Peri ve Kuzgun - 27. Bölüm


Bölüm 27 : Görebiliyor Musun?

Armağan, kardeşinin sıkıntılı yüz ifadesine bakarken onu nasıl değiştirebileceğini düşünüyordu. Sonra bu düşüncenin yanlış bir yaklaşım olduğunu fark etti. Devrim henüz on beş yaşında iken hayata tamamen sırt çevirmişti. Şu an ise otuz beş yaşındaydı ve karakteri artık değiştirilemeyecek bir biçimde kalıplaşmıştı. Onun yüzüne bakan soğuk ifadesinden, tüyler ürpertici bakışlarından dolayı ondan çekinirdi. Oysa Armağan kardeşinin yüreğini görüyordu.

Devrim her geçen gün ölüyordu.

Armağan bu hayatın kendisine daha fazla ne vereceğini düşünürken her zaman kardeşi aklına geliyordu. Genç kadın yıllar önce ailesinin yanından alıp götürülürken hissettiği korkuyu, Devrim'e bakarken de hissediyordu. Kardeşinin mutlu olmadığı bir gün bile geçirmesini istemiyordu. Onu o kadar çok seviyordu ki bu uğurda canını bile verebilirdi. Onun mutlu bir şekilde ölmediğini düşünmek yüreğini kahrediyordu. Armağan'ın hayattan kendisi için beklentileri yoktu. Sakattı, gençken defalarca tecavüze uğramıştı. Artık çocuğunun da olmayacağını biliyordu. Ondan geriye hiçbir şey kalmamıştı. Ama Devrim öyle değildi.

Devrim kendine bir hayat kurabilirdi. Onu sevip, sahiplenecek bir kadınla hayatını birleştirebilirdi. Hiç değilse yüreği biraz olsun rahatlardı. Belki de çocukları bile olurdu ve Armağan kardeşinin hala olmanın sevincini yaşardı.

Bu konuda Devrim'e en çok yakışacağını düşündüğü kişi Gamze'ydi. Gamze öyle tatlı, öyle iyi, öyle güzel bir kadındı ki Armağan onu, kardeşinin eşi olarak görmeyi çok istiyordu. Gamze ile vakit geçiren kendisiydi ve onun nasıl güzel bir kalbinin olduğunu çok iyi biliyordu. Devrim itiraf etmek istemiyordu ama o küçük kadından etkileniyordu. Armağan kardeşini tanırdı.

Ablası ona daha önce de birçok kez eş ayarlamaya çalışmıştı, Devrim hepsinde kibarca kadınları reddetmişti ama Gamze'ye karşı aşırı direnç gösteriyordu. Sanki onun doğru kişi olduğunu içten içe biliyor gibiydi ama kendisinden uzak tutuyordu. Sanki ondan etkilenmemek için aşırı çaba harcıyordu.

Armağan bunu görebiliyordu. Onun bakışlarından, Gamze'yi gördüğünde ya da adını duyduğunda omuzlarının gerilişinden, ifadesinin sakinliğinden gerildiğini anlayabiliyordu. Bedeni Gamze'nin farkındaydı. Gamze'nin orada olması ya da sadece adının geçmesi bile artık Devrim'in gerilmesine neden olabiliyordu.

Onun ilk kez bir kadına karşı böyle tepki verdiğini görmek, Armağan için büyük bir umuttu. Şimdi neden o umudun peşinden koşmasındı? Devrim'in eğer severse çok güzel seveceğini biliyordu. Kardeşi yüreğinde büyük bir sevgi taşıyordu ancak sadece onu insanlara yansıtmaktan nefret ediyordu.

Armağan bu geceden sonra adamlar onu bıraktığında, otelde Gamze'yle karşılaştığında ve sonrasında Devrim'i gördüğünde kardeşinin o kadar tepki vereceğini hiç düşünmemişti ama Devrim çaresiz bir üzüntüyle ona koşup önünde diz çöktüğünde ve ellerini tutup, iyi olup olmadığını sorduğunda Armağan'ın yüreği parçalanmıştı. Sevgiden yoksun olduğunu düşünen Devrim, tam tersi sevgi ile dolu bir adamdı ve Armağan o sevgiyi güzel, tatlı bir kadınla paylaşmaya hazırdı.

