Peri ve Kuzgun 37. Bölüm



Bölüm 37 : Göğe Bakma Durağı

Ali evin arka bahçesine doğru ilerlerken Devrim gergin bir şekilde onu takip ediyordu. Buraya gelme sebebi yanındaydı, onu tanıyordu. Çakal ondan her zaman övgüyle söz ederdi. Çakal'ın güvendiği, itimad ettiği birisiydi Ali Aslan. Asla karanlık işlerle uğraşmamıştı, Devrim de asla o taraklara bezini atmamıştı ama Çakal bütünüyle o alemin içindeydi. 

Devrim'e bütün mirasını bırakmadan evvel onu uyarmıştı. Mirasını alması için onu zorlarken, onunla birlikte düşmanlarını aldığını unutmamasını söylemişti. Devrim unutmamıştı elbette. Zaman içinde birçoğuyla yüzleşmiş, hesapları görmüştü. Kendi bildiği yöntemle. Ancak düşmanlar kadar iyi dostlar da vardı. O yüzden Gamze aradığında ve akşam yemeğine davetli olduklarını söylediğinde kabul etmek zorunda kalmıştı. 

Geri çeviremeyecek kadar saygı duyuyordu. 

Ancak buraya neden çağrıldığını  da biliyordu. Gelmemeyi bir an bile düşünmüşse eğer sırf onu buraya çağırdıkları sebep yüzündendi. Gamze'nin telefonda söylediği şeyi unutamıyordu.  Ona, babasıyla ikisinin gelecek planlarından ve ondan konuştuklarını söylemişti. 

Bütün akşam yemeği boyunca genç adam çok gergindi.Gerçi hala da öyleydi ama akşam yemeğindeki ve öncesindeki gerginliği başkaydı. Kalabalık, birbirini seven ve birbirleriyle dalga geçerken bile onları sevgiyle yücelten böyle bir ailenin arasında olmak ona çok fazla gelmişti. Sürekli ona, "Yekta." diye seslenen annesinin sesini kulaklarında duymuştu. 

Yemek boyunca Gamze'den bahsetmişlerdi. Onun ilk aşkından, günlüğüne yazdığı şeylerden bahsederek Gamze'yi kızdırmışlardı. Devrim onun tam da tahmin ettiği gibi bir çocukluk geçirdiğini öğrenmişti. Ne de olsa o aşık olmayı seven bir kadındı. Kendini kolayca kaptıran bir kadın. Hiç evlenmemesi ilginçti. 

Günlüğündeki yazılardan ve kişilerden bahseden kardeşlerine öfkeli gözlerle bakmıştı. Devrim hiçbirini kendini vererek dinlememişti çünkü onlar kendi aralarında şakalaşırken genç adam annesinin sesini duyuyordu. Ona akşam yemeklerinde sorduğu soruları soruyordu yine. "Bugün okul nasıldı?"

"Bugünkü futbol maçını kim kazandı?"

"Bugün beni öğretmenin aradı, dersi ekmişsin Yekta. Neredeydin?"

Farklı günlerde o sorular değişirdi. "Bugün ablan gelecek, okuldan erken gelebilir misin?"

"Babanla birlikte nereye gittiğiniz?"

"Geçen gün Suna beni aradı ve maç yaparken sizin onun evinin penceresini kırdığınızı ve kaçtığınızı söyledi. Neden bana söylemedin?"

Bu ve bu gibi soruları zihninde dönüp duruyordu. Devrim o zaman dikkat etmediğini düşünürdü ama şimdi hepsini hatırlıyordu. Soruları sorarken annesinin takındığı tavrı da, mimiklerini de hatırlıyordu. Annesi biraz deli dolu bir kadındı. İçi dışı bir, yumuşacık kalpli bir kadın. Babası ise biraz agresif bir adamdı. Ancak birbirlerini tamamlarlardı. 

Orada, hiç ait hissetmediği bir ailenin içinde yabancı gibi otururken, geçmişteki akşam yemekleri gözünün önünden geçip gitmişti. Acı vericiydi.

"Seninle biraz özel olarak konuşmak istedim." 

Ali eliyle ona biraz ilerideki koltukları gösterdi. Üzerinde geniş bir taraça vardı. Birlikte oraya doğru ilerlediler. 

Devrim önce Ali'nin oturmasını bekledi. O oturduktan sonra kendisi de oturdu ve sessiz kaldı. Ali'nin kimden ve ne için bahsedeceğini biliyordu. Buna hazırlıklıydı. Kendisinin de söyleyeceği şeyler vardı. 

