Peri ve Kuzgun 36. Bölüm



Bölüm 36 : Milyonlarca Neden

İçeriye en son ben girdiğim için haliyle Devrim ile göz göze gelememiştim. Onun özellikle bana bakmaktan kaçındığını biliyordum. Ancak ben o gözlerin bana bakmasını ve nefesimi kesmesini istiyordum. Bir insanın gözleri, bir kadının kalbini nasıl bu kadar ateşe verebilirdi, bilemiyordum. Oysa o bakışlar kutuplar gibi soğuk olduğu halde. 

Onun en son gördüğüm halinden daha iyi olduğunu fark ettiğim andan beri gözlerini görmek istiyordum. Çünkü bir insanın bedeni ne kadar dinç görünürse görünsün onu ele verecek olan şeyin gözleri olduğunu biliyordum. 

Kapıyı kapattım ve peşlerinden gittim. Oturma düzenimiz belliydi, onlar gelmeden önce ailemle kararlaştırmıştık. Bu yüzden Devrim tekli koltukta oturuyor, yanında da Armağan duruyordu. Hemen bir yandaki tekli koltukta ben oturuyordum. Devrim'in yanında değil de karşısında olup gözlerinin içine bakmayı çok istesem de ailemin önünde buna cesaret edemiyordum.

Özellikle de hepsi sanki Devrim kronik bir vakaymış gibi onu böyle dikkatli incelerken. 

Bunu yapmayı kesmelerini istiyordum. Devrim'in belli etmese bile gerildiğini anlayabiliyordum.

Herkes oturunca önce garip bir sessizlik oluştu. Yeğenlerim diğer salonda oyun oynuyordu. Onların seslerini duyabiliyordum. 

Babam garip sessizliği bozarak, "Evimize hoşgeldiniz." dedi. 

Armağan, "Bizi davet ettiğiniz için çok teşekkür ederiz," diyerek gülümsedi. O da gergin gibiydi ama sanırım Devrim'in gerginliği ile boy ölçüşemezdi. "Eviniz çok güzelmiş."

Annem, "Teşekkür ederiz." dedi. "Yıllar önce Ali'yle bu evin bizim için çok iyi olacağını düşünerek almıştık. O günden bu yana birçok tadilattan geçti ama yine de buradan taşınmayı düşünemiyorum bile. Bütün çocuklarım bu evde doğup büyümüşlerdir."

"Ne güzel," diye karşılık verdi Armağan. "O zaman birçok anıya şahit olmuştur bu ev?"

Kardeşim Efe,"Olmaz mı?" diye araya girdi. "Ne anılarımız var bu evde. Özellikle ikizimin çılgınlıkları hepimizi geçiyor.Bir keresinde ikimiz de henüz beş yaşındaydık, Gamze o zamanlar bile elbiselere, makyaja düşkündü-"

Ne söyleyeceğini bilerek inledim. "Ah hayır." 

Armağan dönüp bana bakarken gülümsüyordu. 

Sonra Efe'ye dönerek, "Eee?" diye sordu. 

Efe bana sırıttı ve sonra anlatmaya başladı. "Hepimiz akşam yemeğinden sonra oturmuş televizyonda bir film izliyorduk. Gamze içeriye girince doğal olarak hepimiz başımızı ona çevirdik ve öylece kalakaldık."

"Devam etme," diye uyardım ancak benim bu sinirli çıkışım ona hiç engel olmadı. Hatta bu anıyı hatırlayan kardeşlerim ve ablam kıs kıs güldü.

"Üzerinde annemin gece elbiselerinden birisi vardı. Kırmızı, parıl parıl bir elbise. Ayağında da annemin topuklu ayakkabıları. Topuklar o kadar yüksekti ki annem düşüp bir yerini kıracak diye çok korktu ancak Gamze topuklu ayakkabının üzerinde çok güzel yürüyordu."

"Çok tatlı," diye gülümsedi Armağan ve dönüp yine bana baktı.

"Heves işte," dedim omuz silkerek. Devrim'in önünde utanmıştım birden.

