Peri ve Kuzgun - 18. Bölüm


Bölüm 18 : Kızgın Kadın

Ünlü filozof İhering, adalet hakkında şu gerçeği söylemişti:"Adaletin hedef ve gayesi eşitliği sağlamaktır."

Oysa Devrim o eşitliğin sağlandığını hissetmiyordu. Yıllar önce öldürülen anne babasının katili şu an hala dışarıda bir yerde Devrim'den saklanıyordu. Genç adam çoğu zaman onu kendisi bulmayı yeğlerdi. Abdal denilen adamın canını almayı her şeyden çok istiyordu fakat çoğu zamanda İhering'in sözlerini düşünür ve kendini sorgulamaya başlardı. Eğer onu adalete teslim ederse mutlu olur muydu?

Adalet gerçekten de eşitliği sağlar mıydı?

O adamın ölmesini her şeyden çok istediği için çoğu zaman bu sorguyu anlamsız bir şekilde yarıda keser ve yeniden öfkeyle dolardı. Ama bu akşam tam tersine sakindi. Bu sakinliğin nereden geldiğini kendisi de bilmiyordu.

Onun izini sürebileceği bir yerdeydi.

Bir yeraltı dünyasına ait, gizli, son derece gizli yapılan toplantılardan birinde. On sekiz kişilik yuvarlak masanın etrafında toplanan insanlar kadar Devrim de önemliydi. Çoğu zaman bu toplantıda olmayı istemezdi ama Çakal'ın temsil ettiği bir yeraltı dünyası vardı. Temsilen orada olsa da, onun yardımına ihtiyaçları olan adamlara baktı. Koltuğu Çakal'dan devraldığında geriye kalan on yedi kişi bu durumdan hiç memnun olmamıştı ama bir anlaşma yapılmıştı ve geriye dönüş yoktu.

Devrim kendisi gibi başarılı iş adamlarının da olduğu masada iğrenerek oturuyordu. Asla pis işlerle ilgilenmiyordu ama bu aynı zamanda milyarderlerin de toplantısıydı ve çoğu zaman yatırımlar konusunda birbirlerinden destek alırlardı.

Oteller işini bu kadar ilerletmesi, ona rahatça hareket edebilecek alanı sunan birkaç insan sayesindeydi. Bir otel yeri almak öyle kolay değildi.

Parmaklarını sıkarak bu haftanın konusuna güçlükle odaklanmaya çalıştı. Yeni bir tatil köyünün alımı hakkında konuşuyorlardı. Tatil köyünü oluşturacak kişi diğerlerinden fikir ve destek bekliyordu. Aslında istediği şey bir reklamdı. Geriye kalan on yedi kişinin kendi alanlarında yaptığı en küçük bir reklam bile çok işe yarayacaktı. Kulaktan kulağa iyice yayılan bu tatil köyü projesi böylelikle büyük bir ivme kazanacak ve kısa zamanda öngörülenden daha başarılı bir çalışma haline gelecek ve sahibine milyon dolarlar kazandıracaktı.

Devrim, Çakal'ın bu adamlar sayesinde Kuzgun adını büyüttüğünü biliyordu.

O yüzden de adamın tatil köyü projesine destek vermesi gerekiyordu.

Ancak bu akşam aklı başka yerdeydi.

Olması gerektiği gibi provada değildi, bu saatten sonra da olması gerekmiyordu zaten ama yine de doğru yapıp yapmadığı sorusu onu düşündürüyordu.

Ablası ve asistanı Zahide, Devrim'in aldığı bu karardan hiç memnun olmamıştı. Ay sonunda yapılacak olan büyük açılış partisinde herkes Devrim'in dansını izlemek için meraklıydı, en azından Devrim'e söylenen buydu ve itiraf etmek gerekir ise birkaç iş adamı bu konuda ona özellikle doğru olup olmadığını sormuş Devrim de istemeye istemeye doğru olduğunu söylemişti.

Ancak şu an prova için Meral ve Gamze ile buluşmuş değildi. Gamze'yi son gördüğünde odadan içeriye girmiş ve onu görmezden gelmişti.