Kardeşinin sevilmeye, sahiplenilmeye ihtiyacı vardı. Onun biraz bile olsa ilgi görmeye ihtiyacı vardı. Onu sarsan bir kadına, onu kucaklayan bir kadına ihtiyacı vardı.

"Bunu neden yapıyorsun?" diye homurdanan kardeşine şöyle bir baktı. "Senin için ne kadar endişelendiğimi biliyorsun. Bana işkence etmeyi bırak abla. Bu gece neler olduğunu anlat bana. Görüntüleri sonra izleyebilirsin."

Oysa Armağan bu geceye dair hiçbir şeyi hatırlamak istemiyordu. Görüntüleri izlemekteki ısrarının bir sebebi de yaşadıklarını unutmaktı. Kafasını dağıtmak istiyordu ve bunun o görüntülerle gerçekleşeceğinin de farkındaydı. Kardeşinin ve Gamze'nin nasıl dans ettiğini görmek için çıldırıyordu. O kadar çok merak ediyordu ki heyecandan bekleyemiyordu.

Ancak Devrim'e bakınca kardeşinin gerçekten de gergin olduğunu gördü. "Tamam," diye iç çekti. "Tamam. Otur da anlatayım."

Devrim gergin bir şekilde yanına oturdu ve ellerini birbirine kenetleyerek dirseklerini, dizlerine yasladı. Başını önüne eğdi ve dinlemeye başladı.

"Lavaboya gidip döndükten sonra karşıma bir kadın çıktı. Elinde, çantasının içinde bir silah vardı ve bana sessiz olmamı, dışarıya onunla birlikte gelmemi söyledi. İtiraz etmedim ve onunla birlikte gittim. Otelin arka tarafını dolandık ve aşağıdaki caddede duran siyah bir minübüse bindik. Kadın geri döndü."

Armağan o anları hatırladıkça sinirlerinin gerildiğini hissediyordu. Bir zamanlar bir parçası olduğu iğrençliğin hala devam ettiğini, o adamların hala yaşadığını bilmek midesini bulandırıyordu. Yeniden onlardan biriyle birada olmak da kanını dondurmuştu. Adamlar o içeriye girer girmez ağzını bantlamış ve minübüsün bölmeli kısmına itip aradaki bölmeyi de çekmişlerdi. Armağan elleri ve ağzı bantlanmış bir şekilde minübüsün arka kısmında, karanlıkta öylece beklemişti.

O an düşünebildiği tek şey Devrim'di. Ona son bir kere daha sarılmadığı, kokusunu duymadığı için çok pişmandı. Oysa ölüm işte böyle anlarda akla geliyordu. Sevdiklerine zaman ayırmadığın uzunca bir vakitten sonra gelen ölüm tehdidi, sana sevdiklerinle yeteri kadar zaman geçirmediğini düşündürüyordu. Armağan onu bir kez daha göremeyeceğini düşünerek çok üzülmüştü.

Onun kalbine dokunan bir eş bulamadığı için çok üzgündü.

Adamlar onu bir süre sonra bırakmıştı ve Devrim'e iletmesi için bir mesaj vermişlerdi. Bu işin peşini bırakmasını, eğer bırakmazsa hayatını kolaylıkla yeniden çalabileceklerini ileten bir mesaj.

Armağan anlattıkça Devrim'in vücudu kaskatı kesiliyordu. Armağan onun Gamze ile dans eden görüntülerini izlemedeki ısrarının bir sebebi de bu akşam yaşananları Devrim'e anlatmak istemeyişiydi. Kardeşinin daha çok bileneceğini, hesap sormak için daha çok hırslanacağını tahmin edebiliyordu.

Onun geçmişine dair hala birçok şeyi bilmiyordu. Neler yaptığını, nasıl yaşadığını, nerede yaşadığını hiç bilmiyordu. Devrim hiçbir şey anlatmamıştı. Armağan sormasına rağmen Devrim soruları kibarca geçiştirmişti.