"Saçlarını da açık bırakmıştı ve yüzüne öyle bir makyaj yapmıştı ki, dudakları olduğundan daha büyük gözleri ise karanlık bir çukura hapsolmuş gibi küçücük görünüyordu. Kulağında annemin büyük sallanan küpeleri vardı. Koluna da yine annemin bir çantasını takmıştı."

Sinirlenerek, "Sen de beş yaşındaydın," diye çıkıştım. "...bütün bu detayları nasıl hatırlıyorsun?"

"Unutmak mümkün mü?" diyerek güldü. "O akşam senden o kadar korkmuştum ki yanına bile yaklaşamamıştım."

Gözlerimi devirdim. "O kadar da değildi." 

"Ah, tam da o kadardı."

Ona gözlerimle cevap verdim ve gözlerimle, 'Senin kanını içeceğim' dedim. Eğer hemen susmazsa. 

Pişmiş kelle gibi sırıtıyordu. İç çektim. 

"Ee Devrim?" diye konuyu değiştiren babama minnetle baktım. "İşler nasıl gidiyor? Zincire bir otel daha ekledin."

Devrim'in oturduğu yerde sırtını dikleştirdiğini gördüm. "İşler iyi," diyen soluk sesini duydum. "Bu aralar bir yoğunluk var tabi." 

"Bunları tek başına yükleniyor olman çok yorucu olmalı. Ben bir yaşıma kadar devam ettim ama şimdi bütün her şeyi çocuklarım yönetiyor." Babam gururla erkek kardeşlerime baktı. 

Devrim boğuk bir sesle, "Çok iyi CEO'larım var." dedi. "İşler organize bir şekilde ilerliyor. Yorulmuyorum."

Ah tabi yorulmazsın diye geçirdim içimden. Kendini bütünüyle işlerine adadığın için yorulman ne mümkün demek istedim. Bir parçasını bana, bir parçasını ablasına, bir parçasına hayata ve geriye kalan küçük parçasını da işine verseydi diye dua ettim.

Yorulmuyordu çünkü bütün ilgi alanı işiydi. Onun yorulması imkansızdı. 

Biraz daha işten konuştular. Devrim kardeşlerimle mesafeli bir şekilde sohbet etti. Aslında hepimize karşı mesafeliydi ancak babama karşı açıklayamacağım bir şekilde garip bir çekingenlik duyuyor gibiydi. Ya da ben bunları hayal ediyordum.

Annem kızlarla bana işaret ederek ayağa kalktı. Hepimiz kalkıp peşinden ilerledik. Masa bahçeye kurulmuştu. Ancak üzerine henüz hiçbir şey yerleştirmemiştik. Tam salondan çıkacakken başımı çevirip Efe'ye seslendim.

Yakışıklı yüzünü bana çevirdi ve, "Efendim?" dedi. 

Ona tatlı bir şekilde gülümsedim. "Yardım eder misin?"

Kibar birisi olduğu için hemen ayağa kalktı. O bana doğru gelirken benim bakışlarım Devrim'e kaydı. Pür dikkat bir şekilde babamın anlattıklarını dinliyordu. Sırtı dimdikti. Sanki koltuk ona batıyormuş gibi kaskatı bir şekilde oturuyordu. 

Bakışlarımı Armağan'a çevirdim ve gülümsedim. "Hemen geliyoruz."

Efe'nin koluna girdim ve birlikte salondan çıktığımız anda onu duvara yapıştırıp kolunu çimdikledim. 

Hazırlıksız yakalanan kardeşim, kolunu ovalayarak, "Ah, acıdı!" diye haykırdı. "Akrep  kıskacı gibi tırnakların var ya! Bu ne içindi şimdi?"

Parmağımı ona doğru sallayarak, "Neden benim kirli çamaşırlarımı döküyorsun?" diye tısladım. "Beni bilerek mi utandırmaya çalışıyorsun?" Ona gözlerimi kısarak baktım. 