Devrim açıkçası şaşırmıştı çünkü o mücadele etmeyi seven bir kadına benziyordu. Gelip kendisine hesap soracağını düşünmüş bunun için hazırlıklı olmayı bile akıl etmişti ama Gamze kendisinden beklenilenin aksine sanki bu gelişme çok önemli değilmiş gibi ona bir böcek gibi bakmış ve sonra da kapıyı yüzüne bakmadan kapatarak içeriye girmişti.

Devrim için sorun yoktu.

Kadının anladığı dilden konuşmaya çalışıyordu.

Bir önceki gece onun kendisine söylediği sözler aklından çıkmıyordu. Onunla uğraşacağını söylemişti. Ondan korkması gerektiğini söylemişti ve Devrim'den sanki bunlar çok normalmiş gibi davranmasını bekleyemezdi. Birbirlerini tanımıyorlardı bile.

Arkadaş bile değillerdi ki Devrim insanlara arkadaş gözüyle bakmayı pek doğru bulmuyordu. Hepsi birer araç ya da amaçtı.

Gamze de bir araçtı.

Gösteri sonunda toplanacak olan bağışların kimsesiz ve bakıma muhtaç çocuklara gitmesi için bir araç.

Ancak Gamze hala bir araç iken, Devrim onunla dans etmekten geri çekilmişti. Çünkü gerekli mesafenin koyulması gerektiğini düşünüyordu. Ancak aklını kurcalayan doğru ya da doğru değil düşüncesi yüzünden rahatsızdı. Doğruydu çünkü kadın böyle bir hamleyi hak ediyordu, doğru değildi çünkü çocuklar için yapılan bir dans olacaktı. Bir amacı olacaktı. Geri çekilerek doğru mu yapmıştı?

Ve bir yanı artık bunun üzerine düşünmenin aptalca olduğu konusunda onu uyarıyordu çünkü kararını çoktan vermiş ve asistanından işinde iyi olan bir dansçı bulmasını istemişti. Zahide ona Yağız isminde bir adam getirmişti. Devrim onun iyi bir dansçı olacağını tahmin ediyordu çünkü adam hemen hemen kendi kalıbında birisiydi.

En azından Gamze'nin yeni partneri iyi bir dansçıydı. O yönden yokluğunu telafi etmiş sayılırdı. Ne de olsa Devrim bir dansçı değildi. Gamze de değildi fakat o eğitimini almıştı. Üstelik bir kadının eğitimli olmasına da gerek yoktu çünkü dansı erkek yönlendiriyordu. Elbette kadının da ona uyumlu olması gerekirdi ancak burada kilit nokta erkekti.

Ve o erkek Devrim değildi.

Sonunda!

Provalar başladığından beri bu işten sıkılmaya başlamıştı. En başta bunu kabul etmekten hiç hoşlanmamıştı ama şimdi geriye dönüp baktığında bunu çocuklar için değil ablasının ısrarları için kabul ettiğini görüyordu. Ablası dansı bıraktığını Zahide'den öğrenmiş olmalı ki onu aramak yerine ofise gelmişti.

Devrim, Gamze'nin tepkisi yüzünden düşünceli bir halde ofisinde otururken Armağan odaya girmiş ve girer girmez ona neden böyle bir şey yaptığını sorarak kardeşini köşeye sıkıştırmaya çalışmıştı.

Devrim çocuk değildi. Kolayca yönlendirilip kolayca kandırılmazdı. Bunu ablasının da anlaması gerekiyordu ve küçük bir tartışma yaşadıktan sonra onu ofiste bırakıp toplantıya gelerek sorunlardan kısa bir an için kaçmayı düşündü.

Toplantı bitmek üzereydi.

Genç adamın tek istediği eve gidip biraz uyumaktı ama gitmeden önce şirkete uğrayıp çantasını ve ilgilendiği son işle ilgili dosyaları almalıydı. Bıkkın bir ifadeyle kolundaki saate baktı. 21:54.

Provada bitmiş olmalıydı. Acaba bir sorun çıkmış mıydı?

Çıkmamasını umdu çünkü bir de onunla uğraşacak hali yoktu.

Toplantının bitmesine daha on beş dakika vardı ancak sandalyesini hafifçe geriye itip ayağa kalkarak masadakilerin dikkatinin kendisine çevrilmesine neden oldu. Adamlara kısa bir baş selamı verdi.

