Peri ve Kuzgun - 21. Bölüm


Bölüm 21 : Gerginlik

BAĞIŞ GECESİ

Titriyordum. Gergindim, heyecanlıydım ve biraz da korkuyordum. Salon çok kalabalıktı ve insanlar merakla gösteriyi izliyordu. Devrim bir otel sahibi olarak gelen her konuğu ablası ile birlikte selamlıyordu. Bunu biliyordum çünkü perdenin arkasında, gözümü ondan ayırmadan onu izliyordum.

Benim ailemse henüz gelmemişti. Bir yandan da onları bekliyordum. Sıranın Yağız ve bana gelmesine daha çok vardı ancak Yağız hala ortalarda yoktu. Telefonuna attığım mesajlara geri dönüş de alamamıştım. Endişe etmeden yapamıyordum.

Son birkaç gündür provalarımız hızlı ve yoğun bir şekilde geçmişti. Her şey tamamdı. Hatta mükemmeldi. Meral'in bizi kayıt altına aldığı görüntüleri izlediğimizde Yağız ile birlikte ortaya çıkardığımız dansı büyük bir mutlulukla izlemiştik. Bu aynı zamanda sorumluluğunu aldığımız bir şeyin en güzel şekilde yerine getirmenin verdiği gurur ve sevinçti ancak iş gerçek sahnede gerçek gösteri yapmaya gelince heyecandan elim ayağım birbirine dolaşıyordu. Olabilecek kötü sonuçlar bile dehşete düşmeme neden oluyordu.

Yağız bu tür gösterilere alışıktı ancak ben o kadar da değildim. Onun beni sakinleştirmesini umuyordum.

Gergin bir şekilde sahnede açık arttırması yapılan ilginç eşyalara göz gezdirdim. Satışa çıkarılan lüks daireler, yazlık evler, ünlü tablolar, kadınlar için göz kamaştıran mücevherler, bir sanatçının çok pahalı bir şalı, birkaç kitabın ilk basımı, yine ünlü bir şarap koleksiyonu, lüks bir bir haftalık her şey dahil yurt dışı tatil seyahati, ünlü bir tasarımcının elinden çıkmış ayakkabı koleksiyonu, elbiseler, Devrim'in asistanı Zahide'nin bana söylediğine göre yine farklı yerel sanatçıların özel çalışmaları açık arttırmada satılacaktı.

Ayrıca büyük açık arttırmanın yanında bir salsa ve bir tango gösterisi olacaktı. Gösteri salsa ile başlayacaktı ve sonrasında sahneye bütün satışa çıkarılacak ürünler dikkatlice taşınırken o sırada insanlar yemeklerini yiyecekti. Her şey çok güzel organize edilmişti. Ve aynı zamanda büyük değişiklikler de yapılmıştı. Nedenini anlayamıyordum.

Son olarak da gösteriye bitiş vermek için Yağız ile benim yapacağım tango devreye girecekti. Henüz vakit vardı ancak hala heyecanımı yenememiştim.

"Vay canına Gamze! Çok güzel görünüyorsun gerçekten!"

Arkamdan gelen sesle irkildim ve dönerek ikizimle karşılaştım.

"Ödümü kopardın Efe! Ne zaman geldiniz siz? Görmedim sizi."

"On dakika oluyor geleli. Bak şuradayız," Üzerimden eğildi ve perde arkasından ailemin oturduğu yeri gösterdi. Aklım neredeydi gerçekten de? Zahide'den özellikle ailem için masa ayırmasını rica etmiştim ve çok şükür ki hepsi de eksiksiz gelmişti. Hemen babamı kontrol ettim. Neşeli bir şekilde kardeşlerimle sohbet ettiğini görünce sevindim.

"Çocuklar nerede Efe?" diye mızmızlandım.

"Bakıcıları ile birlikte evdeler. Hepsini getiremezdik."

"Küçükler? Onları da mı bakıcılara bıraktınız?"

"Merak etme, arada gidip kontrol edeceğiz. Senin gösterini kaçırmayacağız ama endişelenme."

