Peri ve Kuzgun - 26. Bölüm



Bölüm 26 : Kokusu

O kapıdan çıkıp gittiği zaman Devrim derin bir nefes aldı ve canını sıkan düşüncelerden arınmak istercesine ofisin kapısını kapattı ve alnını kapıya yasladı. Havayı dağıtıp giden çiçek kokusu onunla bu akşam yakınlaştıklarından beri burnunun ucundaydı. Artık katlanılmaz bir seviyeye geliyordu ve Devrim bir kokunun onu bu kadar delirttiğine inanamayarak kendine kızıyordu.

Bu dansı onunla yapmak, o sahneyi onunla paylaşmak istememişti. Çünkü Devrim, bu dansın Gamze'yi çok etkileyeceğini biliyordu. Onu etkilemekle kalmayacak ona birtakım umutlar da verecekti.

Genç adam alçak sesle homurdanarak başını kapıdan kaldırdı ve masasına doğru yürümeye başladı. Koltuğa oturup başını geriye attı. Gamze'nin yüzündeki ifade gözünün önünden gitmiyordu. Ona bir şeyler söylemesini istiyormuş gibi bakmıştı. Devrim'den bir şeyler duymak istemişti. Devrim söylemek istemişti de ama kendini tutmuştu.

Ona, "Hayatında hep mutlu olmasını istediğini," söyleyebilirdi. Ya da, "Kendine çok iyi bakmasını," önerebilirdi. Gamze sıcakkanlı, sevecen ve ablasının dediği gibi sevgi dolu bir kadındı. Kısacası Devrim'in korktuğu ve yıllar boyunca uzak durduğu her şeydi. Ve duygularını bu kadar açık bir şekilde dile getiren kadın onu tamamen değiştirmek isterdi. Devrim hayatına hiçbir kadını almayacağını bir yemin olarak kendisine defalarca kez söylemişti.

Yıllar önce çektiği o kartlardan birisinde çıkan "kadını" da umursamıyordu. Çektiği diğer dört kartta çıkanlar gerçekleşmişti evet ama Devrim yeterince karşı koyarsa bunun gerçekleşme olasılığı yoktu bile.

Ablasının istediği gibi onunla evlense bile, nasıl hayatları olurdu? Gamze onun karanlığında boğulur ve ölürdü. Gün geçtikçe, Devrim'in değişmediğini görür ve bütün umutları tükenmeye başlardı. Genç adam sevginin nasıl bir zehir olduğunu biliyordu. Ailesine ölümüne bir sevgi duyduğu zamanlarda ailesi canice katledilmiş, ablası kaçırılmış ve defalarca tecavüze uğramıştı. Bu hayatta güzel şeyler yoktu.

Dünyanın pis yanını yakından görünce, güzel yanı aldatıcı geliyordu.

Ancak yine de genç kadının kırgın bakışları gözünün önünden gitmiyordu. O siyah gözler ruhunun kapısını çalan puslu bir hava gibiydi. İçeri sızmak için savaş veriyordu. Devrim başka bir adam olsaydı, daha normal bir addam, sevmekten korkmayı bırak onu adeta yok saymayan bir adam olsaydı, başka bir zamanda onunla evlenebilirdi. On beş yaşlarındaki halini hatırlamaya çalıştı.

Nasıl da deli dolu, sıcakkanlı bir gençti. Sevgisini göstermekten hiç çekinmezdi. Onu tanıyan, bilen herkes ailesine ne kadar değer verdiğini bilirdi. Özellikle anne ve ablasına. Annesinin gülümseyen gözleri gözlerinin önüne geldi ve kalbine aniden ağır bir baskı yapan özlem duygusunu kısacık bir an da olsa hissetmek için kendisine izin verdi.

Kaç yaşında olursa olsun, insan annesine ihtiyaç duyuyordu. Devrim kendi yaptığı yemeği değil de annesinin yaptığı yemeği yemeyi ne çok isterdi. Eve girdiğinde soğuk bir karanlığa değil de sıcacık yemek kokan bir evin aydınlığına adım atmayı ne çok isterdi. Kendi yaşıtlarındaki adamlar gibi, sevdiği, evleneceği bir kadın bulup onu annesine sanki yeni alınmış bir oyuncak arabaymış gibi gösterip sevinmeyi, annesinin de gelinini sevmesini ne çok isterdi. Bir aile babası olabilmeyi ve kendi ailesini alıp sık sık annesinin yanına gidip onlarla vakit geçirmeyi ne çok isterdi.

