıntının arttığını hissedebiliyordum. "Ne kadar süreceğini düşünüyorsun peki?"

Doğrudan gözlerimin içine baktı ve, "Aylar sürebilir." dedi.

Gözlerim irice açıldı. Aylar? Aylar sürebilir miydi? Aylar? İyi de ben bu aylar içinde ölürdüm ki. İki hafta onu göremedim diye özlemden delirmiş ve gördüğüm ilk anda da boynuna sarılıp ağlamıştım. Bu kadar bir süreye dayanamıyorsam, aylara nasıl dayanırdım?

Başımı iki yana sallayarak, "Hayır.." diye fısıldadım. "Aylar... ama çok uzun bir süre bu. Armağan ne olacak?" Aslında ben ne olacağım diye sormak istiyordum.

Çenesinin kaskatı kesilişinden, gözlerini kaçırışından, benimle daha fazla konuşmak istemediğini anlayabiliyordum. Bu soruyu cevaplamak istemiyordu. Ona bahaneler sürdüğümü biliyordu. Şu an öncelik bendim, ablası değil. Kendi derdime düşmüştüm.

"Ablam iyi olacak," dedi. "Daha önce de onu tek başına bıraktım."

Evet, Armağan buna alışmıştı ancak ben alışmamıştım ve alışmak da istemiyordum.

"Gitmeni istemiyorum," dedim açıkça ve gözlerinin içindeki o yoğun bulutların dağıldığını, yerini üzüntü gibi bir ifadenin aldığını gördüm. Başını iki yana salladı ve bir adım geriye gitti.

"Gamze.." Boğazını temizledi. Sanki söyleyecekleri boğazına acı veriyormuş gibi elini boğazına götürdü ve doğrudan gözlerimin içine baktı. "Ben..baban senin evlilik hayalleri kurduğunu söyledi. Benimle." Durdu ve derin bir nefes aldı.

Ah baba, dedim içimden. Bunu ona neden söyledin ki? Yavaş yavaş söyleyecektim halbuki.

"Sen çok iyi bir insansın. İçin de dışın da, sana bahşedilen her şey çok güzel. Seni hak edecek birisiyle bu hayalleri kurmalısın Gamze. O hayalleri seninle birlikte kurabilecek bir adam bulmalısın kendine."

Sinirlendim. Ateşimin başıma çıktığını hissedebiliyordum. Kulaklarım öyle çok ısınmıştı ki. İnsan aşıkken bedeni nasıl bu tepkileri verebiliyordu? Duygular soyut değil miydi neticede? Neden karnımda bir sancı, kalbimde bir ağırlık vardı? Boğazımda bir acı vardı? Kulaklarım neden ısınmıştı? Neden saç diplerim karıncalanıyordu? Ellerim titriyordu? Soyut bir duygunun yapabildiklerini aklım almıyordu.

"Ben o adamı buldum," dedim kararlı bir tavırla. Çoğu zaman bir erkeğin peşinden umutsuzca koşan kadınları eleştirir dururdum, şu an o durumdaydım ancak Devrim sıradan bir erkek değildi. Eğer bana karşı en ufak bir duygusu olmasaydı geri çekilirdim ama onun da bana karşı aynı duyguları beslediğini biliyordum. Ve bu duyguları sonuna kadar yaşayabilecekken onun benden kaçmasını istemiyordum.

Hissettiğim bu aşkla, her şeyi kucaklayabileceğimi düşünüyordum. Devrim'i bütünüyle teslim alacağımı, korkularını, benliğini, endişelerini de sahipleneceğimi biliyordum. Onun da bunu bilmesini istiyordum. Bilmesi için her şeyi yapabilirdim.

"Anlamıyorsun Gamze," dedi direnerek. Gözleri insanın içini yakıyordu. O kadar güzel, o kadar kusursuzlardı ki. Hayran olmamak elde değildi. Özellikle bana bakıyorlarken.

Ona doğru bir adım attım. İşaret parmağımı havaya kaldırıp ona doğru salladım. "Hayır sen anlamıyorsun Devrim Kuzgun. Ben hayatımda ilk kez böyle hissediyorum. Ve senin de böyle hissettiğini biliyorum. Sakın itiraz etmeye kalkma. Ben sonuna kadar savaşacağımı söyledim. Kaçmak istiyorsan buyur kaç ama sen de göreceksin ki benden uzaklaştığın o her an boyunca aslında bana daha çok çekileceksin."