Belki de bu işi netleştirseler çok iyi olacaktı.

Ali şöyle bir etrafına baktı ve iç çekti. "Burayı çok seviyorum. Elif ile birlikte buraya ilk geldiğimizde ondan dört tane çocuk istediğimi söylemiştim. Geniş bir aile olmayı, sevdiğim kadınla büyük bir yuva kurmayı hayal ediyordum o zamanlar. Onu da çok seviyordum." Gözlerini Devrim'e çevirdi ve derin bir nefes aldı. "Gamze ile Efe'nin geleceğini bilmiyorduk, sonra da Güney geldi ve ben dört tane isterken beş tane çocuğum oldu. Büyük bir aile olduk. Hayalim hayal olmaktan çıktı. Şimdi Gamze hariç hepsi evlendi ve çocukları oldu. Ailemiz çoğalıyor."

Devrim hiçbir şey söylemeyerek bekledi.

"Seninle açık konuşacağım Devrim. Sanırım sen zaten ne hakkında konuşacağımı biliyorsun?"

Devrim kısaca başını eğdi. 

"Gamze haftaya otuz üçü dolduruyor. Efe ile ikisinin doğum günü. Efe evli ve çocukları var ancak Gamze bugüne kadar evlilik fikrinden bile nefret ederek yaşadı. Benim karşıma geçip bugüne kadar hiç kimseden bahsetmedi. Gönül ilişkileri olduğu zaman annesiyle paylaşırdı o kadar ve hiçbir gönül ilişkisi uzun sürmedi çünkü Gamze'nin evlenmeye niyeti yoktu."

Genç adam sıkıntılı bir nefes aldı. Gamze ona, "Bugüne kadar evlenmedim çünkü seni bekledim." demişti. 

Devrim'in göğsü sıkışıyordu. Kendini baskı altında hissediyordu ve bu hiç hoşuna gitmiyordu. O Peri'ye bunun olmayacağını kaç kere söylemesi gerekecekti?

"Ancak ilginç bir şekilde Gamze senden hoşlanıyor," diye itiraf etti Ali ve gülümsedi. "Seni eskiden görürdüm, sonrasında büyüyüp Çakal'ın yerini aldığını duydum. Yaptığın işler her zaman kulağıma gelirdi. Efendi, çalışkan gayet de nazik bir adamsın. Bugüne kadar hiçbir ilişkini duymadım."

Devrim kendisine yapılan övgüden rahatsız oldu ama belli etmedi. "Çünkü hiç ilişkim olmadı." diye açıklama gereği hissetti. Bugüne değin hiç ilişkisi olmamıştı. On beş yaşındayken ve öncesinde hoşlandığı kızlar olmuştu elbette. Hatta bir iki tanesiyle sevgili bile olmuşlardı ama o kızların ellerini tutmaktan öteye asla gitmemişti. O zaman bile mert birisi olmuştu hep. 

"Aslında Gamze hoşlanmaktan daha fazlasını yaşıyor," diye devam etti Ali. Kaşlarını çatmıştı. "Eğer bir evliliği hayal ediyorsa bunun seninle olmasını istiyor Devrim. Benim küçük kızım seni seçmiş ve gelecekteki çocuklarının babası olarak seni hayal ediyor."

Devrim'in kalbi sıkıştı ve aniden ayağa kalkarak durdu. Çenesi kasılmıştı. Dişlerini sıktı ve elini hafifçe kaldırıp, "Lütfen." diye konuştu. Daha fazlasını duyabileceğini zannetmiyordu. Bugüne kadar hayatına girmeye çalışan birçok kadın olmuştu. Hepsi de onun yaralı halinden hoşlanıyorlardı ama en çok hoşlandıkları şey para ve Devrim'in yakışıklı yüzüydü. Hiçbiri çocuklardan bahsetmemişti. 

Oysa Gamze onunla bir evliliği ve çocukları hayal ediyordu. 

Devrim sıkıntıyla nefesini verdi ve yeniden oturdu. Hiç iyi hissetmiyordu. Sanki kalbinin üzerinde ağır bir baskı vardı ve o baskı onu ezdikçe eziyordu. 

Ali'nin sıkıntılı bakışlarını üzerinde hissedebiliyordu. Bir kız babası olarak muhtemelen Devrim'in iyi bir aday olmadığını düşünüyordu. Devrim ona hak veriyordu. 