"Hayır canım, konu anılardan açılınca aklıma bu anı geldi ben de söyledim." Ben ne olduğunu anlayamadan kolunu kaldırdı ve omuzuma atarak beni kolunun altına kıstırdı. Sonra açık bıraktığım saçlarımı karıştırmaya başlayınca kolunu ısırdım. 

"Hiç yakışıyor mu sana, ayıp ayıp," diyerek beni azarladı ve sonra çenemi tutarak dudaklarını alnıma bastırdı. "İçerideki seni üzerse," diye mırıldandı gözlerimin içine yakından bakarken. Birden ciddileşmişti. "Ben de onu üzerim kardeşim." Sonra beni bıraktı ve mutfağa girerken annemlere, "Evet hanımlar," diye seslendi. "Ne yapıyoruz?"

Arkasından şaşkınlıkla bakakaldım. Onun içindeki korumacı yanı biliyordum elbette, çünkü Efe'ydi bu ve o hepimiz içinde en fedakar olanımızdı. Ama ilk kez bakışlarındaki hiddeti görmüştüm. Ve verdiği sözü de tutacağından emindim. Eğer Devrim beni üzerse, Efe'nin de Devrim'i üzeceğinden emindim. 

Yüzümde aptal bir gülümsemeyle mutfaktan içeriye girdim ve mutfaktan bahçeye açılan kapıdan çıkıp biraz ileride duran uzun masaya tabakları yerleştiren Efe'ye baktım. Onu çok seviyordum. 

İç çekerek annemlere yardım ettim. Devrim'in oturacağı yeri özenle hazırladım. Tabağını, çatalını, kolay uzanabilmesi için mezeleri ona yakın bir yere koydum. Onunla birlikte yemek yediğim o ilk ve tek seferi hatırlayınca gülümsedim. Onun ofisinde uyuyup kalmıştım. Birlikte paylaştığımız o anları zihnimde yeniden yaşadım ve mutlulukla doldum. Bu adamla geçirdiğim her anın ne kadar kıymetli olduğunu artık biliyordum. 

Masa sonunda hazır olduğunda annem misafirleri çağırmak için beni görevlendirdi. Ailem beni kesinlikle Devrim'in üzerine salıyorlardı. Devrim'in ne tepki vereceğini merak ediyor olmalıydılar. Sorun şu ki, Devrim tepki vermeyecekti. Dolayısıyla da ailem hayal kırıklığı yaşayacaktı.

İçeriye geçerken ellerimi önümde kavuşturdum ve parmaklarımı birbirine geçirdim. Elbisemin eteklerindeki dantelleri çekiştirdim. Tırnaklarımı bej rengine boyamıştım. 

Salondan içeriye girdiğimde ilk önce Armağan'ın bakışlarıyla karşılaştım, bana güven verici bir gülümseme gönderdi. Ben de ona gülümsedim ve sonra Devrim'e baktım. Bana değil, yere bakıyordu. Herkes susmuştu. 

Babam, "Masa hazır mı kızım?" diyene kadar oraya ne için geldiğimi unutmuştum.  

"Hazır baba, yemeğe geçebiliriz." 

"Hadi o zaman," diyerek ayağa kalkan babamı kardeşlerim takip etti. Devrim de kalktı ve herkesin geçmesi için bekledi. Ailem yanımdan geçip giderken öylece durdum. Devrim'in gözlerine bakmak ve ona bir şeyler söylemek istiyordum.

Armağan bana doğru gelirken gülümseyerek elini tuttum. Sonra eğilip, "Siz devam edin," diye fısıldadım kulağına. 

Sırıtarak başını salladı ve kardeşlerimin peşinden ilerledi. Devrim bana bakmadan geçip gidecekti ki bir adım atarak önüne geçtim ve onu durdurdum. 

Başını yavaş yavaş kaldırdı ve nihayet gözlerimin içine baktı. 

Gülümsemekle boynuna sarılıp kokusunu içime çekmek arasında gidip geldim ve sonra onun zaten yeterince gergin olduğuna karar vererek gülümsedim. 