Kolunu birden boynuma dolayıp beni kolunun altına çekince tökezledim. Düşmemem için beni belimden tuttu ve dudaklarını alnıma bastırdı. "Seninle gurur duyuyorum cadı."

"Otuz iki buçuk yaşındayız Efe Allah aşkına. Hala cadı diyorsun." Tatlı bir şekilde sızlandım. Kaç yaşında olursak olalım onun bu sıcakkanlı ilgisine bayılıyordum.

"Ne fark eder kızım?" diye homurdandı. "Sen benim gözümde hep cadısın."

Kollarımı beline sardım ve ona sıkı sıkı sarıldım. Kokusu, sıcaklığı o kadar iyi geliyordu ki sanki huzuru kucaklıyormuşum gibi hissediyordum. Aynı şeyi onun da hissettiğini biliyordum. İkiz olduğumuz için aramızda garip bir iletişim vardı ve herkesle olan bağımızdan daha kuvvetli bir bağa sahiptik.

"Seni seviyorum Gamze'm," diye mırıldandı açık saçlarıma doğru. İkiz olsak da bazı şeylerimiz aynı değildi ne yazık ki. Bir zürafa kadar uzundu. Benim başım onun ancak göğsüne geliyordu. Zeynep ona çok güzel uyuyordu. O ise kardeşimin çenesinin altına geliyordu. Efe'nin mutlu olmasına çok seviniyordum. Canından çok sevdiği karısı ve çocukları vardı. Üçüncüsü de yoldaydı. Ve ben bir kez daha hala olacaktım. O kadar muhteşem bir histi ki.

"Ben de seni seviyorum,"diye homurdandım itiraf etmekten utanarak. Efe duygularını göstermekten asla çekinmezdi. İkimiz arasında dışa dönük olan kişi oydu. Bütün duyguları yüzüne yansırdı. Sevecendi, kolay kolay sinirlenmezdi ve bir insan onun sıcacık yüzüne baktığında gülümsemeden edemezdi. Kardeşimin gözlerinin içi bile gülümserdi. Özellikle de sevdiklerine bakıyor ve onlarla ilgileniyorsa. Ona bu yüzden hayrandım. Tanıdığım en tatlı ama aynı zamanda en sevgi dolu adamdı. Sanki içinden kopup gelen coşkulu bir sevgi seli vardı. Ve biz ölümlüler onun sevgisinden nasibimizi aldığımız için çok şanslıydık. Özellikle de ben bu konuda kendimi çok şanslı sayıyordum çünkü onun ikiziydim.

Sevgisini en derin bir şekilde hissedebiliyordum. Şu anda da ondan bana aktarılan sıcacık huzur gibiydi. Neredeyse elle tutulabilecek kadar yoğundu.

"Yalnız üzerindeki kıyafeti pek onayladığım söylenemez,"diye homurdandı.

Geri çekilerek ona gözlerimi kıstım. "Ne varmış kıyafetimde?"

Üzerimde gösteriden önce gece için giydiğim siyah bir elbise vardı. Boyundan askılı hafif bir dekoltesi olan oldukça sade bir elbiseydi. Saçlarımı açık bırakmıştım, dans ederken de açık kalacaktı.

Makyajım ise koyu bir şekilde yapılmıştı. Gecenin sonunda üzerimdeki siyah elbiseyi çıkarıp kendi tasarımım olan kırmızı elbiseyi giyeceğim için o elbiseyle uyumlu bir makyajdı.

"Dar kızım dar. Son günlerde biraz kilo mu aldın sen bakayım? Orta halli bir göbek başlangıcı var sanırım sende." Gözlerini kısarak göbeğime baktı.

Benimle uğraştığını biliyordum bu yüzden elimi yumruk yapıp omuzuna vurdum.

"Ah!" diyerek şakacıktan inledi ve elini vurduğum yere götürüp ovaladı. "Kızım bu kollar sigortalı, ne yapıyorsun sen?"

"O kolları rahat bırakmamı istiyorsan benimle uğraşmayı kes!"