Bir karısı olmadan önce, annesinin gömleklerini kırıştırarak giydiği için kızmasını ne çok isterdi. Oysa gömlekleri yıkanmadan kuru temizlemeden ütülenmiş bir şekilde geliyordu. Her gün rutin bir şekilde giyiniyordu. Yakasının eğik, kravatının yamuk, gömleğinin kırışık olup olmadığını umursayan bir annesi yoktu. Ablası ise Devrim'den çekindiğinden çoğu zaman kıyafeti hakkında yorum yapmıyordu.

Bütün bunların olması imkansızdı çünkü bir annesi yoktu. Annesi uzun zaman önce ölmüştü ve geriye ondan kalan hiçbir şey yoktu. Adamlar daha sonra gelip evlerini de yaktığında bütün hatıralar da yangınla birlikte yanıp kül olmuştu.

O zamanlar nasıl çaresiz, öfkeli, acı içinde bir genç olarak etrafta gezdiğini hatırlayınca yüzünü buruşturdu. Çok zor günler geçirmişti. Bir daha asla geçirmek istemediği çok zor günler. Hiçbir çocuğun başına gelmesini istemediği çok zor günler. O yüzden Gamze'nin çantasını çalan çocuğu polise teslim etmek yerine, ona bir hayat veriyor olması içine dokunmuştu. Oysa onun gibi kadınlar, sokakta büyüyen çocuklarla aynı havayı bile solumak istemezdi ama Gamze onu evine almıştı.

Ona bir hayat vermişti. Annesinin iyileşmesi için de çaba harcıyordu.

Devrim'in bütün dengesizliğine rağmen, ona deli gibi öfkeli olmasına rağmen bağış gecesi için hazırlanan danstan çekilmemişti. Çünkü o paraların kimsesiz çocuklara gideceğini biliyordu.

Ve Devrim'in, ablasına olan davranış şeklini de utanmadan eleştirebiliyordu. O küçük burnunu buruşturuyor, dudaklarını büzüyor, gözlerini kısıyor ve ona hiçbir şey söylemeden bile onu küçümseyebiliyordu.

Onun bu merhametli tarafı, Devrim'in içinde paslanmaya yüz tutmuş bazı duyguları açığa çıkarıyordu. Bir zamanlar kendisi de hırsızlık yapmıştı ve yakalandığı birkaç seferde çok fena dayak yemişti. Oysa Gamze gibi birisine denk gelseydi belki hayatı farklı olabilirdi. Küçük bir çocuk iken, Galip gibi mükemmel bir aileye sahip olabilirdi.

Genç adam iç çekti ve gözlerini yumdu.

Gamze Aslan.

Son zamanlarda varlığı ile onu sürekli rahatsız eden kadın. O veya bu şekilde, nasıl olursa olsun Devrim'i rahatsız etmeyi başarabilen tek kadın.

Onun kendisini durdurmak için buraya geldiğine hala inanamıyordu. Devrim bir yere gidecek olsaydı eğer, onu durduramazdı ancak genç adam durmuş ve onu dinlemişti. Gamze onun gideceğini düşünmüştü. Oysa Devrim'in tek istediği o an sadece yalnız kalmak ve öfkesiyle başa çıkabilmekti.

Akşam başladıktan, konuklar geldikten sonra eline bir kağıt geçmişti. Devrim o anı hiç unutamıyordu çünkü tam da görüşüne önem verdiği bir iş arkadaşının yanında onun otelle ilgili fikirlerini dinliyordu. Tanımadığı, yüzü aşina olmayan bir erkek garson çıkıp yanına gelmiş ve ona su servis ederken aynı zamanda da küçük bir kağıt vermişti.

Kağıt pantolonunun cebinde duruyordu.

"Armağan elimizde."

Başka hiçbir not yoktu.

Devrim başka bir şey söylenmesini de beklemiyordu zaten. Çünkü mesajın devamını biliyordu. Eğer bir olay çıkarırsa onu öldürürlerdi. Sadece onu korkutmak, Abdal'ın izini sürmesini bırakması için onu uyarmak istemişlerdi.

