Peri ve Kuzgun - 13. Bölüm



13. Bölüm - O Neden Böyle?

Kadının telefonu çalıyordu.

Devrim, normalde asla kimsenin telefonuyla uğraşmaz, cevap vermezdi. Ancak kadının telefonu ısrarla çalıyordu. Harika. Kadın telefonunu burada unutmuştu. Genç adam söylenerek ısrarla çalmaya devam eden telefonun sesine doğru yürüdü ve onu koltuğun kenarına sıkışmış bir halde buldu.

Arayan kişiye baktı.

Annem.

Devrim açmamayı düşündü. Telefonun kenarına basarak aramayı sessize aldı ve telefonu kadın otelden ayrılmadan ona nasıl ulaştıracağını düşünürken telefon yeniden çalmaya başladı. Yapacak çok işi vardı. Devrim telefonunu unuttuğu için kadına kızdı. Kendisi asla telefonunu unutmazdı. Çünkü buna özellikle dikkat ederdi. Devrim'e ait hiçbir eşya bir yerlerde unutulmamıştı.

Genç adam sorumluluk sahibiydi.

Anlaşılan Gamze hanım öyle değildi.

Genç adam dişini sıktı ve telefona yeniden baktı.

Yine sessize aldı ve masasındaki dahili telefondan resepsiyonu aradı. Onlara Gamze Hanım'ın otelden ayrılıp ayrılmadığını sordu. Aldığı cevap tatmin ediciydi. En azından otelden ayrılmamıştı. Otelden ayrılmaya kalktığında onu durdurmalarını söyledi. Üzerini değiştireceğine dair bir şeyler gevelediğini hatırladı ve onun lavabolardan birinde olacağını düşündü. Telefon yeniden çalmaya başlayınca genç adam küfür etti ve kadını bu kadar aradığı için annesinin ona çok önemli bir şey söyleyeceğini farz ederek telefonu açtı.

Kötü bir fikirdi.

"Alo, Gamze! Neredesin kızım? Arıyorum, arıyorum açmıyorsun! Bir şey oldu sandım!"

Devrim sakin bir sesle, "Merhaba?"dedi. "Ben Devrim Kuzgun. Gamze Hanım ile olan provamız yeni bitti. Kendisi telefonunu ofisimde unutmuş. Birazdan telefonunu kendisine ileteceğim."

Derin bir sessizlik oldu. Öyle ki Devrim hattın düşüp düşmediğini kontrol etmek için telefonu kulağından uzaklaştırıp aramaya baktı.

"Şey, merhaba?" dedi kadın. "Siz Gamze'nin birlikte dans edeceği kişi misiniz?"

Devrim sohbetin gereksiz yere uzadığını hissetti ancak yine de kadına kabalık etmek istemedi. "Evet. Kendisine telefonu birazdan iletirim. İletmemi istediğiniz bir şey var mı?"

"Ah. Evet. Gamze'ye Galip'in kesinlikle sabırsızlandığını söyleyebilirseniz çok güzel olur. Zavallı çocuk akşam yemeği bile yemedi. Onu bekliyor ve Gamze şimdiden yarım saat gecikti."

Devrim kendini sormak zorunda hissetti. "Gamze Hanım, Galip'i dışarıya mı çıkaracaktı?"

"Evet! Çocukla biraz vakit geçirmek istiyordu. Kendisine mesajımı iletirseniz sevinirim Devrim Bey. İyi akşamlar."

"Elbette. İyi akşamlar."

Telefonu kapattı ve ne düşüneceğini bilemeyerek telefona baktı. Ekran resminde bir grup çocuk gördü. Hepsi birden Gamze'nin üzerine çullanmışlardı ve genç kadının saçları dağılmış, yüzünde derin bir kahkaha ile hepsini yakalamak için kollarını uzatmıştı. Çok doğal, kendiliğinden gelişmiş bir pozdu. Muhtemelen fotoğrafı çeken kişi onları habersiz kadraja almıştı.

Kadının çocukları sevdiği açıktı. Genç adam telefonunu kapattı. Ofisin kapısını açtığı anda Gamze ile karşılaştı. Genç kadın şaşkın bir şekilde kendisine bakıyordu. Yanakları al al olmuştu. Üzerindeki elbiseyi çıkarmış eski kıyafetlerini giymişti. Saçlarını toplamamıştı. Siyah saçları omuzlarına, yüzüne ve beline dökülüyordu.

Neyse ki otelden ayrılmadan telefonunu burada unuttuğunun farkına varmıştı.