"Olmaz!" derken sırıtıyordu. "Seninle uğraşmazsam hayat nasıl geçer?" Bir kez daha üzerime yürüdü ve kollarını kaldırıp beni yakalamaya çalıştı ancak ona sinir olduğum için ciyaklayarak geriye doğru kaçtım. Topuklu ayakkabımın ucu sahnenin kırmızı perdesine takıldı ve geriye doğru düşecektim ki bir el beni belimden yakaladı.

Efe'nin bana o mesafeden yetişmesine engel yoktu çünkü ondan uzaklaşırken hızlı hareket etmiştim. El belime dolandı ve beni yere kapaklanmaktan kurtararak doğrultarak göğsüne çekti. Ellerim yolunu bularak havada süzülüp beni yakalayan kişinin omuzlarına kondu.

Burnum sert bir göğüse çarptı. Büyüleyici bir erkek parfümü başımı döndürdü.

İçimde çok kötü bir his vardı. Beni yakalayan kişinin Devrim olması ile ilgili, korkunç bir his. Yavaş yavaş başımı kaldırmaya yeltendiğimde, gırtlağının çıkıntısı gözüme çarptı. Hafif kirli sakalının çevrelediği çenesi kaskatı kesilmişti ve evet bu O'ydu!

Onunla göz göze gelmeye cesaret edemeden sanki elektrik çarpmış gibi hızla kollarından sıyrıldım ve geriye doğru bir adım attım. Bütün vücudum titriyordu. Kalbim yerinden çıkmak üzereydi. Göğüs kafesimle büyük bir savaş içerisindeydi.

Başımı kaldırıp yüzüne baktığımda koyu, sert bakışlarla bana bakıyordu. Sanki az kalsın düşecek olmam bir suçmuş gibi. Muhtemelen sakar ya da çocuksu olduğumu düşünüyordu, sıkıntı yoktu çünkü gerçekten de öyleydim.

Ağzımın içinde, kısık bir sesle, "Teşekkürler."diye geveledim.

Başını belli belirsiz salladı ve hemen arkamda duran kardeşime başıyla selam verdi. Sonra ilgisi bana döndü. "Partnerin yok mu?"

Partnerim? Ah, evet Yağız'dan bahsediyordu.

"Hayır, henüz gelmedi. Ona ulaşamıyorum."

Kaşlarını çattı ve bileğindeki saate baktı. "Açık arttırma başlamak üzere. Çok fazla süreceğini zannetmiyorum o yüzden neden hala gelmemiş?"

"Hiçbir fikrim yok." diye iç geçirdim.

Efe yanımıza geldi ve ellerini omuzlarıma koyup, "Ben bizimkilerin yanına geçiyorum canım." dedi. Elimle elini tuttum ve sıktım. Sonra Efe saçlarımdan öptü ve gitti.

Devrim, Efe'nin arkasından kısa bir süre baktıktan sonra bakışları yine bana çevrildi.

"Kardeşinizle aranız çok iyi sanırım?"

Başımı salladım. "Evet. İkiz olduğumuz için, aramızda daha özel bir bağ var."

Bana kişisel bir soru sormasına şaşırmıştım o yüzden sessiz kaldım.

"Meral ile Sinan neredeler peki?" diye sordu kaşları çatılmış bir şekilde. Anlaşılan bir aksilik çıkacak olması onu sinirlendiriyordu.

"Soyunma odasındalar. Yağız'a ulaşmaya çalışıyorlar." Ellerimi birbirine kenetledim ve topuklu ayakkabılarımın üzerinde sallandım. Sonra içimi kemiren o soruyu sordum. "Gelmezse ne olacak?"

Bakışlarını kaçırdı ve çenesini gergin bir şekilde oynatarak sessiz bir şekilde çok şey anlattı. Benimki de soruydu. Yağız gelmezse ne olacaktı? Tabikii dans falan olmayacaktı. Partner olmadan nasıl dans olabilirdi ki?

"Biraz daha vakit var o yüzden bekleyelim,"dedim kısık bir sesle.

Devrim konuşmadı ve ellerini ceplerine sokarak benimle birlikte sahne arkasında durmaya devam etti. Onu neredeyse birkaç gündür görmüyordum ve en son Galip'e aldığı hediye için mesajlaşmıştık. Onunla mesajlaşmak garip bir duyguydu.