Garson ikinci bir notu daha getirdiğinde Devrim bedeni sinirden kuduruyor olsa da sakin kalabilmeyi başarmış bir şekilde salonun arkasına doğru yürüyordu. Garsonu tutup kendine çekmek ve ona bu notları kimin gönderdiğini sormayı deli gibi istese de, eğer o garsonların kılına dahi zarar verirse, Armağan'ın canını yakacaklarını biliyordu.

Onu en savunmasız olduğu bir anda yakalamışlardı. Otelin açılış gecesinde. Ve bu gece bağış toplanıyordu. Devrim en sinirli halinde bile kendine hakim olmakta çok zorlanmıştı.

Yine de onun göz önünde olmasını istediklerini biliyordu. İkinci notta, "Bu işin peşini bırak. Ve bu gece göz önünde ol." yazıyordu.

Devrim için göz önünde olabilmenin en iyi yolu ise o dansı Gamze ile beraber yapabilmekti. Yağız'ın annesinin rahatsız olduğunu biliyordu ve onu yanına çağırıp, Gamze'ye eşlik edenin kendisi olacağını söylediğinde, hiç hoş bir tepki ile karşılaşmamıştı ama yine de Yağız'ı evine göndermişti.

Adam, "Bunun bir çocuk oyuncağı olduğunu mu sanıyorsun?" diye ona sormuştu. Devrim cevap vermemişti.

Gamze'nin yüzündeki hayal kırıklığı ve öfkeyi hala canlı olarak hissedebiliyordu. Bu durumdan hiç hoşlanmamıştı. Devrim de hoşlanmamıştı ancak yapacak bir şeyi yoktu.

Armağan onların elindeyken ve onların onu ne kadar süre ellerinde tutacağından haberi olmadığından yapacak hiçbir şeyi yokmuş gibi hissetmişti. Ki öyleydi. Armağan'ın yanağındaki izi gördüğünde aklını kaybetmemek için kendini zor tutmuştu;Alev alev yanan öfkesini kusmak, eline bir silah alıp caddeye çıkmak ve adamların peşinden deliler gibi koşmamak için de öyle.

Ve Gamze onu o haliyle görmüştü.

Bunu yüzüne vurmaktan da çekinmemişti. "Seni gördüm!" dediği an, Devrim bedeninin kaskatı kesildiğini hissetmişti. Onun kendisini görmesi, o şekilde savunmasız bir şekilde görmesi, genç adamın gururuna yediremediği bir gerçekti.

Gamze onun yaralı bir kuzgun olduğunu düşünüyor olmalıydı. Öyle olması hiçbir şeyi değiştirmiyordu. Devrim bütün yaralarının üzerini kızgın demirlerle dağlamıştı. Bir daha açılmamak üzere dağlanan yaralar, zaman zaman sızlasa da asla derinlerden çıkıp onu rahatsız etmiyorlardı.

Ya da Devrim bunun olmasına izin vermiyordu.

Bu akşam yaşananlar ona bir gerçeği göstermişti. Elinde kendi canından bile kıymetli bir insan vardı: Armağan.

Ve Devrim onu kalabalığın içinde kolayca kaybetmişti. Kendi otelinde tuzağa düşürülmüştü. Çok kolay olmuştu. Oysa Devrim kendisini güçlü zannederdi. Bütün güvenlik önlemleri alınmış, bütün her şey asla dikkatinden kaçmamış bir şekilde hazır olurdu.

Ve onu çok rahatsız eden bir gerçek daha vardı. Gamze Aslan, onun için daha büyük bir tehdit haline gelmiş gibiydi. Onunla dans etmenin bu kadar sarsıcı olacağını düşünmemişti. Kollarının arasında tir tir titreyen, kokusuyla başını döndüren kadınının savunmasız olduğu tek an, oydu. Devrim rol yapmaktan nefret ederdi. Dans ederken yüzündeki ifadeyi hep sabit tutmuştu.

Ona sıkı sıkı sarılan, yüzüne, omuzlarına savurulan saçların arasından görülen siyah gözlere sahip kadının kendini biraz da olsa etkilediğini değil onun kabullenmesi, kendisi kabullenemiyordu. Gamze'yi tutup kendisine çektiği her anda, kadının nefesini tutuşunu hissedebiliyordu.

Bu garipti, garip hissettiriyordu. Gamze ondan hoşlanıyordu. Hoşlanmak istemediğine adı gibi emindi Devrim, ama bu gibi konularda iradenin çok az gücünün olduğunu biliyordu.