Ağzını açıp bir şey söyleyecek olunca Devrim ona telefonunu uzattı.

"Galip sabırsızlanıyormuş. Onu daha fazla bekletme istersen."

Genç gözleri fal taşı gibi açıldı ve dudakları aralandı. Devrim onun konuşmasına fırsat vermeden başını eğdi ve kapıyı usulca yüzüne kapattı.

Kadın akıllıydı. Devrim'i bir randevusu olduğuna inandırmıştı. Ancak biraz daha akıllı olmalıydı çünkü Devrim onun bir randevusunun olup olmaması ile ilgilenmiyordu. Bu yüzden küçük yalanı ortaya çıkmasın diye uğraşması onun lehine olurdu. Yetişkin olmak yalan söylemek anlamına gelmiyordu ve Devrim kendisine yalan söylenmesinden nefret eden bir adamdı ama Gamze'nin bunu neden yaptığını anlayabiliyordu.

İhtimal dahilinde bile olmayan 'gerçekleşecek olan ilişkilerinin' olmaması için bir sebebin olduğunu düşünmesini istemişti. Devrim onun illa bir sevgilisinin olması gerektiğini düşünmüyordu. Eğer kadın sözünde sadık birisi ise, verdiği söz genç adam için yeterliydi. Onun böyle numaralar çevirmesine gerek yoktu.

Ancak Gamze hayatında birisinin olduğunu düşünmesini istemişti ve belki de bu Devrim için önemsiz olsa da ablası Armağan için önemli olabilirdi.

Kapı birden açılınca başını çevirdi Gamze'nin kapının ağzında durmuş, öfkeli bakışlarla kendisini süzdüğünü fark etti.

Kadın sert bir sesle, "Telefonumu kurcaladınız!" diye çıkıştı.

Devrim onunla sonu gelmez tartışmalarından sıkılmıştı. "Yanlış. Telefonunuzu kurcalamadım. Asla öyle bir şey yapmam. Yapana da saygı göstermem." Başını eğdi ve onun gözleri kısılmış bir şekilde kuşkuyla kendisine baktığını görünce sinirlendi. "Telefonunuz ısrarla çalıyordu, ben de önemli bir şey olabileceğini düşünüp cevap verdim. O kadar."

"Açmamanız gerekirdi."

"Önemli olabileceğini düşündüm."

"Olabilir. Ben telefonumu almaya geldiğimde arayan her kimse ona geri dönerdim."

Devrim dişlerini sıktı. "Ne zaman geri geleceğinizi bilmiyordum Gamze Hanım. Otelden ayrıldığınızı düşündüm. Eğer arama önemliyse, telefonun acilen size ulaştırılması için talimat vermeyi düşünüyordum."

Kadının sinirini anlıyordu çünkü o küçük randevu mevzusu ortaya çıkmıştı. Şu anda kendisini mahcup hissettiğini de biliyordu çünkü kadın tam da öyle bir insandı. Bütün iyiliği üzerinde barındırıyor gibiydi.

"Otelden ayrılmamıştım." Kadın burnunu havaya dikti.

Devrim iç çekti. Yapacak gerçekten önemli işleri vardı ve her geçen saniye zaman kaybediyordu. Bu konuşmayı kısa kesmek isteyerek, "Peki."dedi. "Dediğiniz gibi olsun."

Gamze verecek bir cevap bulamadı ve ona sertçe bakmaya devam etti. Devrim kasten masasının etrafında dolanıp sandalyesine oturdu ve bilgisayarını açtı. Gamze'nin hala kapıda dikildiğini, gitmek için bir hamlede bulunmadığını fark edince bakışlarını ona çevirdi.

"Bir şey mi söyleyeceksiniz?"

Gamze sertçe, "Ne gibi?" diye sordu.

"Bilmiyorum. Bunu siz söyleyeceksiniz. Hala oradasınız." Başıyla durduğu yeri işaret etti.

Gamze durumun yeni farkına varmış gibi şaşkınlıkla kendine baktı ve sonra bakışlarını genç adama çevirdi. Başını iki yana salladı ve Devrim'e son bir kez baktıktan sonra kapıyı çekerek ofisten çıktı.

O gittiğinde Devrim işine döndü.

Başka yapacak bir şeyi de yoktu.

GAMZE

Otelden ayrıldığımda arabamı getiren valeye teşekkür edip arabama bindim. Gergindim. Sinirliydim. Kızgındım. Öfkeliydim. Bu adamın vurdumduymazlığına o kadar uyuz oluyordum ki geri dönüp onu boğabilirdim. Telefonumu açmış, annemle konuşmuş ve bu akşamki randevumun kiminle olduğunu öğrenmişti. Arabamla park edebileceğim bir yerde durdum ve telefonumu açıp yapılan aramaların kaydedildiği listeyi açtım. Annemle ne konuştuğunu çok merak ediyordum.