Ve bütün bunların gerisinde hala en merak ettiğim şey güldüğünde yanağında belirecek olan gamzesiydi. Rüyanın etkisinden hala çıkamamıştım ve onun bana gülümsediği anın zihnimden silinip gitmemesi için sürekli gülümsemesini düşünüyor, hafızamda canlı tutmaya çalışıyordum.

Şu anda gözümü yanağına dikmiş görünmeyen gamzeyi hayal etmeye çalışıyordum. Duruşu, etrafına yaydığı elektrik o kadar gericiydi ki, onun gülümsemesini bile hayal etmek zordu.

Sessizlik yine beni germeye başlıyordu. O yüzden yanında durmaktansa ailemin yanına gitmeyi tercih ederek harekete geçtim. Hiçbir şey söylemeden yanından ayrıldım ve arkama bile bakmadan salona çıktım. Ailemin olduğu masaya doğru ilerlerken, onun yanındayken bedenimi saran gerginliğin yavaş yavaş beni terkettiğini hissederek rahatladım.

Gösteride birkaç gün içinde köklü değişiklikler yapılmıştı. Aileme doğru ilerlerken yuvarlak masaların etrafında toplanan insanları süzdüm. Zahide bana sahnede birkaç gösterinin daha sergileneceğini söylemişti ancak şimdi yalnızca tango ve salsa ekibi sahnede olacaktı.

İnsanların arasından geçerken kaşlarımı çatarak bu değişikliğin nedeninin ne olabileceğini düşündüm.Eğer Yağız zamanında yetişmezse sadece salsa dansı gösterilmiş olacaktı.

Bu gece için uzun bir hazırlık aşamasının olduğunu biliyordum. Devrim'in neden son anda fikrini değiştirdiğini merak ediyordum. Neden gösteriler ikiye indirilmişti?

"Ah Gamze! Çok güzel görünüyorsun kızım."

Annemin neşeli sesine gülümsedim ve ona doğru yürüyüp yanaklarından öptüm. "Teşekkür ederim anne. Sen de çok güzel görünüyorsun." Masada şöyle göz gezdirdim ve gelinlerimizi süzdüm. "Hepiniz çok güzel olmuşsunuz kızlar."

Zeynep, Leyla ve Mine utangaç bir şekilde gülümsediler. Kardeşlerime döndüm ve bir kez daha onlara bakarken içimden akıp giden gurura engel olamadım. Hepsi birbirinden yakışıklıydı ve sadece yakışıklı olmakla kalmıyorlar, aynı zamanda iyi bir insan olmak için çaba harcıyorlardı. Hepsi kendi alanında başarılı bir insandı. Mükemmel bir aileye sahiplerdi ve hayatlarının aşklarını bularak onları asla bırakmamışlardı.

Sırasıyla Demir, Güney ayağa kalkarak kollarını açtı. İlk önce Demir'e sarıldım. Benden küçük olmalarına rağmen kendimi onların yanında küçücük hissediyordum. Sıkı kollarını etrafıma doladı. Dudaklarını şakağıma değdirdi. Huzurla iç çektim.

"Seni dans ederken görmek bizi sabırsızlandırıyor abla." Geri çekilerek elimle göğsüne vurdum.

"Sen geç dalganı bakalım."

"Dalga geçmiyorum,"dedi gülümseyerek. "Çok ciddiyim."

Gözlerimi devirerek Güney'e yöneldim ve ona sarıldım. Bir başka huzur hissi bedenimi sararken gözlerimi kapattım ve kokusunu içime çektim. Ayrıldığımızda ciddi bir ifade ile bana baktığını fark ettim. "İyi misin abla?"

"İyiyim kardeşim," topuklu ayakkabılarımın üzerinde yükselip onu yanağından öptüm.

Sonra tek tek kızların yanaklarından öptüm ve en sonunda babama yöneldim. Gözlerinde ışıl ışıl bir gülümsemeyle kolunu uzattığında sevgiyle ona sokuldum ve dudaklarımı yanağına bastırarak sesli bir öpücük aldım. Onu o kadar çok seviyordum ki.