İnsan hoşlanmak istemediği kişiden hoşlanabiliyordu ve en nihayetinde acı ve üzüntü beraberinde geliyordu. Gamze kendisini seçerek üzüntünün en büyüğünü kendine çekmişti. Çünkü Devrim, ona da söylediği gibi değişmeyecekti. Bu mümkün bile değildi. Devrim değişmeye gönüllü olsa bile onu mutluluğu ile tehdit edecek insanlar varken, değişebilmesi ne kadar mümkün olabilirdi?

Telefonu sessizliği gürültülü bir şekilde doldurarak çalmaya başlayınca Devrim gözlerini açtı ve masanın üzerinde duran telefonuna baktı.

Elini uzatıp arayan kişiye baktığında ablasının numarasını gördü. Az kalsın onu yine kaybediyordu. Az kalsın yine onun canını yakıyorlardı. Bütün öfkesi yeniden damarlarına yayılmaya başlayınca telefonu açamadı.

Telefon sustu ve yeniden çalmaya başladı.

Devrim kendini, o telefonu açmaya zorladı. Ablasının sesini duyduğu an ağlayacağından korkuyordu. Bu olay ona, ablasını hala çok sevdiğini göstermişti. Aradan yıllar geçmesine, değişmelerine rağmen Devrim, ablasını hala çok seviyordu. Nasıl sevmezdi? Ona baktığında anne ve babasından parçalar görüyordu. Çocukluğundan anılar görüyordu. Canını yakan görüntüler gözünün önüne geliyor, uzanıp onlara dokunmak istiyordu ama bir sigara dumanı gibi dağılıyordu her şey.

Telefon yeniden sustu ve üç dakika boyunca çalmadı.

Devrim, eğer ablasını çok iyi biliyorsa onun şu an Gamze ile konuştuğunu tahmin edebiliyordu. Gamze'ye başarılı olup olamadığını soracaktı muhtemelen. O kadını, kendisini durdurmak için gönderdiğine inanamıyordu. Gamze'nin cesareti de takdir edilmeliydi. İçeriye girdiği anda alnına silah dayanmış olmasına rağmen o kapıyı kilitleyip anahtarı da cebine koymuştu.

Anahtar derken...onun cebine koyduğu anahtarı da yanında götürdüğünü fark etti Devrim. Muhtemelen farkında bile değildi. Çünkü giderken yüzünde büyük bir hayal kırıklığı vardı. Devrim'in onu görmezden geldiği doğruydu çünkü o bir güneş gibi parlarken ona bakmak zordu.

Daha önce hiç..daha önce hiç bu kadar zorlandığını hissetmemişti. O kendisi ile ilgili şikayetlerini dile getirdiğinde ağzını açıp onu teselli edecek hiçbir şey söyleyememişti. Çünkü ne söyleyeceğini bilemiyordu.

O romantik bir kadındı ve tıpkı Devrim'in ona söylediği gibi, yaralı erkekleri iyileştirme şansına sahip bir kadın olmak istiyordu. Devrim'in yaralarını sarmak istiyordu. Ablası ona ne anlatıyorsa, Gamze karşısına çıktığı her yeni anda sanki onun yeni bir tarafını görüyormuş gibi bakıyordu. Sanki Devrim'in sertliği onun için hiçbir şeydi. Devrim yerinde tepinip dursun, Gamze onu asla umursamazdı. Bildiğini okuyan kadınlardandı. Bu yüzden de Devrim'in onu görmezden gelişi karşısında sinirli bir eşek arısı gibi karşısına dikiliyordu. Ona hesap soruyordu. Onun yüzüne karşı yanlışlarını sıralıyordu.

Onu şaşırtıyordu.

Onu kışkırtıyordu.

Devrim'in yüzüne bakarak, "Gerçekleri yüzüne kaç kişi söylüyor Devrim? Kaç kişi karşına çıkıp bütün umursamazlığına rağmen sana kendini açıklamaya, anlatmaya çalışıyor? Ya da kaç kişi bütün yanlışlarını yüzüne sıralıyor?" demişti.

Hiç kimse buna cesaret edemiyordu. Usulünce verilen tavsiyeler dışında kimse açıkça yüzüne karşı onun yaptığı gibi bağırarak bütün hatalarını tek tek sıralayıp bir cevap istemiyordu.