"Çocuklarım benim için çok değerlidir Devrim.Özellikle Gamze. Onun üzülmesini hiç istemiyorum. İstemem de. Ancak sana bakıyorum ve senin onunla aynı fikirde olmadığını görüyorum, doğru muyum?"

Genç adam boğazını temizledi. Gamze'ye değil, hiçbir kadını hayatına almayacağına dair kendisine bir söz vermişti. Bu bir sözden çok daha fazlasıydı. Çok çok daha fazlası.

"Sizinle açık konuşacağım," diyerek söze girdi. "Ben hayatımı sıfırdan oluşturdum. Sıfırdan. Ve ben bu hayatı oluştururken yanımda Çakal'dan başka kimse yoktu. O beni yetiştirdi, bana yaşamam için bir amaç verdi. Bütün bunları uzun uzun konuşacak değili. Ama anlamanızı istediğim bir şey var. Buraya da bu yüzden geldim. Hem sizi geri çevirmemek için hem de size bunları söylemek için."

Ali, "Nedir o?" diye sordu. 

Devrim derin bir nefes aldı. Bu durumda olduğuna inanamıyordu. Hiçbir kadının babası ile karşılıklı oturarak olası ilişkilerinden bahsetmemişti hiç. Gamze arabanın önüne atlayıp ona çarptığından beri, hayatının her alanına çarpmış gibi hissediyordu Devrim. 

"Ben hayatımın ikinci yarısına on beş yaşında başladım ve her şeyi geride bıraktım. Adımı da soyadımı da."

Bunun yeterli olması gerekiyordu ama Ali Aslan daha ayrıntılı bir açıklamayı hak ediyordu. 

"Kadınları da bıraktım. Evlilik hayallerini de. Her şeyi bıraktım." Başını eğdi ve ellerini birbirine kenetledi. "Gamze'ye hayatımda kimse olmayacağını açıklamaya çalıştım. Onunla bir geleceğimiz olamaz Ali Bey. Kızınızı üzmeyi ben de istemem. Eğer benimle olursa kesinlikle çok daha fazla üzülecek çünkü benim asla bir aile kurmaya niyetim yok."

Ali'nin kaşları çatıldı ancak hiçbir şey söylemeden onun konuşmasını bitirmesini bekledi.

"Bunun Gamze ile alakası yok. Ben herhangi bir kadınla birlikte olmak istemiyorum. Bunun için yeterince meşgulüm. Gamze'yi üzmek istemiyorum ancak onun beni anladığını sanmıyorum. Bu yüzden sizinle konuşmak istedim. Beni anladığınızı umuyorum."

Daha fazla konuşmak istemeyerek sustu. Çok rahatsız hissediyordu ve bir an önce ablasını da alıp buradan gitmek istiyordu. 

"Yani Gamze ile ciddi bir ilişkinin içine girmek istemediğini söylüyorsun, doğru mu anlıyorum?" 

Devrim düzeltti. "Hiçbir kadınla." 

Ali başını salladı. "Hayatının hiç kolay olmadığını biliyorum Devrim. Seni anlıyorum da. Sana saygı da duyuyorum. Ama hayatına bir kadın almamak ne kadar doğru?"

"Ben böyle uygun gördüm," diye konuştu Devrim. Anlamıyordu. Devrim bir kez  daha sahip olduğu bir aileyi kaybedemezdi. Ve bir kadın, bir aile demekti. Hem sonra artık nasıl sevileceğini bile bilmiyordu. Öğrenmek de istemiyordu. 