Kulaklığı kulağıma taktım ve konuşmayı açıp, sesi yüksek seviyeye getirdim.

"Alo, Gamze! Neredesin kızım? Arıyorum, arıyorum açmıyorsun! Bir şey oldu sandım!"

"Harikasın anne, gerçekten." Gözlerimi devirdim.

Devrim,"Merhaba?"dedi. "Ben Devrim Kuzgun. Gamze Hanım ile olan provamız yeni bitti. Kendisi telefonunu ofisimde unutmuş. Birazdan telefonunu kendisine ileteceğim."

Kısa bir sessizlik oldu. Muhtemelen annem telefonumu bir erkeğin açması karşısında şaşırmıştı. Kızının sonsuza kadar bekar kalacağını düşünüyor olmalıydı. Bu düşünceyi ben de destekliyordum. İçimden bir ses sonsuza kadar bekar kalacağımı söylüyordu.

Annemin şaşkın ve çekingen sesi nihayet konuştu. "Şey, merhaba? Siz Gamze'nin birlikte dans edeceği kişi misiniz?"

Ah anne!

"Evet. Kendisine telefonu birazdan iletirim. İletmemi istediğiniz bir şey var mı?"

Ne kadar da kibardı! Göçüm!

Anneme benden daha saygılı davranıyordu. Allah aşkına çıkardığı şu ses de neyin nesiydi? Devrim böyle konuşabiliyor muydu?

"Ah. Evet. Gamze'ye Galip'in kesinlikle sabırsızlandığını söyleyebilirseniz çok güzel olur. Zavallı çocuk akşam yemeği bile yemedi. Onu bekliyor ve Gamze şimdiden yarım saat gecikti."

"Harika anne! Harika! Neden gereksiz ağız ishaline yakalanıyorsun ki?"

"Gamze Hanım, Galip'i dışarıya mı çıkaracaktı?"

Vaaaaaaaaaaaaay! Devrim Bey de birkaç numara biliyordu demek! Annemin ağzını arıyordu! Çünkü yalanımın farkına varmıştı. Ah! Seni pislik. Bu adam neden benim bu kadar gıcığıma gidiyordu? Sinir bozucuydu!

"Evet! Çocukla biraz vakit geçirmek istiyordu. Kendisine mesajımı iletirseniz sevinirim Devrim Bey. İyi akşamlar."

"Elbette. İyi akşamlar."

Annemin telefonumu her açan kişiye bu kadar sayıp dökmemesi için sert bir uyarı alması gerekiyordu. Devrim'i ne kadar tanıyordu Allah aşkına? Ona sadece 'Gamze beni geri arasın.' diyebilirdi. Ama hayır annem,potansiyel damat adaylarına karşı hakkımda mutlaka birkaç kelam etmeliydi. Bütün ailem umutsuzca evlenmemi istiyorlardı.

Bu konuda baskıyı o kadar mükemmel bir gizlilikle yapıyorlardı ki, hayret etmemek elde değildi. Yüzüme karşı neden evlenmediğimi sormuyorlardı ama benim için düşündükleri şey hep buydu. Bunu onlarla beş dakika aynı ortamda kaldığımda anlıyordum çünkü bütün evlatları evlenip kendi evlerine gitmişti. Ancak ben hala onlarla oturuyordum.

Bu yüzden çoğu zaman eve geç geliyor, işlerimi bazen gece yarısına kadar devam ettiriyordum. Belki de beyaz atlı prensi beklemeyi bırakıp kendime ait bir eve çıkmalıydım.

Arabayı çalıştırdım ve yola koyuldum.

Annemi arayıp, yolda olduğumu ve Galip'in hazırlanmasını söyledim.

Eve nihayet vardığımda daha arabadan inmeden evin kapısının açıldığını gördüm. Galip kapının ardında belirdi ve yüzünde büyük bir gülümsemeyle bana baktı. Neden bilmiyorum ama içimde bir şeyler koptu. Bağlandı. Sıcacık oldu. Eşyalarımı aldıktan sonra arabanın kapısını kapatıp kilitledim.

Sonra da gülümseyerek Galip'e doğru yürüdüm.