Bana dik dik bakarken öyle tatlıydı ki onu öpmek istedim. Bir kez daha bu düşünceyi aklımdan geçirdiğim için kendime gülümsedim. "Amerika'ya mı gideceksin? Git. On yıl sonra geri geldiğinde ben hala burada seni bekliyor olacağım. Ne diyorsun?"

Belki de onu bu kadar çok zorlamamalıydım. Belki de onu bu kadar çok sıkıştırmamalıydım. Beni istemediğini söylediği halde peşinde bu kadar koşmamalıydım belki de, ama bana git derken bile gözlerindeki o bakış içimi asit gibi yakarken nasıl duracaktım?

Ne yapacaktım?

"Üzüleceksin," diye fısıldadı. Sesindeki o yalvaran ton gözümden kaçmadı. Vazgeçmemi istiyordu. Beni uyarıyordu. "Üzülmeni istemiyorum."

"Üzülmemi istemiyorsan, benden kaçma. Gitme." Dayanamayarak elini tuttum ve onu kendime doğru çektim. Ellerimi göğsüne koydum ve başımı kaldırıp çenesinin altından ona baktım. Bütün vücudunun irkildiğini hissedebiliyordum. "Gitme. Lütfen."

Gözlerini kapattı ve kendisiyle savaşır gibi başını iki yana salladı. Sonra iki elini de kaldırıp göğsüne koyduğum ellerimi tuttu. Geriye doğru bir adım attı ve ellerimi bıraktı. "Yapma."

Ağzımı açıp ona 'asıl sen yapma!' demek üzereydim ki kardeşim Efe seslendi. "Gamze? Canım biz gidiyoruz."

Yutkunarak, "Tamam geliyorum." diye cevap verdim ve Devrim'e döndüm. "Ne zaman gideceksin?"

"Haftaya. Günü belirsiz."

Az önce Pazartesi demişti.

Gözlerime dolmak için sızlanan yaşları güçlükle engelliyordum. "O zaman bana bir gün ver." dedim. Onunla koca bir günü baş başa geçirmek için ölüyordum. "Bana bir gün ver."

"Gamze bu hiç iyi bir fikir-"

"Yalnızca bir gün," diyerek sözünü kestim. "Yarım gün de olur. Öğleden sonra ve akşam on ikiye kadar. Zamanını bana ayır. Yalnızca bir gün."

Çenesini sıktı, itiraz edecek gibi göründü ama sonsuzluk kadar gelen bir süre sonra kısaca başını eğdi. Artık onun bu kendine has cevap veriş tarzını çok iyi ezberlemiştim. Kabul ettiği için sevinerek gülümsedim. Bana bakamıyor gibi bakışlarını kaçırdı ve, "Artık biz de gitsek iyi olur." dedi.

"Çocuklarla tanışmayacak mısın?" diye sordum.

"On dakika." diye homurdandı ancak onun çocukları sevdiğini bildiğim için sesimi çıkarmadım. Birlikte yan yana yürüyerek evin ön bahçesine çıktığımızda Efe'nin ve Zeynep'in beni beklediklerini gördüm. İlk çocukları Hazal, altı yaşındaydı babasının elini tutmuştu. Dört yaşındaki küçük Alhan da Efe'nin kucağındaydı. Ve Zeynep de korumacı bir şekilde elini karnına koymuştu. Üçüncü bebekleri yoldaydı.

Birlikte onlara doğru ilerledik ve Devrim'e, Hazal ile Alhan'ı tanıttım. Hazal'ın annesi gibi kızıl saçları vardı, Alhan ise aynı babasıydı. Devrim hafifçe eğilerek Hazal ile Alhan'ın yanağını okşadı. Yüzü biraz olsun yumuşadı ve onlara bakarken gözlerinin içinin parladığını gördüm.

Bir kez daha onu kendi çocuklarımızı severken hayal etmeden edemedim. Ona baba olmak o kadar çok yakışırdı ki iç çektim.

"Gamze? Neden öyle dertli dertli iç çektin şimdi?"

Toparlanarak, "Bir şey yok."dedim ve Efe'ye kaş göz işareti yaparak bir şey söylememesini ima ettim.

Sırıttı ancak neyse ki daha fazla konuşmadı.