"Elif ile tanışmadan önce ben de senin gibiydim. Gözüm karaydı, hiçbir şeyi umursamazdım. Annemin ölümüne neden olan kişilerden hesap sormak, onların canını yakmak istiyordum. Elif ile de bu yüzden evlendim. Çünkü Elif'in babası annemi ölüme sürükleyen kişiydi. Ben de kızıyla evlenerek onu mahvetmek istedim ama sonra ne oldu bil bakalım. Elif'e aşık oldum. Hiç aşık olmayan ben, sevgiden başka her şeyi bilen ama sevgiden ödü kopan ben mahvetmeye yemin ettiğim kadına aşık oldum. Onun gözyaşlarına, onun bana bakışlarına, onun güzel yüreğine, ona ne yaparsam yapayım dimdik ayakta durmasına, bütün pislikliğime rağmen bana duyduğu aşka aşık oldum. Ve sonra aklım başıma geldi. Onlar benim annemi değil, annem onların hayatını mahvetmişti Devrim. Bunu öğrendiğim an o kadar çok korktum ki. Elif'i kaybetmekten çok korktum. Ve peşinden koştum. Hiç hakkım olmamasına rağmen ondan defalarca özür diledim. Ve emin ol, bu kadar çocuktan, bu kadar yıldan sonra hala ondan özür diliyorum. Onu üzdüğüm, onu kırdığım için ondan çok özür diliyorum. O artık üzerinde durmuyor hatta konuyu ne zaman açsam bana kızıyor. Kendimi üzmememi söylüyor. Beni çoktan affettiğini söylüyor. Ama ben hala rahat edemiyorum. Vicdan azabından hala kurtulamıyorum. Çünkü onu çok seviyorum. Bir zamanların umursamaz gözü kara, sevmeyi bile bilmeyen bir adamıyken onunla tanıştım ve dünyada hiçbir şeyin bir insanı sevmekten daha önemli olmadığını anladım. Ailemi seviyorum Devrim. Karımı seviyorum. Çocuklarımı seviyorum. Sevgi öğrenilen bir şey değil, kendiliğinden olan bir şey. Sadece izin vermen gerekiyor."

Devrim onun ne demek istediğini biliyordu, anlamıştı. Hayatını değiştirenin bir kadın olduğunu söylüyordu. Devrim bunu tahmin edebiliyordu elbette. Erkeklerin kadınlara olan ihtiyacını da iyi biliyordu. Çünkü erkekler ne kadar sert ve hiçbir şeye ihtiyaç duymuyorlarmış gibi görünse de aslında sıcacık bir kalbe, onu şefkatle sarıp sarmalayacak kadınlara gizliden gizliye ihtiyaç duyuyordu.

Devrim bu ihtiyacını körüklemişti. İhtiyacı hiç hissetmiyordu bile. Annesinden ve ablasından başka hiçbir kadına ihtiyaç duymuyordu. O her zaman yalnız olmuştu ve ölene kadar da öyle yalnız olacaktı. Önemli olan insanın kendisiydi. 

Böyle söylese de içindeki küçücük, kum tanesi gibi bir parça derin bir şeklide sızlıyordu. Kendisine sarılan, üzerine kokusunu bırakan ve boynundan öpen o küçük kadın bütün haliyle o küçük parçanın içine sıkışmış gibiydi. 

Devrim aldığı nefesin onu boğduğunu hissedebiliyordu. Buradan gitmeliydi. Kolundaki saate baktı ve akşamın onu olduğunu gördü.

"Sanırım bu söylediklerim senin için bir anlam ifade etmiyor." Ali üzgünce başını salladı. 

"Hayır ben..ben ..ben sadece iyi bir aileye sahip olduğunuz için size saygı duyuyorum. Hayatta doğru seçim sizin için buydu. Ancak benim için ise doğru seçim bu."

Ali düşünceli bir şekilde başını salladı ve bakışlarını Devrim'in arkasına çevirdi. Sonra gözlerindeki bir şeyler değişti. Sanki birisini görmüş gibi bakıyordu. Devrim başını hafifçe arkasına çevirdi ve Gamze'nin biraz ileride, tek başına durmuş onları izlediğini gördü. Kalın bir ağacın dalına bağlanmış salıncakta oturuyordu. Başını ve omuzunu ipe yaslamıştı. 

O kadar güzel ve o kadar masum görünüyordu ki Devrim yutkunarak önüne döndü. Başını önüne eğdi. Gamze'nin konuştuklarını duyamayacağını biliyordu ama yine de babasına söylediği şeyleri onun duymamasını istiyordu.

"Gamze'yi daha önce hiç böyle görmedim," diyordu Ali. "Kararlı. Hem de çok kararlı. Onunla ne yapmayı düşünüyorsun peki Devrim? Onu incitmeden, nasıl kendinden uzaklaştıracaksın?"

Bilmiyordu. Hiçbir şey bilmiyordu. Tek bildiği onu incitecek olmanın Devrim'in canını sıktığıydı. Onu incitmek istemiyordu. Kendisi yüzünden kimsenin incinmesini istemiyordu.

"Onunla mümkün olduğunca az görüşerek." diye cevap verdi. "Ben meşgul bir adamım. Gelecek hafta Amerika'ya gitmem gerekecek. İki haftalık bir iş programım var."