Anlatacaklarını bitirdiğinde uzun bir sessizlik oluştu. Onun sessizliği Armağan'ın canını sıkıyordu.

Biraz kendi duygularından bahsetmek istiyordu. O anda ne hissettiğinden, ne düşündüğünden bahsetmek istiyordu. Kolunu uzatıp ona sarılmak istiyordu. Saçlarını okşamak, yanaklarını öpmek istiyordu. Karşısında böyle boynu bükük duruyor olması Armağan'ı çok üzüyordu. Muhtemelen ablasını koruyamadığı için kendisini suçluyordu. Aklından neler geçirdiğini az çok tahmin edebiliyordu.

Devrim'in telefonu çalınca kardeşi telefonunu açtı ve canı sıkkın bir şekilde, "Tamam." diyerek telefonu kapattı. Armağan'a bakmadan, "Görüntüleri göndermişler." dedi. Ayağa kalktı ve salondan çıkarak gözden kayboldu.

Armağan dolan gözlerini hızlıca sildi. Küçük kardeşinin bu hali onun içine dokunuyordu.

Devrim elinde dizüstü bilgisayarla geri döndüğünde heyecanla bekledi. Genç adam dizüstü bilgisayarı sehpanın üzerine koydu ve ekranda ayarlamalar yaptıktan sonra görüntüyü açtı. Ayağa kalkıp uzaklaşmak için harekete geçtiğinde, Armağan onun elini yakaladı.

Devrim'in sert bakışlarına aldırmadan onu elinden tutup yanına çekti. Devrim direnerek ona karşı koydu ancak ablasının bakışlarına dayanamayarak koltuğa oturdu.

Görüntü başladı.

Devrim seyirciye dönük bir şekilde başını önüne eğmiş duruyordu. Işık onun üzerindeydi. Hemen arkasında ise Gamze'nin belli belirsiz silüeti seçiliyordu. Armağan heyecanlanarak izlemeye başladı. Gamze gelip ona çarptığında ve Devrim'in onu sıkıca tutup çevirerek göğsüne yasladığında nefesini tuttu. Birbirlerine o kadar yakın duruyorlardı ki, etkilenmemek elde değildi.

Gamze sihirli bir peri gibi görünüyordu. Beyaz elbisesi ona çok yakışmıştı. Güzel siyah, uzun, dalgalı saçları müthiş bir şekilde savruluyor ve Devrim'in omuzlarına, yüzüne, göğüslerine çarpıyordu.

Devrim'in Gamze'yi tutuşu, Gamze'nin kendini ona teslim edişi o kadar harikaydı ki Armağan'ın gözleri doldu. Dönüp kardeşinin yüz ifadesine bakmak için can atıyordu ama dansın bir saniyesini bile kaçırmak istemediğinden yüzünü çeviremiyordu.

Birlikte o kadar harika, o kadar güzel görünüyorlardı ki Armağan iç çekmeden edemedi. İşte! Onun gördüğünü Devrim de görebiliyor muydu? Birbirlerine ne kadar yakıştıklarını, ne kadar güzel olduklarını görebiliyor muydu? Onu sıkıca sahiplenen bu kadının ona nasıl tutunduğunu görebiliyor muydu?

Dayanamayarak, "Sen de görüyor musun?" diye sordu. Sesi duygulandığı için boğuktu.

Devrim sert bir sesle, "Neyi?" diye cevap verdi.

Armağan'ın yüzünde bir tebessüm oluştu. "Ne kadar güzel olduğunu..."

Devrim sesini çıkarmadı ancak onun yaydığı rahatsızlığı hissedebiliyordu. Şu an kendisinin duygusal olarak incinecek bir durumda olduğunu düşündüğünden ablasını kırmamak için kendisini zor tutuyor olmalıydı.

"Çok güzelsiniz," diye fısıldadı Devrim, Gamze'yi kollarında yatırıp onun gözlerinin içine bakarken. O kadar kusursuz bir şekilde birbirlerine uyuyorlardı ki. Gamze'nin saçları geriye doğru savrulmuş, güzel yüzü ortaya çıkmıştı. Armağan onun kirpiklerine kadar titrediğini tahmin edebiliyordu.