"Hoşgeldin," diye mırıldandım sevgiyle. 

Kaşlarını çattı ancak konuşmadı. Başını hafifçe eğerek beni sessizliğiyle cevapladı. 

İç çektim. 

"Nasılsın?" Onu şöyle bir süzdüm. Gözümün önünden gitmeyen halsiz, yorgun halini düşünmemek için başımı iki yana salladım. Hala ateşinin olup olmadığını kontrol etmem için beni zorlayan dürtüye güçlükle karşı koyuyordum.İyi görünüyordu ama yine de emin olmak istiyordum.

"İyiyim." 

Bakışlarını benden çekti, başını çevirdi. Bakışlarının olduğu yere geçtim ve gözlerinin içine baktım. Kirpikleri ağır ağır bana çevrildi. 

"Sen kaçıyor musun benden?" diye fısıldadım bunun olduğunu bilmeme rağmen. Bakışları sertleşti. 

"Gamze Han-"

Elimi kaldırdım ve kendime engel olamadan parmak uçlarımı dudaklarına bastırdım. Aşkımı itiraf ettiğim o geceden sonra aramıza daha da kalın duvarlar ördüğünü görebiliyordum ancak ona izin vermeyecektim. Ağzının ve sakallarının parmaklarımı karıncalandırdığını hissettim. Anında havalanan ve bileğimi tutarak ağzından uzaklaştıran elini sonradan fark ettim.

Sert bir sesle,"Yapma." diyene kadar onu ne kadar etkilediğimin farkında bile değildim.

"Asıl sen yapma." Ona doğru bir adım attım. "Seni merak ediyorum. Dün o kadar kötüydün ki. Senin için korktum. Merak ediyorum. Merak edemez miyim? Sana şöyle iyi olduğunu anlayacak kadar uzun uzun bakamaz mıyım?"

Gözlerini kapattı ve bileğimi bırakarak geriye doğru bir adım attı. Onu çok fazla zorladığımı biliyordum ama kendime engel olamıyordum. Nasıl engel olabilirdim ki? Ona işkence ediyormuşum gibi kaşlarını çattı. Bir şeyler söylemesi için bekledim ancak kardeşim bize seslenince pes etmek zorunda kaldım.

Arkamı döndüm ve onun beni takip ettiğini bilerek düşmemeye çalışarak, bahçeye çıktım. Çoktan yerlerine oturmuş olan aileme şöyle bir baktım. Servis yapmaya başlayan Leyla ile ablam Aslı'ya yardım etmek için ben de yanlarına gittim.

Ablamın kulağına eğilip, "Devrim'e servisi sen yapar mısın?" diye fısıldadım. 

Nedenini merak etse de sorgulamadan başını salladı. Armağan'ın servisini ben yaptım ve herkes yemeğini aldığında biz de oturduk. Bu sefer tam Devrim'in karşısında oturuyordum. Yemek yerken sürekli ona bakıyordum ama o benim aksime herkese bakıyor ve kim konuşuyorsa kısa kısa konuya katılarak kendi fikrini söylüyordu. Armağan ondan daha neşeliydi. Kendi aramızda sohbet ederken babamın benden bahsettiğini duydum ve dikkatimi babama çevirdim.

"Gamze de şu sıralar yeni bir mekan bakıyordu. Buldu ama sanırım sahibi sorun çıkarıyormuş."

İşte o zaman Devrim bakışlarını bana çevirdi ve masanın üzerinde duran peçetesini ağzına götürüp sildi. 

"Aslında o mekandan haberim var. Yeni sahibi benim bir arkadaşım olur. Bana mekanı satın almak isteyen bir modacının olduğundan söz etmişti. Aklıma Gamze Hanım geldi. Eğer hala satın almak istiyorsanız arkadaşımla konuşabilirim."

Şaşkınlıkla ona bakakaldım. Satın alacağım mekanın sahibini tanıyor muydu yani? 

"Bu çok iyi olur Devrim. Gamze ile bir gün kararlaştırırsınız."