"Yani ondan kaçacaksın?" diye sordu Ali.

Devrim böyle söylemek istemiyordu ama düşünüldüğünde evet Gamze'den kaçacaktı. İşleri buna olanak sağlayacaktı.

"Kızımı tanımıyorsun," diyerek gülen adama baktı. 

"Neden söylediniz bunu?" diye sordu Devrim. Bütün kasları gerilmişti. 

"Arkanı dön de ona bir bak." Başıyla Devrim'in arkasını işaret etti. "Şu an burada olmayı ve bana neler söylediğini duymayı o kadar çok istiyor ki, aramızdaki mesafeden bile bunu yüzünden okuyabiliyorum. Çünkü kızımı tanıyorum Devrim. Ve o artık otuz üç yaşında bir kadın. Aşık olduğunu söylüyor. Ve hiç de pes edecekmiş gibi durmuyor. Yani ondan kaçabileceğine emin misin?"

Emindi. 

Kısaca başını salladı. 

Ali gülümsedi. "Senden bir söz istiyorum. Ne olursa olsun bana o sözü tutacağına dair söz vermeni istiyorum."

Devrim başını eğdi. Duymak istiyordu.

Ali gözlerini kızına çevirdi ve ekledi. "Ne olursa olsun, onu kendinden uzaklaştırmak, canını yakmak ya da senden nefret etmesini sağlamak için asla başka bir kadını araya sokma." Sıcacık bakışları sertleşti ve Devrim'e döndü. "Ne olursa olsun, artık dayanamayacağın bir raddeye geldiğinde bile Gamze'nin canını asla başka bir kadınla yakma. Ha, gerçekten aşık olduğun bir kadın bulursun, ona bir şey diyemem ama sırf Gamze'nin senden uzak durması için bir kadınla birlikte olma ya da onu hayatına alma. Ne demek istediğimi anlıyor musun?"

Devrim başını salladı. Asla böyle bir adam olmamıştı. 

"Çünkü ben bu hataya düştüm. Elif'in canını yakmak için bunu yaptım. Bazıları sadece göstermelikti. Onun canını bu şekilde yakabileceğimi düşündüm. Bunu yaparken Elif beni sevmiyordu, bana değer bile vermiyordu. Ne zaman ki o bana aşık oldu, bunu gözlerinde görmeye başladım - işte o zaman başka bir kadın asla olmadı. Zaten hiç olmamıştı. O kadar kin dolu, o kadar öfkeliydim ki gözüm hiçbir şeyi görmüyordu. Bir kadın seni sevene kadar onunla aranda bir bağ yoktur ama o seni sevdikten sonra sen onu sevmesen bile onun duygularından sorumlusundur. Onu incitemezsin, kıramazsın, üzemezsin. Ve Gamze seni seviyor Devrim. Kızıma seni unutmasını söyleyemem çünkü aşkın nasıl bir şey olduğunu biliyorum. İlk başlarda deli doludur, heyecanlıdır, yerinde duramazsın. Sana büyük bir cesaret verir, seni yeniden yaratır, seni yıpratır da ama asla yerinde oturtmaz. Sonra zamana yayıldıkça durgunlaşır ve sen o sakinliğe de aşık olursun. Aşk hiç bitmez. Gamze şu an kıpır kıpır, çünkü aşkın heyecanını, cesaretini, korkusuzluğunu, zafer hırsını en diplerinde yaşıyor. O yüzden ona ne seni unutmasını, ne senden vazgeçmesini söyleyebilirim. Yalnızca onun yanında olabilirim. Onu üzme. Onu hiçbir şey durduramaz ama başka bir kadının durdurmasına sakın izin verme."

Devrim bakışlarını kaçırdı ve hissettiği yoğun duygular yüzünden kalbinin sıkıştığını hissetti. Ali'nin söyledikleri çok ağırdı. Hem de kaldıramayacağı kadar ağır. Gamze. Peri. Bir Peri ona aşık olmuştu ve ondan aşk istiyordu. Devrim gözlerini yummak ve dişlerini sıkarak hissettiği bu duygulardan kurtulmak istedi ama kendisini tuttu. 

"Buraya geliyor, hadi kalkalım." Ali'nin gülümseyerek ayağa kalktığını gördü. 

Otomatikman kendisi de kalktı ve birlikte kendilerine doğru gelen Gamze'ye doğru yürüdüler. 