Yaptıkları dansta sürekli burun buruna, göz göze oldukları için heyecanlanması çok doğaldı. Asıl kardeşinin o sırada ne hissettiğini bilmek istiyordu. Bunu öğrenmek için ölebilirdi bile.

"Alt tarafı bir danstı işte." Devrim'in kısık sesle homurdandığını duyunca hayretle ona baktı. Genç adam yine dirseklerini dizlerine yaslamış başını önüne eğmişti ama gözleri ekrandaydı. Çenesi kaskatı kesilmişti. Dikkatini bütünüyle ekrandaki görüntüye vermiş gibiydi. Armağan hayret ederek ekrana döndü ve onların birlikte salınmaya başladığını gördü.

Hiçbir dans bu kadar anlamlı olabilir miydi? Çocuklar için bile yapılmış olsa, bu kadar samimi olabilir miydi? Hiç profesyonel bir dans değildi. İkisinin de yüzünden hissettikleri okunuyordu. Hatta Devrim'i okumak bile mümkündü.

Gamze'ye olan dik bakışları her şeyi açıklığa kavuşturuyordu. Küçük kardeşi de en az Gamze kadar sarsılmıştı ve bunu hala, hala, hala kabul etmek istemiyordu. Direniyordu. Gamze'yi kollarının arasında tutup, onunla dudak dudağa, göz göze, burun buruna hareket ettiği o saniyeler boyunca hissettiklerine karşı savaş açmıştı.

O hislerinden ablasına bahsetse olmaz mıydı? Kendini bu kadar kapatmasa, izin verse ve Gamze'yi kabul etse?

Düşününce hayat o kadar güzel bir tevafuk etmişti ki. Gamze, onun deyimi ile kendini Devrim'in arabasının önüne atmıştı. Böyle anlara Armağan çok inanıyordu. Kardeşinin önüne böyle güzel, tatlı, yüreği kendisi kadar güzel bir kadın çıkmıştı. Hayatları bir noktada çarpışmıştı. O günden beri de Devrim hiç olmadığı kadar gergin ve sinirliydi.

Açıkça ablasına kızıyordu ama Gamze'nin de onu etkilediği belliydi.

"Alt tarafı bir danstan çok daha fazlasıymış gibi görünüyor," diye mırıldandı. Onun cevap vermediğini, terslemediğini ya da itiraz edecek bir şey söylemediğini fark edince heyecanlı bir nefes aldı.

Bugün az kalsın onu kaybetme noktasına gelmişti. Onun evlendiğini, mutlu olduğunu görmeden ölürse Devrim'e gönül koyarak gitmiş olacaktı.

"Benim yapacak işlerim var," diyerek ayaklandı Devrim. "Sen iyi misin gerçekten? Bir şey ister misin?"

Armağan öne uzandı ve görüntüyü durdurdu. Görüntü tam da Devrim ile Gamze'nin göz göze olduğu bir anda durmuştu. Bir ekran resmi alıp onu telefonunda saklamayı çok isteyen Armağan bunu daha sonra yapmak için aklına not düştü.

Ayakta dikilen ve samimi bir ilgiyle kendisine bakan kardeşine döndü. Yutkundu. "Sadece..sadece kardeşimle oturmak istiyorum. İşleri olduğunu söyleyerek kaçıp gitmesin istiyorum."

Devrim'in çenesi gerildi ve bakışlarını kaçırdı. Armağan onun yorgun olduğunu görebiliyordu ama bu kadar mesafeli olmasına katlanamıyordu.

"Yekta.."

"Abla lütfen," diyerek sözünü kesti genç adam. O isimi duymak onu delirtiyordu. Özellikle böyle bir geceden sonra o ismi duymayı istemiyordu.

Armağan onun itirazını görmezden gelerek yeniden kardeşinin elini tuttu ve kendisine doğru çekti. Devrim onun yanındaki koltuğa oturmak zorunda kaldı. Bu yakın temasın onu gerdiği belliydi. Yumuşamamak için özellikle diretiyordu ve onun bu kadar acı çekiyor olması Armağan'ın canını yakıyordu.