Yutkunarak başımı salladım. Ve babamın bu konuyu neden açtığını merak ederek ona baktım. Acaba mekanın sahibinin, Devrim'in arkadaşı olduğunu biliyor muydu? Devrim'in nezaket gereği ikisini tanıştırabileceklerini söylemesi için ona yem mi atmıştı?Hiçbir fikrim yoktu.

Kısa bir süre sonra konu benim günlüklerime geldi. Eskiden günlük yazmayı çok sevdiğim için ciltli ciltli günlüklerim vardı. Hayatımın her döneminde yazmasam da önemli dönemlerini kağıtlara geçirdiğim olmuştu. 

"Gamze'nin günlüğünün yerini asla kimse bilmezdi. Yazdıklarını, bitirdiklerini nereye koyduğunu merak ederdim." Efe yine iş başındaydı.

Annemle babam güldü. Annem, "Bana hep yeni günlükler aldırırdı.Pembe pembe, tüylü, kilitli günlükler. Bizim onları okumamızı istemediği için küçük bir asma kilidi de aldırmıştı."

"Çünkü gereğinden fazla meraklı bir ailem vardı." dedim iç çekerek. Konu benim günlüklerime nereden gelmişti?

"Ailede bir tek sen günlük yazdığın için dolayısıyla biz de ne yazdığını merak ederdik." Efe bana bakarak sırıttı. "Onları nereye sakladığını bulmak için bir gün seni takip etmiştim."

Gözlerimi kısarak, "Ne yaptım dedin?" diye sordum. Çatalımı usulca bıraktım. Günlükleri sakladığım yeri asla bulamazlardı.

Herkes alçak sesle gülüyordu.

Efe masanın uzak bir ucundan bana sırıttı. "Seni ormana kadar takip ettim." Ah hayır. "Gamze günlüklerini ormanda işaretlediği bir ağacın dibine gömmüştü. Bir gün bahçede elinde küçük bir kürekle gittiğini görünce merak ederek peşinden gittim ve onu günlüğünü toprağın içinden çıkarırken gördüm."

Ah! Kahretsin! Demek ki onları yeterince saklayamamıştım. O günlükler hala orada durmuyordu elbette. Ama yine de onları çok iyi sakladığımı düşünüyordum. 

"Çok şaşırmıştım. Gamze topraktan poşeti çıkardı ve içini açıp deftere bir şeyler yazdı sonra onu geri toprağa gömdü. Toprağın üzerini kapattı. Beni görmesin diye kaçtım ve gelip Demir'e anlattım."

Sinirlenerek, "Yani siz benim günlüklerimi okuyor muydunuz?" diye çıkıştım. Masada Devrim'in ya da Armağan'ın olduğunu unutmuş gibiydim. Yaramaz erkek kardeşlerden nefret ediyordum. Efe'ye çok didişirdim. Onu çok sevdiğim kadar boğmak da isterdim.

"Evet," diyen pis pis gülen kardeşime baktım. "Senin ilk aşkını, ikinci aşkını, üçüncü aşkını biliyoruz. Demir'le gider o çocukları döverdik." 

Şaşkınlıkla ona baktım. "Bunu yapmadığınızı söyle." Sonra ilk aşkım olan çocuğu  düşündüm. Enik kadarken hissettiğim aşktan öleceğimi düşünmüştüm. Mertcan'ın bana bir bakışı, bir gülümseyişi ile kendimden geçiyordum. O günlüğe utanç verici şeyler yazıp yazmadığımı hatırlamaya çalıştım. Yanaklarımın ısındığını hissedebiliyordum. Sonra Mertcan'ın bir gün temiz bir dayak yemiş bir şekilde okuldan ayrıldığını görmüştüm. Bunu ona yapan kişinin kim olduğunu hiçbir zaman bilmemiştik ama kardeşlerimin olabileceğini de hiç düşünmemiştim. Şimdi bunu onların yaptığını bilmek sinirimi bozmuştu.