"Ben erken ayrılmak zorundayım beyler. İyi akşamlar diliyorum." Herkesi yeniden selamladı ve kısa bir uğurlama gürültüsü oluştu. Devrim ceketini alıp çıkıyordu ki arkasından birisi, "Devrim bir saniye bekler misin?" diye sordu.

Devrim arkasını döndü ve ona doğru gelen adamı bekledi. Bu adam tıpkı otomobil sektöründe iş yapan birisiydi ve yakında yerli bir ürün ortaya çıkaracakları için heyecanlıydı da. Devrim onun kendisini neden durdurduğunu merak ederek bekledi.

"Seninle beş dakika konuşmak istiyordum,"dedi adam. Ağzı sigara kokuyordu ve Devrim bu koku karşısında yüzünü buruşturmamak için kendisini zor tuttu. Bu farklı bir koku gibiydi.

"Konuşalım Sedat."

Adam başıyla dışarıyı işaret etti ve birlikte odadan çıktılar.

Toplantı bu akşam ki ev sahibi milyarder Dinçer Alptekin'in evinde yapılıyordu. Adam 39 yaşında emlak imparatorunun sahibiydi. Yakışıklı, bekar ve çapkın olarak ün salmış bir adamdı. Yaşını göstermediği için de çoğu kadın onu otuzlarının başında zannederdi ancak gizlilik cemiyetinin altın bir kuralı da, masanın etrafını dolduran on sekiz kişinin de temel özelliklerinin biliniyor olmasıydı. Devrim adamın melez olduğunu -annesi Avrupalı babası ise Türk- olduğunu, otuz dokuz yaşında olduğunu, emlak sektöründe çok iyi bir yeri olduğunu, evini, iş yerlerini ve kısa da olsa özel yaşantısına dair her şeyi biliyordu.

Adam 1.95 boyunda, sarıya çalan kahverengi saçlı, yeşil gözlü ve kadınların yakışıklı olduğunu düşündüğü bir yüze sahipti. Devrim sadece onun değil, orada oturan herkesin kendince tehlikeli olan yönlerini bilirdi. Özenle düzenlenmiş ve büyük bir gizlilikle kuşanmış bölmeli kapıların arasından geçerek normal bir otel odasına ulaştıklarında Sedat sesini alçalttı ve konuşmaya başladı. "Dinçer'den bir mekan satın aldım. Ona senin bir bakmanı istiyorum."

Devrim kaşlarını çattı. "Nasıl bir mekan bu?"

Adam omuz silkti. "Tarihi bir yapısı var, mekan sahibi o binanın tarihi olmadığını sadece önceki mimarın bir tasarımı olduğunu söyledi. Ancak ben bina ile ilgilenmiyorum. Binayı yıktırıp yerine büyük bir alışveriş merkezi kurdurmayı düşünüyorum. Bu konuda senin de fikrini almak isterim çünkü otelini kurarken mükemmel bir ortam arayışın var. Sence alışveriş merkezini açtığımda yeteri kadar müşteri çeker miyim?"

Devrim, ağzının ucuna kadar gelen sözleri yutarak adamı dinledi. En iyi emlak şirketinin sahibi Dinçer'den bir bina satın almıştı ve bu soruyu ona sorabilecekken Devrim'den fikir istiyordu.

"Bunu Dinçer'e elbetteki sordum ama biliyorsun o sadece emlak kralı. Bana alışveriş merkezini oraya kurmamın pek doğru olmayacağını çünkü etrafta zaten bir sürü alışveriş merkezinin olduğunu söyledi. Ancak yine de aklımda başka bir seçenek yok gibi. Çünkü-"

"Neden Dinçer'in öğüdünü dinlemiyorsun?" diye önerdi Devrim. "O sadece bir emlakçı değildir biliyorsun, emlak sektöründe bu kadar iyi olmasının nedeni, alıp sattığı mekanların iyi işlenebilir olmasını öncesinden öngörmesidir. Senin yerinde olsam onun söylediklerini dinlerdim."

Sedat yüzünü buruşturarak, "O zaman boşuna mı aldım yani o mekanı?" diye sızlandı. "Çok iyi bir bina. Yalnızca biraz tadilattan geçmesi gerekecek o kadar. Muhtemelen mekanı ben almasaydım onu alacak olan kadın orayı pembeye çevirecekti. Düşünebiliyor musun, mekanın ruhunu emecekti. O yüzden orayı aldığıma memnunum ama onunla bir şey yapamayacak olmak insanı sinirlendiriyor."