Devrim dirseklerini masaya koydu ve başını ellerinin arasına aldı.

Telefonu yeniden çalmaya başladı.

Göz ucuyla telefonuna baktığında bu sefer arayan kişinin Gamze olduğunu gördü. Onu telefonunda hala, "Çarptığım Kadın" olarak kayıtlı tutuyordu.

Bunun ona haksızlık olduğunu biliyordu. Telefonunda bile ismini yazmamıştı. Gamze haklıydı. Onu görmezden geliyordu. Bunu bilerek yapıyordu evet ama bazen gerçekten de abartıyor olmalıydı ki Gamze inciniyordu. Devrim bunu onun gözlerinde görmüştü. Ama onu en baştan beri uyaran Devrim'di. Bir şeyleri değiştirmeye zorlayan Gamze'ydi. Devrim'i hiç anlamıyor, onun birtakım davranışlar içinde bulunmasını istiyordu.

Telefon hala çalmaya devam ediyordu. Eğer onun telefonunu açmazsa genç kadın sinirlenecekti, biliyordu. Evine ve iş yerine gönderdiği kaktüsler hala duruyordu. Garip bir şekilde onları bir türlü yok edememişti.

Telefonu hiç istemeyerek açtı ve kulağına götürdü. Sesini duymadan önce, kokusu burun deliklerine doldu.

"Devrim?"

"Evet?" diye cevapladı kısık bir sesle.

"Armağan az önce beni aradı ve sana ulaşamadığını söyledi. Nasıl oluyor da ben ulaşabiliyorum ama o ulaşamıyor?"

Kadın değişikti. Onu arayıp ona hesap soruyordu. Üstelik Devrim'e göre onlar arkadaş bile değildi.

"Geri dönmek üzereydim." Bu cevabın onun için yeterli olmasını umdu. Başı çatlayacak derecede ağrıyordu. Silahları doldurmuş bir şekilde yanına alacak ve buradan çıkıp eve gitmek istiyordu. Yarın bütün kamera kayıtlarına bakacak ve bu işi çözecekti. Armağan'ın hayatını tehlikeye atmayı hiç ama hiç istemiyordu ama geçmişin hesabı sorulmak zorundaydı.

"Peki o zaman. Kapatıyorum." Kadının iç çektiğini duydu.

Devrim hiçbir şey söyleyemedi. Ne diyebilirdi ki? Basit bir "İyi geceler." sözcüğü ona çok saçma geliyordu. Daha doğru dürüst bir kadınla nasıl konuşulacağını bilemiyor olabilir miydi? Ama bu mümkün değildi çünkü bu yaşına kadar birçok kadınla diyalog kurmuş bir adamdı Devrim.

Yine de Gamze'ye söyleyecek hiçbir şey bulamıyormuş gibiydi. Telefonun kapandığını duyunca iç çekti ve ablasının numarasını aramak yerine otelden ayrılarak eve gitmeyi tercih etti. Silahı pantolonunun kemerine geçirdi. Ceketini giydi ve telefonunu cebine koydu.

Aşağıya indiğinde asistanına davetlilere acil bir işinin çıktığını söylemesini ve durumu idare etmesini söyledi. Kamera odasına girmesini ve oradaki ekibin geçtikleri bir haftanın kamera görüntülerini tek tek taramasını ve dikkat çeken bir durum olursa telefonla ona ulaşmaları emrini verdi. Otelden ayrıldığında ablasının ne durumda olduğunu merak ederek arabayı hızlandırdı.

Yirmi dakika sonra eve geldiğinde, Dinçer'in arabasının arkasına arabasını park etti ve dışarıya göz gezdirerek eve doğru ilerledi. Armağan'ı arkadaşına emanet etmişti. Onun iyi olmasını umarak kapının kilidini açtı ve içeriye girdi.

Hemen ardından akülü sandalyenin sesini duydu.

"Devrim?"

"Benim," diye mırıldandı.

Salona doğru giderken ablası ile karşılaştı. Armağan'ın ağlamaktan gözleri kıpkırmızı olmuştu ve hala ağlıyordu. Devrim'i sapasağlam görünce rahatlamayla iç çekti. "Bana bunu neden yapıyorsun?" diyerek ellerini yüzüne gömdü ve hıçkırarak ağlamaya devam etti. Hemen arkasından Dinçer çıktı ve Devrim'e manidar bir bakış attı.