Bu akşam öyle güzel görünüyordu ki. Ona çok yakışan koyu yeşil bir elbise giymişti. Saçlarını açık bırakmıştı. Gözleri ışıl ışıl parlıyordu. Özellikle kendisine bakarken bakışları öyle güzel bir hale bürünüyordu ki Devrim gözlerini kaçırmak istiyordu. 

"Ne konuştunuz bu kadar?" Gamze ellerini kenetleyerek yüzünde büyük bir gülümsemeyle ikisine baktı. Yerinde duramıyordu. Topuklu ayakkabılarının üzerinde salınıp duruyordu. O salındıkça saçları kıpırdıyordu. Işıl ışıl gözlerindeki neşe elle tutulur gibiydi. 

Devrim sessiz kaldı. 

Ali onun yerine, "İş güç." diye cevap verdi. "Devrim'e sormak istediğim birkaç şey vardı."

Gamze, Devrim'e bakarak, "Hım..." dedi. İnanmamıştı ama üzerinde de durmadı. "O zaman ben Devrim Bey'i alayım." 

Genç adam kaskatı kesildi. Bakışları Gamze'nin bakışlarıyla kesişti. Genç kadın gülümsüyordu. "Seni yeğenlerimle tanıştırmak isterim. Galip'e senin geldiğini söyledim ve seni görmek istediğini söyledi." Sözünü bitirince sırıttı. 'Devrim'i alayım' derken, genç adamı köşeye sıkıştırdığını fark etmiş gibiydi. 

Ali geriye çekilerek, "O zaman ben de annenin yanına döneyim." dedi ve yürüyüp gitti.

Devrim şimdi Gamze ile başbaşa kalmıştı.

Onun hayat dolu gözlerine bakmak Devrim'e hiç de iyi gelmiyordu. Kendi yüreğini onun gözlerinde kapana kısılmış gibi görüyordu. Nasıl bir şeydi bu? 

Daha az önce onun babasına, ondan uzak duracağını, ondan kaçacağını söylemişti. Şimdi onun gözlerinin içine bakarken bunu yapmak o kadar zor olacaktı ki. İçini kurt gibi kemiren düşünceler yüzünden bir türlü ona ulaşamıyor gibiydi.

Gamze onunla birlikte, karşılıklı olarak da olsa aynı ortamı paylaştıkları için çok mutluymuş gibi görünüyordu. Belki de gerçekten de mutluydu. 

Devrim ise... 

Devrim ise karmakarışıktı. Bir karmaşıklığın ortasında boğazını sıkan kılıçtan keskin, demir kadar sert ve kopmayan, onu boğan bir iple savaşıyordu sanki. Asla oluru olmayan, asla kurtulamadığı bir ip. 

"Sen bana böyle bakarken ben aklımdan ne geçiriyorum biliyor musun Devrim?" 

Yine ayaklarının üzerinde salınıyordu. Topuklu ayakkabılarının üzerinde yaylanırken gözlerini Devrim'in üzerinden hiç ayırmıyordu. 

Devrim, "Ne?" diye sordu. 

Gamze, "Bir şiir." dedi. "Benim çok sevdiğim bir şiir. Ben çok şiir okurum. Ezberlerim de."

Genç adam, "Öyle mi?" diye sordu. Vücudunu ele geçiren o elektriklenmeyi hissedebiliyordu. O gerginliği, o kasıntıyı, o dur durak bilmeyen, deliler gibi izin isteyen uzanışları hissedebiliyordu. Ancak bastırıyordu. 

"Öyle," Gamze önce arkasına doğru baktı ve sonra ona geri döndü. Genç adama doğru bir adım attı, ona yaklaştı. "Aklıma gelen şiiri duymak ister misin?" diye sordu. 

Devrim 'hayır' demenin o anda kabalık olacağını düşünüyordu ama bu yapamayacağı bir şey de değildi. Çok kolay, 'Hayır' diyebilirdi. Sonuçta bunu ona karşı çok kez kullanmıştı. Onun yüzüne telefonu kapatmış, konuşurken duymazdan gelmiş, bulunduğu ortamdan uzaklaşmıştı. Bunların bazılarını hala yapıyordu ama şu anda o böyle gözlerine umutla bakarken, yalnızca bir şiir okumak isterken ona 'Hayır' demek içinden gelmiyordu. 

"Şiiri sana okuyabilir miyim?" diye sordu Gamze bir kez daha. 