"Sizinle tanıştığımıza memnun olduk Devrim Bey," diyerek Devrim'e gülümsedi Zeynep.

Devrim kibarlıkla, "Teşekkür ederim." dedi.

Efe, Hazal'ın elini bırakarak, elini uzatıp Devrim'in elini sıktığında, "Haftaya müsaitseniz sizi yine ağırlamak isteriz?" dedi. Bakışları bana kaydı. "Şu elmanın yarısıyla doğum günümüzü kutlayacağız."

Gözlerim irice açıldı ve Devrim bana kısa bir bakış attığında gülümsemeye çalışarak sessiz kaldım.

"Haftaya burada olmayacağım. Ancak ablama sorarım. Eğer gelmek bir programı yoksa eminim gelmek isteyecektir."

Efe, "Memnun oluruz." dedi ve bana bakarken kaşları çatıldı. Onun, Devrim'in haftaya nerede olacağını merak etmişti. Omuz silktim ve Devrim'e, "Çocuklar içeride." dedim. "Gidebiliriz."

Efe ile Zeynep'e hızlıca sarılıp çocukların yanaklarından öptüm ve burnumu boyunlarına gömüp onları uzun uzun kokladıktan sonra bir daha öptüm. Doğrulup Devrim'e döndüğünde onu gözlerinde bariz bir ilgiyle beni izlerken buldum. Kızararak elimle işaret ettim ve önüne geçtim. Topuklu ayakkabılarımın üzerinde evin içine girerken düşüp ayağımı burkmamak için savaş veriyordum. Onun arkamda beni izleyerek ilerlediğini bilmek o kadar heyecan vericiydi ki bu heyecanı duyduğum için kendime inanamıyordum.

Çocuklar için ayrılmış oyun salonuna doğru ilerlerken, "Yeğenlerimi çok seviyorum," diye mırıldandım. "Onlarla vakit geçirmeyi de çok seviyorum."

Ama artık kendi çocuklarımla da vakit geçirmek istiyordum. Bunu ona söyleyemedim çünkü bir gece için yeterince doz aldı diye düşünüyordum. Odanın kapısını açıp içeriye girmeden önce durdum ve arkamı dönerek onunla yüz yüze geldim. Kesinlikle gergin görünüyordu ama bunu yaptığı için de ona minnettardım. İlk tanıdığım adam gibi değildi artık. Umursamaz davranmıyordu.

"Seni uyarmalıyım," diye fısıldadım sessizce. "Sana bir sürü soru soracaklardır. Hepsine evet de. Kısa cevaplar ver ki seni daha fazla sorgulamasınlar." Gülümsedim.

Bakışlarının dudaklarıma kaydığını görünce titredim ve arkamı dönerek kapının koluna hafifçe bastırdım.

Aslı ablamın çocukları, Nisan ile Mirza kovalamaca oynarken ortada durmuş birbirlerine gülerek bir şeyler anlatmaya çalışan Leyla ile Demir'in oğlu Ömer'e baktım. Çocuklar bizi görünce başını çevirdi ve Nisan hemen bana doğru koşmaya başladı. Kollarımı açarak onu kucakladım.

"Keyfiniz yerinde mi?" diye sordum saçlarını öperken.

"Dondurma yemeye gidelim mi teyze? Lütfen! Lütfen. Lütfen." Nisan'ın sızlanmalarına karşı gülümsedim.

Beni gördüğü için sevinçli çığlıklar atarak bana doğru koşan Ömer'i kucaklamak için Nisan'ı bırakıp çömeldim ve Ömer emin adımlarla bana koşarken sabırla onu bekledim.

"Hayaa!" dedi kendini kucağıma atarken.

Yanağını öpücüklere boğdum ve kollarını ısırdım. Kıkır kıkır gülerek benden kaçmaya çalışınca onu tişörtünün arkasından yakaladım ve kendime çektim. Ve sonra bana sokulmaya çalışan Afra'yı fark ettim. Bir kolumu da kaldırıp güzel siyah saçlarından öptüm.

"Dondurma yiyecek miyiz?" diye sorduğunda düşünürmüş gibi dudaklarımı büzüştürdüm.

Biraz uzakta durup, inceleyen bakışlarla Devrim'i izleyen Mirza'ya baktım.

"Mirza?" diye seslendim. "Buraya gel bir öpücük ver bakalım."