Devrim kaşlarını çattı. "Mekanı neden aldın?" diye sordu.

Sedat gözlerini kırpıştırarak, "Tabikii işletmek için."diye cevap verdi. "Bana göre mekan çok iyi bir yerde. Birçok müşteriyi çekebilecek bir konumda. Alışveriş merkezi açarım diye düşünmüştüm. Tabi bina bunun için küçük ancak onu yıktığımda kapladığı alan büyüyeceğinden alışveriş merkezi için mükemmel bir alan olacak." Durdu ve düşünceli bir şekilde ekledi. "Tabi alışveriş merkezi kurarsam."

Devrim bu sohbetten sıkıldığını hissetti ve birlikte yürürlerken onun kendisini daha fazla tutmamasını umdu. "Orayı kiralayabilirsin."

"Kime?" diye sordu Sedat.

Devrim, "Sen almadan önce orayı kiralamak isteyen kadına? Ya da satın alacak mı demiştin?" diye önerdi.

"Satın alacak,"diye konuştu Sedat. Düşünceli gibiydi. "Kadın aslında önce kiralamış, depozito ödemiş ve sonra da satın alma gibi bir ihtimalinin olduğundan söz etmiş ancak mekan sahibine kesin dönüş yapmadığı için de mekan sahibi ona güvenmeyip mekanı bana bıraktı."

Devrim bu tür şeyleri hiç sevmezdi. "Kadının geri dönüş yapmasını bekleyememiş mi?" diye sormaktan kendini alamadı. Her zaman alacağı bir mekanın daha kendinden önce taliplisi olup olmadığını araştırır eğer var ise onunla uzlaşmaya çalışır olmazsa da vazgeçerdi.

Birinin hakkını yememek onun dikkat ettiği en önemli ilkelerden birisiydi.

"Kadın kiralamak istiyormuş aslında, mekan sahibinin de acilen nakite ihtiyacı vardı. Aslında mekan otel açmak için çok uygun. Bunu bir düşünür müsün?"

Devrim içinde hiç hoş olmayan bir rahatsızlık duymaya başladığını hissetti. "Kadın orayı ne için istiyormuş?"

"Sanırım modacıymış. Bir moda evi açmak istiyormuş ve- her neyse canım. Bunun ne önemi var? O kadına mekanı kiralamak istemem çünkü muhtemelen bina ile ilgili çok farklı fikirleri var. Ben binayı yıkmaktan yanayım."

Devrim'in içindeki rahatsızlık kendini göstermeye başladı ve adama, "Eğer o bina ile ilgili bir şey yapamıyorsan,"diye konuştu. "....kadına kirala gitsin."

O kadının büyük ihtimalle Gamze olduğunu düşünüyordu çünkü Gamze ona bir keresinde yeni bir mekan baktıklarını, egzotik tarihi bir havası olan bir bina istediğini söylemişti.

Sedat'ın aldığı mekan ise tam da Gamze'nin isteyebileceği bir mekana benziyordu. Ve düşününce Gamze, mekan sahibine babası rahatsızlandığı için geri dönüş yapamamış olabilirdi. Yüzünü buruşturarak Sedat'a baktı.

"Aslında o binayı satmayı düşünüyorum,"diye mırıldandı Sedat. "Bu durumda hiçbir şey yapamayacağım gibi görünüyor. Boşuna almış oldum. Dinçer'e söyleyeceğim, onu satışa çıkarmak istiyorum. Belki kadın alır, onunla bir konuşurum."

Devrim başını sallayarak onu onayladı. "Eğer o almazsa, bana gel. Ben alırım."

Bunu neden söylediğini bile bilmiyordu ama söylemişti.

Sedat bir kez daha gözlerini kırpıştırarak ona baktı. "Sen ciddi misin? O zaman hemen sana satabilirim. Aldığım fiyata verebilirim sana."

Devrim başını iki yana salladı. "Önce o kadına git Sedat." Yüzünü buruşturdu ve soğuk bir sesle ekledi. "Ona da aldığın fiyata satmanı istiyorum."