"İşte benim kızım,"diye fısıldadı ve alnımdan öptü.

"Nasılsın baba?" diye sordum ona endişe ile bakarak.

"İyiyim. Annen bana çok iyi bakıyor. Tek şikayetim kızımı yeteri kadar görememek."

Çok büyük bir suçluluk hissederek iç çektim. "Baba biliyorsun ben-"

Elini sallayarak beni susturdu. "Biliyorum. Yoğunsun." Sesini biraz yükselterek ekledi. "Kış gelmeden ailemle şöyle güzel bir piknik yapmak istiyorum. Herkes işlerini ayarlasın ve bu hafta sonu birlikte bir yerlere gidelim."

Masadan onaylama mırıltıları çıkınca gülümsedim. Kimse babama itiraz etmezdi, zaten hepimiz birlikte vakit geçirmeye ihtiyaç duyuyorduk. Şu sıralar hepimiz yoğunduk. Ara biraz açılınca mutlaka bir araya gelmenin bir yolunu bulurduk.

"O zaman bu hafta sonu ablam muzlu pastasından yapsın," dedim ablam Aslı'ya bakarak. Onun muzlu pastası bizim evde meşhurdu ve aynısından yapmayı denesem de asla ablamın yaptığı pasta kadar lezzetli bir çalışma çıkaramıyordum ortaya.

Ablam, "Ov."dedi. "Büyük görev bana verildi. O zaman mangallar da Mehmet'ten."

Mehmet onun masanın üzerinde duran elini tuttu ve dudaklarına götürüp öptü. Masadakiler topluca iç çekti. Buna ben de dahildi. Ablamla Mehmet ağabey, birbirlerini çok seviyordu. Onlar çocukluk arkadaşıydı ve birbirlerini yıllarca habersiz sevmişlerdi. Sonunda onların aşkı ortaya çıktığında ise büyük bir düğün yapılmıştı. Ve çok mutlulardı. Onların aşkı beni çok etkiliyordu.

Efe mırıldanarak, "Zeynep de o kurabiyelerinden yapacak."diye duyurdu.

Hemen yanında oturan Zeynep, "Bunu ben mi söyledim?" diye konuştu ancak gülümsüyordu. İkizimin, Zeynep'in kurabiyesine bayılıyordu. İkisinin birlikte zaman geçirdiği ilk anlar gözümün önüne geldi. Efe bir keresinde Zeynep bizdeyken dışarıda basketbol oynamıştı. Zeynep o sırada kendini mahcup hissederek biz hazırlık yaparken o da yardım etmek istemiş ve kurabiye yapmayı teklif etmişti ve yapmıştı da. Çok güzel kokmuştu. Tadı da çok güzeldi. Dolayısıyla zavallı kardeşim daha gönlünü o anda Zeynep'e kaptırmıştı. Eksilerin anısıyla yüzümde büyük bir gülümseme belirdi.

"Neye gülüyorsun?" diye sordu Leyla.

Efe bana baktı ve gözlerini kıstı. "Kesinlikle bana. Biliyorum."

İşte. Yine ikizler arası telepati yöntemini kullanıyordu. Ne düşündüğümü anında anlayabiliyordu. Bu tür bir yakınlığı paylaşmak inanılmaz keyifliydi.

"Bu kurabiyeyi ilk kez yediğindeki halin gözümün önüne geldi de." derken sırıtıyordum.

Efe talı bir şekilde homurdandı. Otuz küsur yaşına gelmiş olmamız önemli değildi, insanlar içinde olduğumuz için şu an yanına gidip yanaklarını sıkmıyordum. Yoksa asla affetmezdim.

"Eee gösteri ne zaman?" diye sordu Mine.

Yüzümü buruşturdum. Kollarımı babamın omuzlarına koymuştum. O da ellerimi tutmuş sıkıyordu. "En son beni izleyeceksiniz ama partnerim hala gelmedi."

"Partnerin Devrim değil miydi?" diye sordu hiçbir şeyden haberi olmayan küçük kardeşim Güney. "Az önce masamıza gelip bizimle konuştu."