Sızlansa da bana doğru ilerledi ve ellerini omuzlarıma koyarak yanağını bana doğru çevirdi. İçime çekercesine öptüm yanağını. Sonra da kendi yanağımı uzattım ve bekledim. O minicik dudaklarını yanağıma bastırdığında gülümsedim.

Mirza tıpkı Mehmet ağabeye benziyordu.

Artık sekiz yaşında olduğu için onu bebek gibi sevmemden hoşlanmıyordu. Ama onu kim tınlardı ki? On bir yaşındaki Nisan yeniden, "Teyze dondurma yemeye gidelim ne olur!" dedi.

"Tamam," diyerek pes ettim ve ayağa kalktım.

Devrim bir korkuluk gibi orada öylece dikiliyor ve iri iri açılmış gözlerle bizi izliyordu. Şaşırdığı belliydi. Ona güven verici bir şekilde gülümsedim. "Ama önce sizi birisiyle tanıştırmak istiyorum." diyerek çocuklara döndüm. "Bu Devrim. Benim bir arkadaşım."

Devrim'e sırayla, "Bu Nisan, ablamın kızı, Mirza ve Afra da ablamın," diye tanıttım. Küçük Ömer'i gostermeye dönünce eğilip yanağını öptüm. "Bu küçük yaramaz da Ömer. Demir'in oğlu."

"Bu adam senin erkek arkadaşın mı teyze?"

Hayretle Mirza'ya baktım. "Hayır teyzem, nereden çıkardın bunu?"

"Annemler konuşurken duydum." dedi. "Sen bu adamı seviyor musun?"

Devrim'in sert bir nefes aldığını duydum. Ben de aynı durumdaydım. Yanaklarım kıpkırmızı kesilmiş olmalıydı çünkü sıcaklığı hissedebiliyordum.

"Onunla evlenecek misin?" diyen Nisan'a döndüm. Çocuklara ne cevap vereceğimi de bilmiyordum.

"Bu evden gidecek misin teyze? O adamla mı yaşayacaksın artık?"

Yutkundum ve inanamayarak Devrim'e baktım. O da en az benim kadar şaşkın bir ifadeyle başını kaldırdı ve bana baktı. O bakışlardaki bariz korkuyu görünce yutkundum. Eğer beni sevmeyen bir adam olsaydı neden korksundu ki? Gülümsemeye çalışarak çocuklara döndüm.

"Evlenmemi istemiyor musunuz?" diye sordum çocukları yatıştırmak istercesine.

"Seni bizden alacaksa hayır istemiyoruz." dedi Mirza ve kollarını göğsünde kavuşturdu.

Devrim boğazını temizledi. "Onu sizden almayacağım."

Mirza şaşkınlıkla ona baktı. "Almayacak mısın?"

Devrim başını iki yana salladı. "Hayır, almayacağım."

"Ama onunla evleneceksin," diye hatırlattı Nisan. Allah aşkına bu çocuklar neler biliyordu böyle? Ailem ben yokken neler konuşuyordu?

Devrim, "Teyzeni çok mu seviyorsun?" diye karşılık verdi. Soruyu cevaplamaktan kaçınması dikkatimden kaçmamıştı. Gülümsedim ve Nisan'ın beni çok sevdiğini söylediğini duydum. "Ama sen teyzemi üzüyormuşsun.Onu neden üzüyorsun?"

Bir adım atarak Nisan'ın omuzlarını tuttum. "Kuzum yok öyle bir şey. Devrim benim bir arkadaşım sadece."

"Ama sen onu seviyorsun. Dedem anneanneme söylerken duydum. Onunla bebek yapmak istiyormuşsun."

Gözlerim irice açıldı ve şaşkınlıkla ona bakakaldım. Devrim'in yüzüne bakamıyordum. Yutkunmaya çalıştım ancak tükürüğümde boğulunca öksürmeye başladım. Gözlerim yaşardı ve ben amansızca öksürürken birden sırtımda iri bir el hissettim. Sonra hemen yanımda o insanı büyüleyen kokusunu duydum.

Eli biraz sert bir baskıyla sırtımı ovalarken dudaklarını kulağıma yaklaştırdı. "İnanılmazsın," diye homurdandı ve ben hala öksürmeye devam ederken elini hızlıca sırtıma bastırdı. "İnanılmazsın Peri."