"Siz ikinizle görüşeceğim," dedim Demir ile Efe'ye bakarken. Çatalımı hırsla önümde duran salataya batırdım. 

"Ama ne kızıyorsun şimdi canım," diyen Demir'e öfkeli bir bakış attım. 

"Bu yaptığınız doğru değil." Ablam Aslı'nın azarlayan sesiyle kardeşlerimin sindiğini gördüm. "Gamze sizin eşyalarınıza el attığında çıldırıyordunuz."

Ki çoğu zaman onları çıldırtmak için eşyalarına dokunuyordum. 

"Ama ne yapabiliriz abla? Gamze'nin ne yazdığını çok merak ediyorduk."

İç çektim. Annemle babama isyankar bir bakış attım. Gülümseyerek bizi dinliyorlardı. Devrim ise sessizdi. Armağan gülümsemeden duramıyor gibiydi. 

"Hakkında her şeyi biliyoruz," dedi Efe. "O Mertcan denen çocuğu sevdiğini duyunca çok şaşırmıştık. Neydi o öyle?"

"Evet," diye konuştu Demir. "Çocuk egoistin tekiydi. Kendini bir şey zannederdi. Zaten onu bir güzel benzetmeyi istiyordum."

"Allah aşkına yalnızca beşinci sınıftaydık!" diye çıkıştım kendime hakim olamayarak. 

Armağan kahkaha attı. "Ben de beşinci sınıftayken birini seviyordum."

Ona bakarken, "Sevmek değil de," diye açıklamaya çalıştım. "...küçük bir hoşlantıydı işte. Zaten enik kadardık." 

"Hayır canım,çocuğa resmen aşık olmuştun Gamze." Demir gülüyordu. "Onun için şiirler yazmıştı. Günlüğün sayfaları küçük kalplerle doluydu. Her kalbin içinde 'Mertcan' yazıyordu."

Güney, "İğrenç." diye güldü. 

Demir başını salladı. "Bence de."

Güney başını salladı. "Çocuğu okul yıllıklarından hatırlıyorum. Gamze hala o resimleri saklıyor."

Kardeşlerimi vurmak istiyordum.

"Kalplerin içinden geçen okları unuttun Demir," Efe kahkahadan ölüyordu. "Her birinde 'G ve M' harfleri vardı. Bence çok şirin."

Şirin olan az sonra ölecek olmalarıydı. 

"Ya Mertcan başka kızla sevgili olunca Gamze'nin neler yazdığını hatırlıyor musun?" Demir çok mutluydu. Hatırladıkları onu mest etmiş olmalıydı. 

"Nasıl unuturum?" diye konuştu Efe. "Okurken ben de üzülmüştüm. Gamze o kadar acı çekiyordu ki o küçük kalplerin hepsini karalamış yerine de küçük stickerlar yapıştırmıştı."

"Stickerların hepsi kuru kafaydı." Demir kahkaha attı. Herkes gülümsüyordu. "Anlaşılan Mertcan'ı bir iskelet olarak görmeye karar vermişti."

"Ya da daha kötüsü, onu öcülerin eline vermek istiyor da olabilir."

Gözlerimi devirme dürtüsüne güçlükle direndim. Bazen kardeşlerim tam bir baş belası olabiliyorlardı.

Babam, "Peki Gamze neler yazmıştı?" diye sordu. Ona inanamayarak baktığımda bana güldü ve göz kırptı. Ah bu durumu eğlenceli buluyorlardı.

"Ah! Birçok şey. Ayrılık dolu şiirler. Hatta bir tanesi aklımda kalmış,hemen okuyayım." 

"Seni vururken gözümü bile kırpmayacağım." diye tısladım. Susmasını istiyordum. Benden başka konuları yok muydu? Beni Devrim'in önünde mahcup ediyorlardı. Başımı kuma gömmek istiyordum. 

Efe sırıttı ve tehdidimden hiç etkilenmeyerek devam etti.