"Sizinle konuştu mu?" diye sordum. Bunu nasıl kaçırmıştım?

"Evet, kısa bir sohbet ettik." Babam elimi sıktı. "İyi bir adam."

Tehlikeli konular, diye düşündüm ve Güney'e döndüm. "Devrim Bey dans etmekten vazgeçti ve çekildi. Yağız isimli bir adamla dans edeceğim. Eğer zamanında yetişebilirse tabikii."

"Aramadın mı?"

"Aradım ancak ona ulaşamıyorum. Açık arttırma bitmeden yetişse bari."

"Merak etme kızım. Her şey olacağına varır. Sen tek başına da çok güzel dans edebilirsin." Babam bir kez daha elimi sıktı ve öptü.

"Ah baba, teşekkür ederim. Ama zaten gösteriden birçok hazırlık geri çekildi. Nedenini anlayamadım. Aslında bu akşam tango ve salsa dansları dışında birkaç gösteri daha olacak diye biliyordum ama artık olmayacak. Salsa, açık arttırma ve tango. Gece böyle sürecek."

"Bence bu yeterince vakit alacaktır zaten,"diye yorum yaptı annem. "Zamanın yetmeyeceğini düşünmüş olmalı ki diğer gösteriler iptal edilmiş."

"Ama Devrim'in asistanı bana bu gösterinin insanları eğlendirmek ve keyifli vakit geçirmelerini sağlamak için organize edildiğini söylemişti. Bu durumda insanların keyifli vakit geçirmelerini istemiyorlar mı?" Alayla güldüm.

"Aslında," diyerek sert bir söz arkamdan geldi. İrkildim. "...burada insanların gösteriden keyif almalarını en çok önemseyen kişi benim. Ama annenizin de dediği gibi bu akşam için yeterli zaman olmadığını fark ettim. Daha önce öngördüğümüz şekilde gerçekleşmeyeceğini anlayınca da asistanım ile birlikte bazı gösterileri çıkarmak zorunda kaldık Gamze Hanım."

Sonra sesin sahibi hemen yanımda belirdi ve bana kısa bir bakış atıp, gözlerini ailemin üzerinde gezdirdi. "Keyifli vakit geçiriyorsunuzdur umarım?"

Annem gülümseyerek, "Evet. Çok iyi vakit geçiriyoruz." diye cevap verdi. "Oteliniz çok güzel. Burada olmak da öyle."

"O memnuniyet bana ait hanımefendi," Devrim kibarca başını eğdi.

Hiçbir şey beni onun kibarlığı kadar şaşırtamazdı.

"Gamze az önce danstan çekildiğinizi söyledi,"diye araya girdi ikizim. Ona gözlerimle sayısız tehdit savurdum. İkiz telepati yöntemi ile de hepsini anladığını biliyordum ancak beni görmezden geldi. "Nedenini merak ettik? İtiraf etmeliyiz ki buradaki çoğu insan gibi bu gösteriyi merakla bekliyorduk."

Ah. Beni utandırmıştı. Neden onu beşikte yeteri kadar tekmelememiştim ki?

Devrim boğazını temizledi. "Provalara ayıracak pek vaktim yoktu. Aslında bu işi profesyonel bir dansçının yapması daha doğruymuş gibi geldi."

Hah! Palavra anlatıyordu. Açık açık benden kaçtığını söyleyemiyordu.

"Gamze de profesyonel değil,"diye hatırlattı Efe.

Güney araya girdi. "Ama dans dersleri aldı. Sizin de böyle bir tecrübeniz var mı?"

Devrim boğazını temizledi. "Hayır yok. İşte bu yüzden geri çekildiğimi kabul ediyorum." Bir kez daha boğazını temizledi. Sanırım gergindi. Neden? Ailemle konuştuğu için mi?

"Gamze'nin söylediğine göre dans partnerine ulaşamıyormuş. Eğer zamanında yetişemezse dans iptal mi olacak?"

Ailem işte bunun için vardı. Aklımdaki bütün soruları ona sormak için. Ve içten içe de bunu biliyor olmalıydılar.