Onun açıkça, ablasını endişelendirmemesi gerektirdiğini söylüyordu. Devrim bir an için kendisini kaybetmişti. O an tek düşünebildiği ona vurdukları için onları bulup paramparça etmekti. Ayrıca çok öfkelenmişti. O öfkeyle ablasının yanında durup da onu korkutmak istemiyordu.

Ama ne yazık ki ondan uzaklaşarak onu daha da üzmüştü. Endişelendirmişti. Üstelik Gamze'yi de bu durumun içine karıştırmıştı. İstemeden de olsa.

Onun bu haline dayanamayarak yanına gitti ve çömeldi. Ellerini dizlerine koyarak ona baktı. "Abla lütfen sakinleşir misin? İyiyim. Sorun yok."

Armağan ağlamaya devam ederek başını iki yana salladı.

"Ben gidiyorum," diyen Dinçer'in sesini duydu. Başını kaldırıp ona baktı. Adam, "Eğer istediğin bir şey yoksa?" diye ekledi. Devrim kısaca başını eğdi. "Teşekkür ederim Dinçer. Ona göz kulak olduğun için."

Dinçer başını eğdi ve gözden kayboldu. Uzaklaşan adımları sonunda duyma mesafesinden çıktığında, kapının sesi koridorda yankılandı.

Armağan'ın ellerini tutarak yüzünden çekti ve kendisine bakmasını sağladı. "Abla, lütfen. Ağlamayı bırakır mısın artık?"

Armağan kucağındaki peçeteyle burnunu sildi. "Gamze seni durdurdu mu?"

"Abla sen de biliyorsun ki kafama bir şey koyduğum zaman onu yapmak için her şeyi yaparım. Beni kimse durduramaz."

"Ama şu an buradasın," diye hıçkırdı Armağan. "Gamze seni durdurmasaydı belki de sen gidecektin.."

"Gitmeyecektim.." Ayağa kalktı. "Hadi salona geçelim."

Birlikte salona geçtiler.

"Bana her şeyi anlatmanı istiyorum," diye konuştu Devrim. Ablasının karşısına oturarak ona baktı. "Seni nerede yakaladılar? Yüzlerini hatırlıyor musun? Sana ne söylediler?"

Armağan kararsız görünüyordu. "Sana bunları anlatmak istemiyorum.."

"Abla!" Genç adam çileden çıkmış gibi görünüyordu. "Bana anlatmanı istiyorum. Hem de her detayı. Lütfen."

"Devrim bu işin peşini bırakmanı istiyorum. Geçmişi geçmişte bırakmanı istiyorum. Lütfen."

"Hayatımızı, anne babamızı bizden çalan adamları geçmişte bırakmamı nasıl istiyorsun? Onları yok etmek istiyorum. Onları yok etmek istiyorum. Onlar hakkında bilmem gereken her şeyi biliyorum ama onlara ulaşamıyorum. Ama bir gün bu emelimi yerine getireceğim. Bunu gerçekten yaptığım zaman da her şey son bulmuş olacak."

"Devrim.."

"Lütfen abla. Bana bu akşam neler oldu, onu anlatmanı istiyorum."

Armağan iç çekti ve burnunu sildi. Kardeşinin ısrarı karşısında ona yeteri kadar karşı koyamadığını hissetmişti. "Lavaboya gitmek için ayrılmıştım. Gamze'nin dansını çok merak ediyordum. Nasıl gitti bu arada? Gamze ile Yağız mükemmel bir iş çıkarmıştır eminim."

Devrim dişlerini sıktı. "Gamze ile ben dans ettim. Görüntüleri sonra izlersin."

Armağan'ın ağzı açık kaldı. Hıçkırığı da kesilmişti. "Ne yaptım dedin? Gamze ile dans mı ettin?"

"Konumuz bu değil," diye çıkıştı Devrim konudan rahatsız olarak. O dansın rahatsız edici detaylarını hatırlamak istemiyordu. Kadının kokusu burun deliklerinde tazeyken özellikle, özellikle konuşmak istemiyordu. Onun kokusunu daha önce de hissetmişti ama bu gece sanki bütün bedenine kokusu sinmiş gibiydi.

Adını duyduğu an o insanın kokusunu anımsamak nasıl bir şeydi?

"Konumuz tam da bu!" diye itiraz etti Armağan. "Neden onunla dans ettin?"