"Tabi kadın alırsa,"diye alayla güldü Sedat. "Kiralamaya gücü yetiyormuş ancak sanırım."

Devrim öyle olduğunu düşünmüyordu. Gamze alamayacak durumdaysa bile ailesi o binayı alabilecek durumdaydı. İkizi ünlü bir basketbolcuydu, babası ve diğer kardeşleri de kendi alanlarında birer iş adamıydılar ve hepsi de zengin insanlardı. Gamze'ye yardım ederlerdi.

"Alacaktır." derken buldu kendini ve boğazını temizleyerek ekledi. "Sonra görüşürüz o halde? Benim otele dönmem gerekiyor."

Sedat onu arabasına kadar geçirdi ve Devrim arabaya binip oradan uzaklaşırken bir kez daha aklına sızan Gamze'den dolayı kaşlarını çattı. Kadın mekan arayışındaydı ve iş dünyası acımasızlıklarla doluydu.

Acaba ödediği depozitoyu ona geri vermişler miydi?

Sedat'ın doğru olanı yapmasını umdu. Doğru olan da o mekanı daha önce keşfeden Gamze'nin o mekana sahip olmasıydı.

Genç adam derin bir nefes aldı ve ağrıyan başını eliyle ovalayarak otelin sadece ona ait olan yerine giriş yapıp arabasını park etti. Ağır adımlarla otelin asansörüne binerken saatin 22:35 olduğunu fark etti. İnsanlar bu saatte büyük ihtimalle odasındaydı ya da otelin hizmet veren barına inmiş vakit geçiriyor olmalıydılar. Devrim ofis katına çıkarken kimseye denk gelmemek için kendine ait asansörü kullanıyordu.

Nihayet ofis katına geldiğinde kapılar kayarak açıldı ve genç adam boş ofis katına bir adım atıp doğrudan ofisine yürüdü. Prova yapmadan önce dosyalarını çekmecede bırakmıştı. Daha sonra gelip alacağını düşünerek de erkenden oradan ayrılmıştı.

Odaya girdi ve gördüğü manzara karşısında durakladı.

Ablası Armağan ve Gamze karşılıklı oturmuş gülümseyerek sohbet ediyorlardı. Önlerindeki sehpada her türlü çerez, yiyecek ve içecek vardı.

İki kadın da dönüp Devrim'e bakınca genç adam kaşlarını çattı. Ablası hiç bozuntuya vermeden, "Devrim?" diye sordu. "Burada ne yapıyorsun?"

Gamze ise hemen toparlanmaya başlamıştı. Onun telefonunu çantasına koyuşunu, üzerindeki ceketi sıkı sıkı sarışını ve hemen yanında duran bir çantanın ağzından taşan kıyafetleri içine ittirişini izledi.

"Ne oluyor burada?" demek istedi ancak sustu.

Ablası onun gizli sorusunu duymuş gibi başını salladı. "Gamze ile biraz laflıyorduk. Aşağıdaki gürültünün içinde olmaktansa burada sakin bir şekilde oturmak istedik. Senin için bir sorun var mı?"

Sorun çok, diye homurdandı Devrim içinden ancak sessiz bir şekilde ablasına dik dik bakmakla yetindi. Ona, Gamze'nin potansiyel bir gelin adayı olmadığını nasıl anlatabilirdi? Sadece onunla değil kimseyle evlenmeye niyeti olmadığı konusunda ablasını nasıl ikna edebilirdi? Ne olursa ablası onun peşini bırakırdı? Evlenirse mi?

Devrim bu fikrin aklını çelmesine kısa bir süre için izin verdi. Eğer birisiyle evlenirse ablası onunla uğraşmaktan vazgeçerdi. Ancak o evlilik sadece kağıt üzerinde bir evlilik olurdu. Böyle bir şey yapabilir miydi?

Genç adam sağlıksız düşüncelerinden başını iki yana sallayarak kurtuldu. Odaya girip kapıyı açık bıraktı ve doğrudan masasına yürüdü.

"Rahatsız olmayın,"dedi kuru bir sesle. Gamze'ye bakmamıştı bile. Kadının ona kızgın olduğunu tahmin ediyordu.