Devrim soruyu soran ablama baktı. "Henüz iptal edilme gibi bir durum yok. Yağız Bey'in gelmesini bekleyeceğiz."

"Ama gelmezse iptal edilecek. Çünkü provalara katılan kişi Yağız idi." Dayanamayarak başımı ona çevirdim ve tam gözlerinin içine baktım.

Bir kez daha boğazını temizledi. Ve hiçbir şey söylemedi.

Bir dakika kadar sonra birisi ona adıyla seslendi ve o da izin isteyerek yanımızdan ayrıldı. Aman ne güzel!

"Sinir bozucu alçak,"diye tısladım öfke içinde.

Babam, "Şşşt," diyerek beni tatlı bir şekilde azarladı. "Nazik bir hanımefendi olmak en güzelidir güzelim."

"Ama baba,"diye itiraz ettim. "...bu adam benim nazikliğimi hak etmiyor."

"Yine de nazik ol." Elimi öptü.

Ayağımı inatçı bir şekilde yere vurmamak için kendimi zor tutuyordum.

"Gösteri boyunca yanımızda mı oturacaksın?" diye sordu Güney.

Bana ayrılan sandalyeye oturdum. "Evet. Bir sorun olursa beni bulurlar nasıl olsa."

*

Salsa dansı muhteşemdi. Çift şahane bir uyum içinde dans etmişlerdi ve kalabalıktan hoş sesler çıktığına göre onlar da beğenmiş olmalıydı. Açık arttırma ilk önce tasarım elbiselerinden olan beyaz, cüretkar bir elbise ile başladı.

Kadınlar o elbiseyi almak için adeta yarıştı.

Ve elbise ederinden çok fazla bir paraya sonunda birisine satıldı. Gerçekten de güzel bir satış olmuştu. Bu açık arttırmaya ben de iki tane bu yaz kreasyonlarımdan ayırdığım elbise vermiştim. Umarım beğenilir ve alınırdı.

Açık arttırma devam etti. Ünlü yerel bir ressamın yaptığı figür tablosu yirmi bin dolara alıcı buldu. Bana göre sadece bir resimdi ancak tablodan çok iyi anlayan kişiler için bir şaheser olmalıydı.

Gece beklenildiğinden daha karlı gidiyor olmalıydı çünkü Devrim'in asistanı Zahide'nin heyecanlı bir şekilde not aldığını oturduğum yerden görebiliyordum.

Devrim ise ablası ile birlikte bizden biraz ileride, tamamen önümüzdeki bir masada yakın dostları olduğunu düşündüğüm birkaç kişiyle oturuyordu. Armağan ile konuşmuştuk ancak şu an onun ortamdan sıkılmış bir şekilde öylece oturduğunu görmek içime dokundu. Ayağa kalkıp ona doğru ilerledim ve Devrim'in bakışlarından kaçınarak Armağan'ın kulağına eğilip onu bizim masaya davet ettim.

Çok sevindi. Birlikte döndük ve onu tek tek ailemin bireyleri ile tanıştırdım.

Bizim masa daima coşkulu olurdu o yüzden Armağan mutlu bir şekilde yanımda durdu ve sohbetlerimize katıldı.

Hatta arada sırada baş başa vererek dedikodu bile yaptık. Gecenin rüküşü ve süper modeli hakkında uzun uzadıya konuşurken birkaç tablo daha alıcısını buldu.

"Yağız'dan hala haber yok mu?" diye sordu sonra.

Başımı iki yana salladım. "Onu bulmaya gitmeli miyim?" Tereddüt içinde dudaklarımı ısırdım. "Bu dansın olmasını istiyordum eğer o gelmezse dans falan olmayacak."

Yüz ifadesi sertleşti ve bakışları kardeşinin olduğu masaya yöneldi. "Benim aptal kardeşim korkaklık edip geri çekilmeseydi şu an böyle bir problemimiz olmazdı."

"Korkaklık mı?" diye sordum şaşırarak.