Devrim dilinin ucuna kadar gelen, 'Hayır' kelimesini hissetti. Ancak söyleyemedi ve sadece başını eğdi. 

Ve Gamze birden elini tutuverdi. O sıcacık elleri kendi elini kavradı ve çekiştirmeye başladı. Devrim o kadar şaşırmıştı ki onun kendisini çekiştirmesine izin verdi.

Devrim panikleyerek elini çekmek istedi. Çekti de. Ama Gamze öyle sıkı tutuyordu ki kurtaramadı. O küçük bedeni ile onu çekiştire çekiştire evin arkasına, kimsenin onları göremeyeceği bir yere götürdü. Biraz ileride sık ağaçların arasına vuran ayın ışığının altındaki hamağı görebiliyordu. Gamze emin adımlarla oraya ilerliyordu. 

Devrim bütün bunların olmasına nasıl izin verdiğini bile bilmiyordu. Sadece izin veriyordu. Gamze onu çekiştirirken bir şeyler söylüyordu. Ay ışığının bu akşam çok güzel göründüğüyle ilgili bir şeylerdi. Kardeşlerinin ve kendisinin hep bu hamakta vakit geçirdiğiyle ilgili bir şeyler. Ancak Devrim tam olarak kendini veremiyordu. 

Gamze sonunda hamağın yanında durdu ve genç adama döndü. Ay ışığı güzel yüzüne yansıyordu ve Devrim'e öyle bir bakıyordu ki, genç adam orayı terk etmek istedi. Bütün bunlar çok fazlaydı. 

"Hamağa oturabilirsin," diye konuştu Gamze. "Bugün dolunay var." 

Devrim, hamağa oturmak istemiyordu. Sadece söyleyeceği şiiri dinlemek ve Galip'i gördükten sonra da gitmek istiyordu. 

Gamze ona doğru yürüdü ve ellerini koluna koyarak onu hamağa oturmaya zorladı. Devrim sertçe, "Gamze," diye uyardı. "Oturmak istemiyorum."

"O zaman şiiri duyamazsın," diye tehdit etti onu kadın. "Ve sen o şiiri duymadan bu evden çıkmana izin vermem. O yüzden o hamağa oturmanı istiyorum." Az önceki gülümseyen halinin yanına şimdi bir de kararlı bir duruş eklenmişti. Genç adam titreyen kalbini sertçe örseledi. Ve ondan kurtulmanın ona teslim olmaktan geçtiğini fark etti. Hamağa oturacak, o lanet şiiri dinleyecek ve sonra da gidecekti. Galip'i bile görmeden. 

Usulca hamağa oturdu ve hala ayakta dikilen, yüzünde büyük bir zafer gülümsemesiyle ona bakan Gamze'ye baktı. Ailesi evin ön bahçesindeydi. Herkes onların yokluğunu elbette fark edecekti ancak umursayacakları meçhuldü. Neden umursasınlardı ki? Zaten istedikleri bu olmalıydı. Buraya ne için çağırıldığını biliyordu Devrim. Hepsi Gamze'nin kime aşık olduğunu görmek, bilmek, tanımak istemişti. Ölçülüp biçilirken rahat olmak çok zordu. 

Gamze'nin hamağa oturmamasını umdu ancak umudu hemen söndü. Devrim'in biraz kenara kaymasını rica ettikten sonra hemen yanına oturdu. 

Kolu, kalçası ve bacakları ona değdi. Hamak ikisinin ağırlığının toplamıyla ortada bir çukur oluşturdu. Gamze hemen yanında, çok yakınında başını ona çevirdi ve gülümseyen gözleriyle genç adamın gözlerinin içine baktı. Ve fısıldadı. "Bu şekilde dolunayı izleyemeyiz."

Devrim kaşlarını çattı. Dolunayı falan izlemek istemiyordu. 

"Şiiri okuyacak-"

Sözünü bitirmesine fırsat kalmadan Gamze geriye doğru uzandı ve Devrim'in kolundan tutup onu da çekti. Genç adam kendini birden hamakta onun yanında uzanmış olarak buldu. "Ne yapıyorsun?" diye sordu ve kalkmaya yeltendi. Gamze eliyle onun kolundan tutup ona engel oldu. 

"Dur," dedi. "Yalnızca on dakika. Yalnızca on dakika boyunca burada böyle uzan. Sana dokunmayacağım bile." 