Kalp çarpıntısından öleceğimi düşünürken başımı kaldırıp onun gözlerinin içine baktım. O kadar yakınımdaydı ki heyecanlanmadan edemedim. Bana Peri deyişine bayılıyordum.

Nihayet öksürüğüm yatışırken hala gözlerime bakmaya devam eden gözlerinden kaçındım. Çocuklara döndüğümde onların şaşkınlıkla bizi izlediğini gördüm. Yeniden Devrim'e baktım ve dayanamayarak fısıldadım. "Bir kadını hayal kuruyor diye suçlayamazsın."

Yutkunuşunu, çenesinin kasılışını izledim. Gözlerindeki kor gibi parlayan duyguların yoğunluğu altında kıvrandım. Eskiden duygusuzca bakan adamın gözlerinde ara ara gördüğüm o yoğunluk yüzünden çok fena bir haldeydim. Elini sırtımdan çekerken kısık, alçak bir sesle, "Asla öyle bir şey yapmam." dedi. "O kadın benimle ilgili hayal kurmadığı sürece."

Gözlerimi kısarak ona baktım. "Sinir bozucusun," diye fısıldadım karşılık olarak.

Omuz silkti ancak bakışlarındaki o yoğunluk devam ediyordu. Dudaklarının hafifçe kıvrıldığını gördüm. "Demek bebekler?"

Utanarak kızardım. "Her neyse."

Çelik gibi bir yüzle geriye çekildi ve çocuklara döndü. "Teyzeniz güvende. Merak etmeyin."

Nisan ile Mirza sessiz kaldı.

Ömer, "Donduyma!" diye sızlandı. Afra da başını hevesle sallıyordu.

İç çekerek, "Tamam," dedim. "Gidin hazırlanın birlikte dondurma yemeye gidelim."

Nisan çocukları alıp dışarıya çıkarken Mirza'nın, Devrim'e baktığını ve yerinden kıpırdamadığını fark ettim.

"Teyzeciğim?" diye sordum. Beni bu kadar sahiplenmelerine bayılıyordum ama Devrim'i o kadar çok sıkıştırmışlardı ki yeni bir şey yumurtlar diye de korkuyordum.

"Sen de gelecek misin bizimle?"

Devrim kaşlarını çatarak, "Hayır," dedi. "Size iyi eğlenceler dilerim."

Mirza onun sözünü keserek, "Gelmelisin." dedi.

Şaşkınlıkla Mirza'ya bakakaldım. "Teyzeciğim? Ben-"

"Onun da gelmesini istiyorum teyze." diyerek bana döndü. "Hem bizi korur. Geçen seferki gibi olmaz."

Ah, hayır.

"Geçen sefer ne oldu ki?" diye sordu Devrim. Sesinde hem merak hem de bu durumdan hoşnut olmadığına dair bir tını vardı.

Mirza ben engel olamadan anlatmaya başladı. "Biz dondurma alırken adamın biri teyzeme asılmaya kalktı. Bizi onun çocukları sandı. Teyzeme senin kocan nerede dedi. Eğer kocan yoksa ben senin kocan olurum dedi."

Devrim sertçe, "Peki teyzen ne yaptı?" diye sordu. Sesinde bariz bir kızgınlık vardı ama soruyu çok sakin sormuştu. Kızmış mıydı?

Mirza omuz silkti. "Teyzem ona aldırmadı, bizi araba bindirdi."

Devrim'in bakışları beni buldu. Gözleri yine çok yoğundu ancak bu sefer kızgınlık çok net ayırt edilebiliyordu.

"Neden yanına kimseyi almıyorsun?" diye sordu. "Bir şoför? Ya da kardeşlerinden birini?"

"O sadece bir kerelik olan bir şeydi, sorunu hallettim." diye açıkladım. Bir bakıcıya ihtiyacım yoktu. Zor durumlarda kalırsam diye her zaman arabamda göz yaşartıcı sprey taşıyordum. Ayrıca küçük bir de çakım vardı. Silahlardan ölesiye korkuyordum. Kuru sıkı bile olsa bir tabanca olsun istemiyordum.

"Yanında bu çocuklarla nasıl halledebiliyorsun?" diye sordu. Bana kızmıştı. İnanamayarak ona baktım. Bana kızmıştı ve bu nedense hoşuma gitmişti.