"Bugün beni dinlemeni istiyorum senden," diye başladı. Gözleri dolmaya başlamıştı. Elinin tersiyle gözyaşlarını silerken diğer eliyle de Devrim'in iri, güçlü elini tutuyordu. Oysa bu eller bir zamanlar avuçlarında küçücük kalırdı. Ona bakan, onu gözü gibi koruyan ablaydı bir zamanlar Armağan ve Devrim de ilgiye muhtaç, küçük bir çocuktu.

Şimdi onunla bu halde olmak çok zoruna gidiyordu.

"Ağlamanı istemiyorum," diye mırıldandı adam rahatsız bir şekilde. Ablasının hızla akıp giden gözyaşlarına bariz bir sıkıntıyla bakıyordu.

"Ama ağlıyorum," Armağan tebessüm ederek baktı kardeşine. Bir an karşısında güzel gözleriyle küçük Yekta oturuyormuş gibi oldu. Elini uzattı ve onun yanağına dokundu. Devrim gerildiyse de kendini geri çekmedi.

"Seni çok seviyorum biliyorsun değil mi?" diye sordu Armağan onun gözlerinin içine bakarken.

Devrim kısaca başını salladı.

"Senin için yapamayacağım şey de yok," diye fısıldadı Armağan. Artık intihara meyilli bir kadın değildi. Artık kalmayı seçmişti. Hayattaki yaşama sebebi sadece kardeşiydi ve amacı da onu mutlu birisi olarak görmekti. Bir kadınla beraber.

"Ve biliyorum. Sen de benim için her şeyi yaparsın..."

Devrim kaşlarını çatarak, "Abla..iyi-" diyecek oldu ancak Armağan onun yanağını uyarır gibi sıkınca sustu. Gözlerinde küçük bir şaşkınlık ifadesi vardı. Ablası ilk kez yanağını sıkıyordu. Yıllar sonra ilk kez. Devrim daha önce ona bu kadar yaklaşması için hiç izin vermemişti. En son onunla, Devrim onu bulduğunda sıkı sıkı sarılmışlardı.

O pislik yuvasında bulduğunda, Armağan yeni bir müşterinin olduğunu düşündüğü odaya istemeden, her şeyden nefret ederek girdiğinde Devrim'i karşısında bulmuş ve ağlamıştı. Birbirlerine öyle sıkı sarılmışlardı ki, Armağan o hissi hiç unutamamıştı. Ona bir kez daha öyle sarılmayı ne çok isterdi.

"Bugün o adamların eline bir kez daha geçtiğimde aklımdan geçen tek şey sendin. Seni geride yalnız bıraktığımdı. Sana bir kez daha sarılamadığımı düşündüm. Seni bir kere daha öpemediğimi. Senin mutlu olduğunu göremeden gittiğimi düşündüm."

O konuştukça Devrim kaşlarını daha çok çatıyordu. Belli ki Armağan'ın söylediklerinden rahatsızlık duyuyordu.

"Yarım kaldığını düşündüm. Bir kez daha.."

"Abla böyle bir şeye izin vermem," diyerek araya girdi Devrim. Kararlı bir ses tonuyla ekledi. "Bu sondu. Bir daha sana kilometrelerce öteden bile yaklaşamayacaklar. Sakın korkma. Sana hiçbir şey yapamazlar!"

"Endişelendiğim şey kendim değil," Armağan onun gözlerinin içine baktı inatla. Anlamasını istiyordu. "Senin için endişeleniyorum Yekta."

"Ben iyiyim."

"Hayır değilsin. Değilsin. Görebiliyorum. Seni ben büyüttüm. Kardeşimi tanımaz mıyım sence?"

"Eskisi gibi değilim."

"Hayır. Bunu söylemeyi kes artık. İstesen eskisi gibi olabilirsin. İstesen hayatına birisini alabilirsin. İstesen kendine bir yuva kurabilirsin."

"Eğer konu yine Gamze'ye gelecekse," diyerek geri çekildi Devrim ve ablasının eli aşağıya düştü. "...ben gidiyorum."