Devrim sertçe homurdandı. "Ne yapmaya çalışıyorsun?"

Gamze başını yana, ona doğru çevirdi ve gülümsedi. "Sana nefes aldırıyorum." 

Sanki Devrim nefes alamıyordu. O gayet iyi bir şekilde nefes alabiliyordu. 

"Bana öyle bakmayı kes," diyerek onu tatlı tatlı azarladı Gamze ve bakışlarını gökyüzüne çevirdi. "Kendini akışına bırak. Seni yemeyeceğim."

Devrim homurdandı ve ona bakmaktansa gökyüzüne bakmayı tercih ederek bakışlarını kaçırdı. Çilek gibi kokuyordu. Çok farklı ama tam da ona göre bir kokuydu. Saçları hamağın üzerinde dağılmıştı. Birkaç tutam Devrim'in omuzlarına değiyordu. Omuzlarına değen sadece saçları değildi, onun kolu ve eli de değiyordu. Omuz omuzaydılar.  Ondan kaçmak konusunda çok iyi gidiyordu, gerçekten. 

Bütün bunlara hala nasıl izin veriyordu?

"Şiirin neydi?" diye konuştu. Sesindeki sert tınıya engel olamıyordu. Küçücük bir kadının onun üzerinde çoktan kurmaya başladığı hakimiyet yüzünden köşeye sıkışmış gibi hissediyordu. 

Gamze alçak sesle güldü ve kahkahası ona tatlı bir şarkı gibi geldi. Ona neler oluyordu?

"Şiir sever misin?" diye sordu. 

Devrim arada sırada okurdu ancak şu sıralar şiir okuyacak kadar boşta değildi. Sürekli meşguldü. 

"Şimdi söyleyeceğim şiir Turgut Uyar'a ait." Yine o kahkahalarından attı. "Çok güzel bir şiir."

Devrim yorum yapmayınca Gamze başını ona çevirdi. Devrim ona bakmayı reddetti ve gözlerini gökyüzünden ayırmadı. Tam üzerlerine vuran ayın ışığına kaptırdı kendini. Ona odaklandı. 

"İİkimiz birden sevinebiliriz göğe bakalım..

Şu kaçamak ışıklardan şu şeker kamışlarından..

Bebe dişlerinden güneşlerden yaban otlarından..

Durmadan harcadığım şu gözlerimi al kurtar..

Şu aranıp duran korkak ellerimi tut..

Bu evleri atla bu evleri de bunları da..

Göğe bakalım..." Gamze ona bakmayı bırakarak başını gökyüzüne çevirdi. 

Devrim dişlerini sıkıyordu. Bu şiiri biliyordu. Ve Gamze'nin devam etmemesini istiyordu.

Ancak Gamze o nahoş sesiyle, duygu dolu bir şekilde şiirin devamını okumaya başladı.

"Falanca durağa şimdi geliriz göğe bakalım..

İnecek var deriz otobüs durur ineriz..

Bu karanlık böyle iyi afferin Tanrıya..

Herkes uyusun iyi oluyor hoşlanıyorum..

Hırsızlar polisler açlar toklar uyusun..

Herkes uyusun bir seni uyutmam bir de ben uyumam..

Herkes yokken biz oluruz biz uyumayalım..

Nasıl olsa sarhoşuz nasıl olsa öpüşürüz sokaklarda..

Beni bırak göğe bakalım.."

Öpüşürüz derken Gamze'nin sesinin titrediğini fark etti Devrim. Kendisi ise o şiirin hiçbir dizesini duymak istemiyordu. Hiçbirinin içine işlemesine izin vermiyordu. Ama buna nasıl engel olabilirdi ki?

"Senin bu ellerinde ne var bilmiyorum göğe bakalım..

Tuttukça güçleniyorum kalabalık oluyorum..

Bu senin eski zaman gözlerin yalnız gibi ağaçlar gibi..

Sularım ısınsın diye bakıyorum ısınıyor..

Seni aldım bu sunturlu yere getirdim..

Sayısız penceren vardı bir bir kapattım..

Bana dönesin diye bir bir kapattım..

Şimdi otobüs gelir biner gideriz..

Dönmiyeceğimiz bir yer beğen başka türlüsü güç..

Bir ellerin bir ellerim yeter belliyelim yetsin..

Seni aldım bana ayırdım durma kendini hatırlat..

Durma kendini hatırlat."

...

Daha yeni Daha eski

İletişim Formu