"Adamla ağız dalaşına girmedim. Girseydim sorun çıkabilirdi ama çıkmadı." Omuz silktim. Yeğenlerime kimse dokunamazdı. Kimse. Onları canım pahasına korurdum.

"İnanılmazsın Peri," diye homurdandı ve Mirza'ya döndü. "Ben de geleceğim."

Mirza'nın yüzünde küçük bir gülümseme belirdi ve sevinçle yerinde zıpladı. Daha sonra kapıya doğru koştu ve sonra birden durdu. "Galip'i de çağıracağım teyze."

"Sahi o nerede?" dedim başımı sallarken.

"Yukarıya çıkmıştı. Onu çağırmaya gidiyorum."

"Tamam, koşmadan çık yukarıya." diye seslendim arkasından.

"Tamam!" diye bağırdı.

Gergin bir şekilde Devrim'e döndüm ve onun hala bana kızgın bir şekilde baktığını görünce yutkundum. Kızgınlığından bizimle gelmeyi kabul etmiş olduğunu unutmuştum.

"Yani?" dedim gergin bir şekilde. "Bizimle gelecek misin?"

Dik bakışlarının altında kıvranıyordum.

"Bir daha tek başına dışarı çıkmanı istemiyorum." dediğinde ağzım açık bir şekilde ona bakakaldım. "Tehlikelerin farkında bile değilsin."

"Ben gayet tehlikenin farkındayım," diye itiraz ettim. "Arabamda göz yaşartıcı sprey taşıyorum. Küçük bir de çakım var."

Keyifsiz bir şekilde burun kıvırdı ve bana inanamayarak baktı. Nasıl bir yaratık olduğumu çözmeye çalışıyormuş gibi kararsız bir hali vardı. Başını iki yana sallayarak, "Gerçekten inanılmazsın," dedi.

"Kendimi gayet iyi savunabilirim," diye söylendim. Beni küçücük zararsız bir şey olarak görmesi hoşuma gitse de onunla atışmak istiyordum. "Erkek kardeşlerle büyüdüm. Kavga edebilirim."

Bu ilgisini çekmiş gibi kaşlarını kaldırdı ve bana tepeden baktı. O kadar iri, o kadar uzundu ki, ortama yaydığı erkeksi enerji yüzünden tüylerim diken dikendi. "Kavga edebiliyorsun?"

"Evet. Bana inanmıyor musun?"

"İnanmakta güçlük çekiyorum."

Gülmemeye çalıştım. Sesinde sakin, yumuşak bir ton vardı. Yüzü gülmese de sesi gülüyordu sanki. O kadar garip ve tatlıydı ki ona sarılmak istiyordum.

"İnansan iyi edersin Kuzgun efendi. Hatta istersen sana birkaç numaramı gösterebilirim." Bunu neden teklif ettiğimi bile bilmiyordum. Aptalcaydı ancak ona dokunmak istiyordum.

"Öyle mi?" dedi. Bakışları bütün yüzümü gezerken titredim. "Numaralar ha?"

"Evet."

"Mesela?" diye sordu.

Gergin bir şekilde, "Duruşunu gevşet," dedim.

Tek kaşını kaldırdı ama sonra dediğimi yaptı. Ayaklarını hafifçe iki yana açtı ve ellerini iki yanında bıraktı. Üzerindeki takım ona çok yakışmıştı. O kadar yakışıklı görünüyordu ki ağzımın suyu aktı. Efe'nin bana öğrettiği bir iki numarayı hatırlamaya çalıştım.

"Elini bana doğru uzatır mısın?" dedim.

Devrim elini hafifçe kaldırdı ve ben kolunu tutup kıvırarak bir bacağımı bacağına dolayarak onu yere sermeye çalıştım ama onu oynatamadım bile. Aksine ben yere serilecekken kolunu tuttuğum elimi yakaladı. Diğer eli belime dolandı ve beni yere düşmekten kurtardı. Kollarının arasında öylece kalakaldım.

Dans ettiğimiz gece gibi, diye fısıldadı iç sesim.

Ve ona onu sevdiğimi söylediğim gece gibi diye tamamladım onu. Kollarının arasında olmak o kadar güzeldi ki.

"Denemedin bile," diye söylendi ve beni bıraktı. Az önceki kızgınlığı geri dönmüştü. "Bu numaralarınla kendini ve çocukları nasıl korumayı düşünüyorsun?"