"Çünkü seni elinde tuttukları zaman boyunca göz önünde olmamı istiyorlardı. Göz önünde olabileceğim en iyi yer de sahneydi. Davetliler de benim dans edeceğimi biliyordu. Sorun ne?"

Ablası ona inanamıyormuş gibi bakıyordu. "Eğer seni tanıdıysam," diye mırıldanırken gözlerinde küçük kıvılcımlar vardı. "... o dansı yapman için seni kimse zorlayamazdı."

Ablasının ima ettiği şeyden rahatsızlık duyarak homurdandı Devrim. "Ellerindeydin! Dansı düşünecek durumda değildim!"

"Ama-"

"Bu kadar yeter abla! Bana akşamı anlat."

Armağan dudaklarını büzdü. "O görüntüleri izlemek için sabırsızlanıyorum. Oteli arayıp görüntüleri göndermesini isteyebilir misin? Lütfen?"

Gösteri için bir kamera çekimi yapılmıştı ve o görüntülerin iki gün içinde eline ulaşacağını biliyordu zaten, ama bir de otelin kendi kamera görüntüleri vardı ve Devrim, ablasının bu isteğini nasıl geri çevireceğini düşünürken Armağan bir kez daha konuştu.

"İtiraz etmenin yollarını arama. O görüntülerin sen aradıktan hemen on dakika sonra sana gönderileceğini biliyorum. Eğer oteli arar görüntüleri istersen ben de sana akşam olanları anlatırım. Ama önce görüntüleri isteteceksin ve ben de onları izleyeceğim."

Devrim homurdanarak ayağa kalktı. Ve elini cebine atıp telefonunu çıkardı.

Sinirden deliye dönmüş bir şekilde otelden ikisinin dans ettiği görüntülerin acilen kendisine gönderilmesini istedi. Telefonu kapadığında ablası büyük bir memnuniyetle kendisine bakıyordu.

Homurdanarak, "Keyfinin yerinde olmasına sevindim." dedi. Gerçekten de öyleydi. Onun bu akşam rehin alınması ve beraberinde yaşananlar yüzünden, psikolojisinin bozulacak olmasından dolayı endişe duymuştu. Armağan intihara meyilli bir kadındı.

"Gamze'den neden hoşlanmıyorsun anlamadım? Bir keresinde bana sırf beni sevdiği için bir kadınla evlenebileceğini söylemiştin. Gamze de beni seviyor Devrim."

Devrim derin bir nefes aldı. Ablasını kırmak istemiyordu çünkü bir akşam için yeterince kırılmıştı. Ancak onun anlamasını sağlaması gerekiyordu. "Bir zamanlar olduğum kişiden çok farklıyım."

"Hala aynı kişisin. İnsan değiştiğini söyleyebilir ama sonuçta yine o aynı kişidir. O yüzden bana geçmişte söylediğin şeyleri söylememiş gibi davranamazsın. Eğer istersen her şeyi yapacağını az önce bana sen söyledin. Neden beni mutlu edip Gamze ile evlenmiyorsun? Neden onu hayatına almıyorsun?"

Sorunun keskinliği Devrim'i huzursuz etti.

"Neden anlamak istemiyorsun?" diyerek ablasının karşısına dikildi. "Bu senin isteğinle olabilecek bir şey değil. Neden Gamze'yi düşünmüyorsun? O böyle bir adamla evlenmeyi hak ediyor mu? Bu hayatı hak ediyor mu? Senin ya da benim ne düşündüğüm önemli değil, o böyle bir adamla yaşamayı istiyor mu?"

Ablasının, Gamze'nin düşüncelerini önemsemeden konuşması sinirini bozmuştu. Kadınlar yaralı erkekleri sarıp sarmalamak isterdi evet ama onları değiştiremeyeceğini gördüklerinde de ömürlerini boşa geçirdiğini fark ederler ve sonra da kendi benliklerine karışan karanlığı görür, üzülürlerdi. Bunun Gamze'ye olmasını mı istiyordu?

Gamze gibi bir kadın, en iyisini hak ediyordu. Ve Devrim, en iyinin kötüsü bile değildi. O en kötünün de kötüsüydü.

Bir kadın nasıl seviliri bırak, onunla nasıl konuşacağını dahi bilmiyordu.



Daha yeni Daha eski

İletişim Formu