 "Kalbimi kırdın Mertcan, 

Kalırsın inşallah sınavdan, 

Sana kırmızı şekerden artık vermeyeceğim,

 Bir daha seninle konuşmayacağım,

Çünkü sen çiçekleri sevmiyorsun,

Sen başka kızları seviyorsun, 

Ben seni seviyordum ama artık sevmiyorum. 

Artık Kaan'ı seveceğim, seni de unutacağım."

Bitirdiğinde masadaki herkes gürültülü bir kahkaha attı. Yanaklarım alev alev yanıyordu. Bakışlarımı Devrim'e çevirmeye korkuyordum ancak ne tepki verdiğini de merak ediyordum. 

Efe'ye, "Bunu şimdi uydurdun değil mi?" diye sordum. İlk aşkımın Mertcan, ikincisinin ise Kaan olduğunu bildiğini biliyordum ama bu şiiri ezberinde tutup da birden hatırladığına inanamıyordum. 

"Hayır canım, Demir ile bu şiiri o kadar çok okuduk ki aklımda kalmış. Bunun gibi başka şiirler de var."

"Söyle merak ediyoruz," diyerek araya giren Leyla'ya hayretler içinde baktım. 

İnlememek için kendimi zor tutuyordum. 

"Konuyu kapatabilir miyiz?" diye önerdim. "Mümkünse içinde ben olmadığım bir konudan bahsedersek mutlu olacağım."

"Utandı," diye gülümseyen kardeşim Demir'e ters ters baktım. 

Sonunda bakışlarım Devrim'e kaydı ve onun gözlerini dikmiş bana baktığını görünce elimdeki çatalı düşürdüm. Küçük bir heyecanla bakışlarımı kaçırdım ve çatalı düzgünce tabağımın içine bıraktım. 

Hızla atan kalbime engel olamıyordum. Ailemin ne yapmaya çalıştığını biliyordum. Sevimli küçük Gamze'yi anlatıyorlardı çünkü Devrim'in benden hoşlanmasını sağlamaya çalışıyorlardı. İlk aşkıma yazdığım mektubu okuyarak, Devrim'i nasıl etkilemeye çalışacaklardı, merak konusuydu. Çünkü Devrim hiçbir şeyden etkilenmeyen birisi gibiydi. Benim yaramazlıklarım ya da günlüğe yazdıklarım ya da ilk aşklarım onu hiç ilgilendirmiyor olmalıydı. Bu yemeği geri çeviremediği için kabul etmişti ve kardeşlerim benden bahsederek onu daha da geriyorlardı.

İç çektim. 

Hepsini önceden uyarmam gerekeceğini bilmeliydim. 

"Ben aslında Galip'i merak ediyorum, nasıl?" 

Sesini duymanın bile kalbimde nasıl bir hasara yer açtığını biliyor muydu acaba? 

"Onlar içeride yeğenlerimle birlikte yemek yiyorlar." Bakışlarını bana çevirdi ve bakışlarından güç alarak devam ettim. "Galip çok iyi. Keyfi de sağlığı da yerinde." 

Onu unutmamış olmasına sevinmiştim. 

"Peki annesi?" diye sordu hala bana bakmaya devam ederken. 

Annesinin durumu da iyiye gidiyordu. Pembe Hanım inşallah iyi olacaktı. "Tedaviye cevap veriyormuş. Arkadaşım durumunun normal olduğunu söyledi. Bu tedavi süreci oldukça uzun o yüzden hastanede kalmaya devam edecek."

Başını eğdi ve bakışlarını benden çekti. İçimin üşüdüğünü hissettim. Ancak onunla konuşabilmek o kadar güzeldi ki. Bakışlarının odağında olabilmek, onun gözlerinin içine bakabilmek. Karşımda dururken bana bakmamak için verdiği çabayı görmek gurur kırıcıydı ama yine de işte karşımdaydı. 

"Galip bu eve ilk geldiğinde çok çekingen bir çocuktu. Ama şimdi özgüvenini kazandı. Çok başarılı bir çocuk."