"Seni devirememiş olabilirim ama o adamı devirebilirdim."

"Küçücük, narin bir şeysin Gamze. Bir daha akşamları dışarı çıkarken yanında babanın şoförlerinden birini al."

Normalde bana emir verilmesinden zerre kadar hoşlanmazdım ama onun benim için ilk kez emir verdiğini görmek o kadar çok hoşuma gitmişti ki aptal gibi sırıtmamak için kendimi zor tutuyordum. Sanki benim kocamdı ya da sevgilimdi ve beni uyarıyordu. Kendi iyiliğim için.

Ne tatlı.

"Başka bir isteğin var mı?" diye sordum tatlı tatlı.

Bana dik dik baktı ve homurdandı. Ona gülümsedim. "Yani bizi korumak için bizimle geleceksin?" diye sordum.

Başını eğdi. Çocukların dışarıdan bağırdığını duyabiliyorduk. Devrim kapıya doğru baktı ve başını hafifçe yana yatırdı. Gitmemizi söylüyordu.

Öncülük ederek çıkışa doğru ilerledim ve çocukların ceketlerini giymiş bir şekilde bizi beklediklerini gördüm.

Mirza koşup gelerek, "Annemize sorduk teyze," dedi. "Tamam dedi ama fazla dondurma yemeyecekmişiz."

Her zamanki gibi. Annesi bunu söylemese de bunu biliyordum zaten.

"Galip nerede?" diye sordum.

"Dışarıda. Nisan ile birlikte annemle konuşuyorlardı."

"Tamam."

Başımı kaldırdım ve Devrim'e baktım.

"Armağan'ı da davet edelim mi?" diye sordum.

"Olur," diye cevap verdi.

Ancak ben Armağan'a sorduğumda yorgun olduğunu eve gideceğini söyledi. Devrim onu geçerken bırakacağını söyleyince ablası kabul etmedi. Kardeşim Güney araya girerek onu eve kendisinin götüreceğini söyleyince Devrim pek hoşnut olmasa da kabul etti. Armağan'ın neden bizimle gelmediği hakkında tahminlerim vardı, bizi yalnız bırakmak istiyordu. Bunun için ona minnettardım.

Ailemin manalı bakışları altında kızararak onunla birlikte yan yana yürüdüm.

Devrim, Galip ile el sıkıştı ve onun başını okşayarak ona nasıl olduğunu sordu. Galip yüzünde büyük bir gülümseme ile bana bakarak, çok iyi olduğunu söyledi. Beni çok sevdiğini, ona yardım ettiğim için ona yeni bir hayat sunmama yardım ettiğim için bana çok minnettar olduğunu söyledi. Böylesi küçük bir çocuğun kuramayacağı kadar derin ve anlamlı cümlelerdi.

Devrim onun omuzlarına hafifçe vurdu ve her şeyin çok daha iyi olacağını söyledi, sonra bana baktı. İşte, yine o aynı yoğunluk oradaydı. Bakışlarımı kaçırdım. Dayanamıyordum.

Çocuklar benim arabama doğru koşarken Devrim onlara seslendi ve kendi arabasını işaret etti. Elindeki kumanda ile aracı açtı. Çocuklar arabanın arka koltuğuna doluşurken Devrim benim oturacağım yolcu koltuğunun kapısını açtı ve geçip binmemi bekledi. Bana bakmıyordu.

Eğer baksaydı sevinçten aklımın başımdan gittiğini görebilecekti. Eğer baksaydı gözlerimdeki aşkı en yakından okuyabilecekti. İç çektim. Elimde çantamla arabaya tam arabaya binecekken, "Üzerine alabileceğin bir ceketin yok mu?" diye sorunca durdum ve başımı kaldırıp gözlerine baktım.

"Üzerimin nesi var ki?"

"İnce. Ve geceleri artık serin olmaya başladı." İlgisizmiş gibi konuşuyordu ama ben gerçeği biliyordum. Yine hasta olmamdan endişeleniyordu.

"Ceketimi mi alayım yani?"

Bana dik dik baktı. Sessizliğinin geçerli bir cevap olacağını düşünüyordu.