"Evet korkaklık," derken bakışlarını bana çevirdi. "Bence o seninle vakit geçirmekten, seninle dans etmekten korktu. Bana söylemiyor bunu tabi. Ama ben anlayabiliyorum. Anlamak zor değil."

Bana da öyle geliyordu ama bir yanım da, çok güçlü olan yanımdı bu, onun sadece karmaşanın içine karışmak istemediği için geri çekildiğini söylüyordu. Tamamen benden uzak durma kararı almıştı çünkü ben onu kışkırtmıştım. Ve adam bu tür şeylere ayıracak vaktinin olmadığını birçok kez söylemişti. Belki benden korktuğu için değil, uğraşmak istemediği için kaçıyordu. Eğer öyleyse bu benim için utanç verici bir durum olurdu.

"Ama Armağan-"

"Hah! Yağız geldi!" diye konuştu.

Büyük bir rahatlama duyarak başımı salonun girişine çevirdiğimde işte, Yağız orada duruyordu. Üzerinde bir takım elbise vardı ve gözleri salonu tarıyordu.

"Onun yanına gitmeliyim." diyerek ayağa kalktım. Yağız'ın bakışları beni buldu. Ve hızlı adımlarla bana doğru gelmeye başladı.

Bugün onunla öpüşecek olmam midemde gergin düğümlerin oluşmasına neden oluyordu. Bu dansın bir parçası olacaktı. Dans bittiğinde Yağız beni geriye doğru yatırıp, kaldıracak ve göz göze geldiğimiz kısa bir andan sonra da dudaklarıma küçük bir öpücük konduracaktı. Bunu provalarda yapmamış, gösteriye bırakmıştık. Ancak bunun bir sorun teşkil etmeyeceğini söylememe rağmen Yağız'a güvenemiyordum. Sanki benden küçük bir ışık bekliyordu. Ona izin verdiğim anda benimle bir ilişki yaşamak için bana sorular sormaya başlayacaktı.

Bu benim hiç istemediğim bir şeydi. Ne kadar yakışıklı olursa olsun, ondan o anlamda hoşlanamıyordum.

"Nerede kaldın?" diye sordum orta yolda buluştuğumuzda.

"Trafik vardı Gamze. Çok özür dilerim. Yetişebildim sonunda."

"Evet, sonunda," diye geveledim. "Açık arttırma biraz daha sürecek. Oturup dinlen istersen." Birlikte boş bir masaya geçtik.

"Annem rahatsızlanmıştı," dedi benim oturmam için sandalyemi çekerken. "Bu arada çok güzel görünüyorsun."

İltifatını görmezden gelerek, "Annen mi rahatsızlanmıştı?" diye sordum. "Neden? Neyi varmış?"

"Bilmiyorum. Gıda zehirlenmesi olabilir. Bu akşam balık yedik.. ama gıda zehirlenmesi olsaydı, sence ben de rahatsızlanmaz mıydım? Kendimi oldukça iyi hissediyorum."

Bu akşam balık yemiş birisiyle küçücük de olsa bir öpücüğü paylaşacak olmam beni iğrendirdi. Balıkla aram pek iyi değildi.

"Emin misin?" diye sordum endişe içinde. "Bir doktora muayene olsan iyi olurdu belki."

"Zaman yok," dedi. "Geldim işte. İyiyim de. Ee nasıl? Heyecanlı mısın?"

"Çok," diye itiraf ettim. "Aynı zamanda gerginim de. Nasıl olacak bilmiyorum."

"Bana inan," diyerek elini masanın üzerinden uzattı ve elimi tuttu. "...sahneyi ateşe vereceğiz."

Elimi geri çekerken dudaklarıma zorlukla bir gülümseme yerleştirdim ve başımı çevirip Devrim'in olduğu yere baktım. Onun bizi izlediğini görünce gözlerimi kırpıştırarak açtım şaşkınlıkla bakışlarımı hemen geri çektim.

Bu gece bir an önce bitseydi, ben de rahat edecektim.

Böylelikle Devrim Kuzgun ile bağlantım kalmayacaktı.

Onu artık sık sık görmeyecektim.

Ne olaydı ama!
Daha yeni Daha eski

İletişim Formu