Masanın arkasına geçip kilitli çekmecesindeki dosyaları aldı. Çantasının içine koyarken de ablasının Gamze ile olan konuşmasını dinlememeye çalıştı.

"Kötü olmuş gerçekten. Bir yerin yaralanmadı değil mi?"

Devrim kaşlarını çatarak Gamze'ye kaçamak bir bakış attı.

Gamze gergin bir gülümsemeyle, "Bir şey olmadı." dedi. Sonra küçük bir kahkaha attı. "En azından gururum dışında zarar gören bir şey olmadı."

Devrim kendini, "Provada bir sorun mu çıktı?" diye sormaktan alamadı.

Gamze'nin bakışları kendisine çevrildi. Devrim eğer yanlış görmüyorsa o bakışlardan fırlayan hançerler kendisini hedef almıştı. Tahmin ettiği gibi Gamze ona kızgındı.

"Neden bir sorun olsun Devrim Bey?"

Sesindeki sinirli ton da duyulmayacak gibi değildi. Devrim sessiz kalmayı seçti ancak kadının cevap vermesini bekleyen kızgın gözlerine bakmak bunun akıllı bir seçim olmadığını anlamasını sağladı.

"Bahsettiğiniz şeyin provayla ilgisi olabileceğini düşündüm."

Ablası araya girerek, "Ah, hayır." dedi. "Gamze bugün yaşadığı bir olaydan söz ediyordu o kadar."

Devrim, "Peki." dedi.

Dosyalarını toplamaya döndü.

Armağan, "Sen neden bu saatte buradasın?" diye sordu. Az önce ona cevap vermemiş olması bir şey ifade etmiyordu, ablası sorusuna cevap alana kadar devam edecekti.

"Eşyalarımı almaya geldim." Son dosyayı da çantaya koydu ve ceketini de alarak odadan ayrılmak için harekete geçti.

"Bekle bir dakika Devrim. Ben de seninle geliyorum."

Devrim dişlerini sıkarak durdu. Ablasının kendisine ait bir arabası ve bir şoförü olduğunu biliyordu, bunu sırf kardeşini köşeye sıkıştırmak için yapıyor ve onunla geliyordu.

Devrim sabırsız bir şekilde durdu ve onların toparlanışını izledi. Gamze ayağa kalktığında üzerine giydiği ceketin iki yakası açıldı ve giydiği tango kıyafeti ortaya çıktı.

Şaşkınlıkla kadının neredeyse tenini hiç gizlemeyen kıyafete baktı ve o daha inceleyemeden Gamze ceketinin yakasını kapatıp düğmelerini iliklemeye başladı. Uzun bir beyaz ceketti ve Devrim onun yüzüne baktığında yanaklarının biraz kızardığını fark etti. Dansta böyle cüretkar bir elbiseyi mi giyecekti? Eteğin boyu dizlerinin altındaydı ancak o eteğin hareket ettikçe açılacağını ve bunun dışında, eteğin hemen kenarında derin bir yırtmacın olacağını biliyordu genç adam.

Onun babasının rahatsızlandığı akşam kıyafetleri getirdiğini hatırlıyordu ancak açıp bakmak hiç kısmet olmamıştı. Kendisi için hazırlanan kıyafetin nasıl olduğunu merak etti bir an. Gamze'nin üzerinde gördüğü kıyafete bakarak bile söyleyebilirdi ki, kadın gerçekten yetenekliydi.

Sonra o kıyafeti artık sadece Yağız'ın giyeceğini fark etti. Artık gösteride üzerinde görecekti ya da...ya da ofisin içini gösteren kameradan provalarının nasıl geçtiğini izlerken, Yağız'ın giydiği kıyafeti de görebilirdi.

Kaşlarını çattı.

Bu durumda onların çıkması ve kendisinin kalması gerekiyordu. Ablası ona doğru gelirken ona, burada kalacağını nasıl söyleyeceğini düşündü.

"Abla..aslında benim çalışmam gerekiyor."

Armağan tek kaşını kaldırarak ona baktı. "Beni başından mı savuyorsun?"

Aslında evet, öyle yapıyordu ama bunu ona söylemedi. "Sadece çalışmam gerekiyor. Burada kalsam iyi olacak."