Annem babamın elini tuttu ve sıktı. "İkimiz de onunla vakit geçirmeye bayılıyoruz. Torunlarımız var ama onlarla aynı evde yaşamıyoruz o yüzden yeniden küçük bir çocuğa bakmak bizim için de yeni bir heyecan oldu. Galip akıllı bir çocuk."

Devrim, "Evet," dedi. "O gerçekten akıllı bir çocuk ve hayatının iyileşmesine çok sevindim. Onun gibi birçok çocuk ne yazık ki hala sokaklarda geziyor."

"Bu konuda yurt gibi bir yer yaptıracağını duydum?" Babamın sesindeki ton, bu konuda Devrim'i desteklediğini gösteriyordu. 

Yüreğini sevdiğim adam başını sallayarak babama baktı. "Evet. Bağış gecesinde çok iyi bir para toplandı. Hedeflediğimizden de yüksek meblağ. O parayla farklı farklı yerlerde kimsesiz çocukların ücretsiz kalabileceği yerler yapılacak. Projeler hazır. Anlaşmalar tamamlandığı zaman gelecek ay devreye girecek."

"Seninle gurur duyuyorum," diyerek ona deste verdi babam. "Ve bu konuda yapabileceğim bir şey olursa lütfen bana söyle. Sana yardımcı olmaktan mutluluk duyarız."

"Teşekkür ederim."

Ve sohbet böyle devam etti. Devrim konunun değişmesini sağlamıştı. Ona minnettardım. Eğer bana baksaydı onu kirpiklerimi kırpıştırarak sessizce, dudaklarımı oynatarak, 'Teşekkür ederim.' derdim. Ama bana bakmıyordu. 

Yemekler yendi. Hep birlikte servisleri topladıktan sonra tatlı servisine geçildi. Devrim kibarlıkla tatlılarla pek arasının olmadığını söyleyerek teşekkür etti. Armağan ise yediği tatlıları öve öve bitirememişti. En sonunda erkekler bir tarafa, kadınlar bir tarafa çekildi. Kadınlar arasında da sohbet koyu olsa da gözüm sürekli Devrim'in üzerindeydi. Erkek kardeşlerimin onun üzerine çok fazla gitmemelerini umdum. 

"Bu akşam kesinlikle gelmek istemedi," diyerek bana doğru eğilen Armağan'a baktım ve iç çektim.

"Tahmin edebiliyorum. Bu sabah seni aradığımda telefona o cevap verdi ve ben de ona, 'Gelecekle ilgili planlarımdan ve senden aileme bahsettiğimi söyledim' dedim Armağan. Çok mu abartıyorum sence?"

Başını iki yana sallayarak elimi tuttu. "Hayır, hayır. Böyle devam et. Onu zorluyorsun ve bu onu çileden çıkarıyor. Kardeşimi tanıyorum Gamze. Hiç kimse ona istemediği bir şeyi yaptıramaz. Nezaketen gelmeyi kabul etmiş olabilir ama eğer istemese gelmezdi."

"Onu nazik birisi olarak düşünemiyorum nedense," diye iç çektim. "...herkese karşı bir duvar örmüş sanki." 

"Bunun için haklı sebepleri var." Fısıltıyla konuşan Armağan'a baktım yeniden. Elini elimden çekti ve gözlerini gözlerime çevirdi. "Seninle bir gün geçmişimiz hakkında konuşmak istiyorum Gamze. Devrim'in neden böyle olduğunu sana anlatmak istiyorum. Belki o zaman onu daha iyi anlayabilirsin."

İç çektim ve babamın onların geçmişini anlattığı zaman olduğu gibi, kor gibi yakan bir ateşin gelip yine göğsüme oturduğunu hissettim. Acı vericiydi. 

Ona, "Biliyorum," demek istedim ancak gözüme bir hareketlilik takılınca başımı yeniden Devrim'in ve kardeşlerim ile babamın olduğu yere çevirdim. Babam ile Devrim ayağa kalkmış arka bahçeye doğru yürüyordu. 

Ah, Göçüm!

Daha yeni Daha eski

İletişim Formu