"Konu Gamze evet. Israr ettiğimi düşünebilirsin. Israr ediyorum çünkü seni artık mutlu görmek istiyorum. Karşına kaç tane Gamze gibi bir kadın çıktı söyler misin? Onların ailesiyle aynı masada oturdum. Gamze'yle ne kadar gurur duyduklarını biliyor musun? Onu o kadar çok övdüler ki böyle bir kız olamaz dedim. Ama var işte. Başarılı, kendi ayaklarının üzerinde duran, vicdanlı, güzel, merhametli ve dünyalar tatlısı genç bir kadın. Üstelik sana diş geçiriyor. Sana karşı koymasını biliyor. Neden ısrarcı olmayayım söyler misin?"

Devrim anlaşılmaz bir şeyler homurdandı ancak cevap vermedi.

"Anne babamız yok Yekta. Anladın mı? Onlar öldüler. Artık yalnızca ikimiz varız. Ve ikimiz de böyle, aynı evde tek başına mı yaşayacağız?"

Genç adam kaşlarını çatarak, "Evlenmek mi istiyorsun?" diye sordu.

Armağan ona sert bir bakış attı. Elinin altında onun kafasına fırlatacak bir şey olsaydı şu an onu yapmış olurdu. "Konu sensin. Ne var yani evlensen ve çocukların olsa. Ben de onların halası olsam. Gamze mesela.." Devrim onun adını duyunca başını önüne eğip iç çekti. Armağan gülümseyerek devam etti. "Kardeşlerinin hepsinin çocukları var ve içlerinde evlenmeyen tek kişi o. Hem teyze hem de hala. Ve yeğenlerine bayılıyor. Onlarla vakit geçirmeyi o kadar çok seviyor ki. Bir keresinde beni hepsiyle tanıştırdı. Onu kıskandım. Onu o kadar çok kıskandım ki arabama bindiğimde ağladım. Senin de çocuklarını görmek, senin de çocuklarını sevmek için o kadar çok dua ettim ki."

Devrim yerin dibine girmek istiyormuş gibi gözlerini yerden ayırmıyordu. Armağan ellerini uzatıp onun iki elini de tuttu.

"Bu kadından hoşlanıyor musun?" diye sordu.

Devrim başını kaldırıp ona baktı. "Abla.."

"Söyle bana, ondan hoşlanıyor musun?"

Devrim sesini çıkarmadı ancak bakışları buz kesilmişti.

"Evlenmeni istiyorum," diye hıçkırdı Armağan. "Ablan olarak bunu istemeye hakkım var. Eğer sen kısmetini bekleyen normal bir adam olsaydın ısrar etmezdim ama sen evliliği bırak bir kadını bile hayatında istemediğin için ısrar ediyorum. Benim senin mutlu olduğunu görmeye hakkım var. Annemizin ve babamızın da öyle."

"Ben mutluyum," diyerek dişlerini sıktı genç adam. "Seninle birlikte yaşıyorum ve hayatımda sen olduğun, gitmediğin için mutluyum. Daha fazla mutluluğa ihtiyaç yok. Daha fazla mutluluk, daha fazla acı getirir."

Armağan onun katı yanlarını yıkmanın zor olacağını biliyordu ama tahmin edemeyeceği şey bunun bu kadar yorucu olmasıydı. "Neden hayatına bir kadın almıyorsun?"

Devrim ona, 'cevabı biliyorsun' der gibi baktı. Sanki sevmeyi unutmuş bir adam gibiydi.

"Senin karanlığının onu da yok edeceğini söylüyorsun peki ya onun aydınlığı senin karanlığını yok ederse? Peki ya o seni gerçekten de mutlu ederse? Peki ya seni her şeyden çok severse?"

Devrim'in vücudu kaskatı kesildi. Bakışlarını kaçırdı ve derin bir nefes aldı. "Sonra da öldürürler."

Armağan şoke olmuş bir şekilde onun yüzüne baktı. "Kimse öldürmez! Öldüremez! Sen izin vermezsin!"