Armağan itiraz edecekmiş gibi ağzını açtı ancak yanlarında durmuş rahatsız bir şekilde onları izleyen Gamze'yi hatırlamış olacak ki sustu.

"Peki. Çalış. Dünya'yı ve bu insanları kurtar."

Devrim derin bir nefes aldı ve elindeki dosyaları masanın üzerine bırakmak için yürürken arkasından kapanan kapının sesini duydu. Gamze ona hiçbir şey söylememişti. Ona çok kızdırıp kızdırmadığını düşündü. Ama bunun üzerinde sonra düşünmeye karar vererek bilgisayarının başına oturdu ve kameralara erişerek şifresini girip provanın yapılacağı saati buldu.

Görüntüyü Gamze'nin, Devrim'i koridorda bırakarak odaya girdiği andan itibaren başlattı ve izlemeye başladı. Gamze içeriye girerek herkesle biraz konuştu sonra konuşmayı Meral devralarak Yağız'a bilgi vermeye başladı. Bu sırada Gamze ile birlikte hareketleri gösteren Sinan da Yağız'ın hareketleri kolayca kavrayabilmesini sağlamaya çalışıyorlardı. Birkaç dakikanın ardından ilk hareketi denemek için çalışmaya başladılar.

Devrim hareketleri ezbere biliyordu. Genetik bir kodmuş gibi zihnine işlenmişti.

Yağız'ın duruşunu çok gevşek buldu. Gamze arkadan gelip ona çarptığında Yağız onu kavrarken Gamze dengesini kaybedecek gibi olunca Devrim yüzünü buruşturdu ancak Yağız onu hemen yakalayarak önüne çekti ancak hareket bir kere bozulmuştu ve bir kez daha denemeleri gerekti. Gamze'nin üzerindeki kıyafetin gerçekten de gözlere zarar bir etkisi olmalıydı. Yağız onunla her yakın olduğunda gözleri genç kadının göğüslerindeydi.

İşin garip tarafı Gamze'nin, sakin duruşuydu. Devrim'le olduğu gibi değildi. Gayet profesyonel bir şekilde hareket ediyordu. Kısa bir mola verdiklerinde Gamze, elindeki kıyafet torbasını Yağız'a uzattı ve ondan kıyafeti denemesini istedi.

Beş dakika boyunca Yağız'ın kıyafeti değiştirmesini beklediler ve Yağız ofise tekrar döndüğünde Devrim de kendisi için dikilmiş kıyafeti görme imkanı buldu. Tamamen siyah bir gömlek ve siyah bir pantolondu.

İlgi çekici hiçbir tarafı yoktu ancak Yağız'a yakışmıştı.

Gamze'nin, "Harika!" deyişini duydu. "Üzerine tam oldu. Ölçüler Devrim Bey'indi ancak kalıbınız hemen hemen aynı gibi görünüyor. Sorun olmamasına sevindim."

Böylelikle yeniden başladılar.

Yağız, Gamze'yi kucaklayıp kollarına yatırdığında ve alnını onun göğüslerinin arasına yasladığında Devrim rahatsız bir şekilde kaşlarını çattı. Sanki adam gereğinden uzun bir süre orada kalmış gibiydi. Ve içinden bir ses bu adamın Gamze'nin durumundan faydalandığını söylüyordu. Onu göz kıskacına almış gibiydi. Dans ederlerken birkaç kez tökezlediği için Devrim bu sonucu çıkarmıştı.

Profesyonel bir dansçının tökezliyor olması çok garipti. Gamze'ye olan ilgisinden dansına odaklanamıyor olmalıydı.

Devrim bu konuda Meral ve Sinan'ı uyarma kararı aldı. Eğer Yağız'dan memnun olmazlarsa hemen yeni bir dansçı bulabilirlerdi. Gamze'nin giydiği kıyafet yüzünden dengesi bozulan bir adam gösteride de ortaya iyi bir iş çıkarmazdı.

Genç adam yüzünü buruşturdu ve görüntüleri daha fazla izlemek istemeyerek bilgisayarı kapattı. Dosyalarını yeniden alıp ayağa kalktı. Ofisin ışıkları kapanırken o da gergin bir şekilde asansöre yürüdü.

Her anlamda ilginç bir gün olmuştu.



Daha yeni Daha eski

İletişim Formu