"Aslında üşümüyorum. Böyle iyiyim." dedim onu sinirlendirdiğimi bilmekten haz duyarak. Arabaya bindim ve çantamı kucağıma koyarken kemerimi taktım. Kapıyı usulca kapattı ve kendi tarafına döndü. Arabaya binip çalıştırdığında kapıya doğru ilerledi. Kardeşim Demir kapıları açtı ve evden çıktık.

Arabayı kullanırken bile o kadar kontrollü o kadar klas hareket ediyordu ki hayranlıkla onu izlemekten başka bir şey yapamıyordum.

"Teyze ben bu sefer o mavi dondurmadan yiyeceğim!" diye tutturdu Nisan. "Tadını çok merak ediyorum."

"Ben de limonlu yiyeceğim!"

Ömer'i annesinin yanında bırakmıştık ama Afra bizimleydi. Afra, "Çilekli," dedi.

Gülerek, "Peki sen Galip?" diye sordum.

"Benim için fark etmez," dedi. Sesindeki sevinç insanın içini ısıtıyordu. Devrim sessizce arabayı sürmeye devam ediyordu.

"Teyze sen neli yiyeceksin?" diye sordu Mirza. "Geçenki yediğimiz çok güzeldi. Ondan yiyelim mi?"

Geçen seferkinde çilekli ve ananaslı dondurma yemiştik. Açıkçası ben pek sevmemiştim ama Mirza çok sevmişti.

"Teyzeciğim ben bu sefer sadece vanilyalı dondurma yiyeceğim," dedim.

"Peki sen neli dondurma yiyeceksin?" diye bir soru geldi Nisan'dan.

Kısa bir sessizlikten sonra Devrim dönüp bana baktı. Sorunun ona olduğunu anlayınca, "Ah," dedi. "Ben dondurma yemeyeceğim."

Bunu demeyecekti işte. Gülümsedim. Çocuklar şimdi başını ağrıtacaktı.

"Ama neden?"

"Dondurma dünyadaki en güzel şey!"

"Bence çilekli ve karpuzlu olanı yemelisin! Bir keresinde teyzemle birlikte ondan yedik. İçinde küçük çikolatalar da vardı."

"Sen dondurma sevmiyor musun?" Bu soru biraz iğneleyiciydi.

Ben kıkırdayınca Devrim bana gözlerini kısarak baktı.

Bu an..bu an öyle güzel ama aynı zamanda öyle tuhaf bir andı ki. Hiç bitmesin istiyordum.

"Bence sen de dondurma yemelisin!" diye önerdi Nisan. "Teyzeme sor. O hep en güzel dondurmayı biliyor. Sana da güzel bir tane alacaktır. Değil mi teyze?"

"Ah evet," dedim gülümseyerek. Gözlerimi sevdiğim adamdan ayıramıyordum. "Devrim ağabeyiniz için çok güzel bir karışım seçeceğim."

Devrim homurdandı ancak cevap vermedi. Yol boyunca çocuklar konuşmaya devam etti. Nihayet vardığımızda Devrim arabayı sahildeki arabaların arasına park etti. Kemerimi çözerken, "Arabadan dikkatli inin," diye uyardım.

Dışarıya çıktığımızda denizden gelen serin havanın etkisiyle çarpıldım. Her zamanki dondurmacımıza doğru ilerlerken çocukların elini tuttum. Devrim de onlara göz kulak olarak arkalarından ilerliyordu. Burayı tarif ederken kolaylıkla bulabileceğini tahmin etmemiştim ama işte buradaydık. Hep birlikte dondurma standının olduğu yere doğru ilerledik. Çocuklar neşeyle yerinde zıplamaya başlamıştı bile.

Devrim biraz geride duruyor bizi izliyordu.

Devrim'i dinlemeyip de üzerime bir ceket almadığım için şimdi kendime kızıyordum. Üşümüştüm. Çocuklar bile sıkı sıkı giyinmişti. Dondurmacıya çocukların siparişini verirken kollarımı ovuşturdum. Tam arkamı dönüp Devrim'e bakacaktım ki omuzlarımda sıcak bir ağırlık hissettim. Başımı hafifçe arkaya çevirdiğimde gözlerime bakan o gözleri gördüm. Ceketini çıkarıp omuzuma yerleştirirken bakışlarını yüzümde gezdirdi ve bir kez daha, "İnanılmazsın Peri." diyerek geri çekildi.

Göçüm.

DEVAMI GELECEK!

Daha yeni Daha eski

İletişim Formu