Devrim tabiiki izin vermezdi ama hayatı o kontrol etmiyordu. "Anlamıyorsun abla. Eğer birisini çok seversen onu kaybetme ihtimalin çok daha fazladır. Birisini ne kadar seversen onu kaybettiğinde o kadar yıkılırsın. Senin zaafın olur, zayıflığın olur. Düşmanların seni en sevdiğinle tehdit eder. Sen onlar için korkarsın, onların başına bir şey gelmesin diye her şeyi yaparsın ama onlar yine de gider."

"Korktuğun şey bu mu?" diye fısıldadı Armağan. "Bundan mı korkuyorsun? Eğer çok seversen ve kaybedersen mi diye korkuyorsun?"

Genç adam cevap vermedi. Vermesine de gerek yoktu. Hayatında bir kadın olmamasının en büyük sebeplerinden birisi buydu.

"Böyle yaşanmaz," Kadın başını iki yana salladı ve kardeşinin ellerini sıktı. "Böyle yaşayamazsın. Hayat korkarak yaşanmaz. Risk alırsın ve sonucuna bakarsın. Ve ben Gamze'yle bu riski almanı istiyorum. O sana öyle güzel bakar ki. Seni sever, seni sahiplenir, sana çok güzel çocuklar verir. O çok sahiplenici, sevgi dolu bir kadın. Tam da senin ihtiyacın olan birisi."

Devrim sıkıntıyla derin bir nefes aldı.

"Neden bu sanki benim elimdeymiş gibi konuşuyorsun abla? Onun beni isteyeceğini nereden biliyorsun?"

Armağan onun yüzünü tuttu ve ekrana çevirdi. Görüntüyü durdukları için Gamze ile Devrim'in yüzleri birbirine çok yakın bir noktada kalmıştı. Gamze, Devrim'in gözlerinin içine bakıyordu ancak yanakları al aldı. Dudakları aralanmıştı. Beline dolanan kolların arasında Devrim'in gözlerine bakarken o kadar masum o kadar güzel duruyordu ki insanın bu görüntüye saatlerce bakası geliyordu.

"Çünkü ben onun hislerini de anlayabiliyorum," diye mırıldandı. "...sana nasıl baktığını görüyor musun?"

"Bütün bunları kafanda uyduruyorsun," diye homurdandı Devrim ve bakışlarını kaçırdı. Açıkça rahatsız olduğu belliydi. O görüntüleri izlemek de en az o dansı yapmak kadar insanı geriyordu.

"Uydurmuyorum. Gördüklerimi söylüyorum."

"Gamze beni sevmiyor."

"Hayır, henüz değil.. ama çok hoşlandığı kesin. Çünkü sen onu görmezden geldiğin her seferde çok üzülüyor."

"Onu senin yüzünden görmezden geliyorum," diye çıkıştı Devrim. "Her defasında bizi biraraya getirmek için bu kadar uğraşmasaydın ben de onu görmezden gelmek zorunda kalmazdım."

Az önceki duygusal an dağılmış gibiydi.

"Anlamıyorsun değil mi?" Armağan kardeşine anlamlı bir şekilde baktı. "Sen onu görmezden geldikçe aslında onu daha çok kendine çekiyorsun. Gamze sana çekiliyor demiyorum.. sen onu kendine çekiyorsun. Onun varlığını daha çok özümsüyorsun. Ona dair en ufak bir ayrıntıya dahi daha çok dikkat eder hale geliyorsun. Bunu sen kendine yapıyorsun. Onu saydıkça, onu daha önemli hale getiriyorsun."

Genç adam alnını ovuşturdu ve alçak sesle, "Hadi yatalım.." diye mırıldandı. "Yorucu bir geceydi."

Armağan onun bir kez daha kaçtığını anladı ve bu sefer itiraz etmedi. "Peki. Kaç bakalım."

Devrim homurdanarak ayağa kalktı ve dizüstü bilgisayardaki görüntüye kaçamak bir bakış atıp, salondan ayrıldı.

Armağan ise arkasından gülümsüyordu.

*


Daha yeni Daha eski

İletişim Formu