"Selam genç adam. Ne haber?" Boştaki elimle saçlarını karıştırdım ve onu omuzundan tutup çekerek kolumu omuzuna attım. Yüzündeki gülümseme öyle büyüktü ki, hayranlıkla ona baktım. Gerçekten çok tatlı bir çocuktu ve büyüdüğü zaman çok ama çok yakışıklı olacağına hiç şüphem yoktu.

"İyiyim Gamze abla." Yanımda yürürken utangaç bir şekilde konuşuyordu. "Sen nasılsın?"

"Yorgunum adamım ya." Sahte bir serzenişte bulundum. "İşim çok uzun sürdü geç geldim kusura bakma. Üzerimi değiştireyim dışarıya çıkarız. Tamam mı?"

"Tamam."

O salona giderken ben de yukarıya çıktım. Tam odama giriyordum ki annemin sesiyle durdum.

"Gelmişsin!"

"Evet anne. Geldim." Odamın kapısını açtım ve içeriye girdim.

"Neden bu kadar uzun sürdü?" Peşimden odaya girdi. Eşyalarımı yatağın üzerine bırakıp dolaptan bir pantolon ile yün kazak çıkardım.

"Yapabileceğim bir şey yok anne. Prova biter bitmez geldim işte."

"Çocuk gelmeyeceğini düşünüyordu."

Ona baktım. "Neden? Ona geleceğimi söyledim."

Annem buruk bir gülümsemeyle, "Ona verilen sözler genellikle yerine getirilmediği için güvensiz sanırım."dedi. "Senin de gelmeyeceğini, işinin olduğunu söyleyip duruyordu. O adamla konuştuktan sonra sen aradın ve işte o zaman emin oldu. Telefonu kapattığımızdan itibaren senin gelmeni bekliyordu. Gözü sürekli kapıdaydı."

Kalbim sıkıştı.

Bir çocuğun yolumu gözlediğini bilmek tuhaf bir duyguydu.

Bu bana yeni bir şey öğretmişti. Kesinlikle tutamayacağımı düşündüğüm sözler vererek onu yok yere beklentiler içinde bırakmayacaktım. Bir yetişkin olarak çocukların neyi düşündüklerini, neyi önemsediklerini düşünmek çok zordu. Tahmin etmek kolaydı ama Galip'in bu davranışı bile bana yetişkinlerin istemeden onları kırdığını gösteriyordu.

Onu kırmayı hiç istemiyordum.

"Prova biraz uzun sürdü sanırım,"diye mırıldandım. "Provayı sonraya almaya çalıştım ama ne yazık ki beni bekleyen üç kişi vardı. Onları düşünmem gerekti."

Annem, "Anlıyorum." dedi. "Peki...şu adam..nasıl birisi? Benimle konuşurken çok kibardı. Telefonunu senin yerine açtığına göre, arkadaş mısınız?"

Hiçbir şey beni bu kadar eğlendiremezdi. Annem Devrim ile arkadaş olduğumuzu sanıyordu. Üstelik onun kibar olduğunu düşünüyordu. Çalışsa gerçeklerden bu kadar uzaklaşamazdı.

"Ah, hayır anne. Onu tanımıyorum bile. Sadece bağış gecesi için bir araya geldik o kadar."

"Bir de sana çarptığı zaman bir araya geldiniz sanırım?"

Üzerimdekileri çıkarırken gözlerimi devirdim. "O bana çarpmadı anne, ben kendimi arabanın önüne attım."

"Evet, şey..sen hep böyle şeyler yaparsın zaten." diye azarladı. "O adamı görmek istiyorum. Bir fotoğrafı var mı?"

İşte yine yapıyordu. Bu yaptığı sorguya gizliden gizliye evlilik baskısı derlerdi! Güya bana çaktırmıyordu. "Ne yapacaksın adamı anne? Bağış gecesinde görürsün."

Pantolonumu ve kazağımı giyerken homurdandım.

"Oteller zinciri olduğunu duydum." dedi. "Çok zenginmiş."

"Nereden duydun?"

"Neşe. Bir ara sana çiçek de getirmiş."

"Özür çiçeğiydi anne!" Gözlerimi devirdim. "Bu konuşma nereye varacak?"

"Hiçbir yere." Gözlerini kırpıştırarak etrafına bakındı. "Adamın bir fotoğrafı var mı?"

Alayla, "Neşe senin için bir albüm yapmadı mı?" diye sordum.

"Annenle alay etme!" diye çıkıştı. "Neşe'ye fotoğrafının olup olmadığını sormadım."

Çantamı hazırlayıp, montumu giyerken anneme, "Adamın adını internette arat."dedim. "İstemediğin kadar fotoğrafını bulursun."

Gözleri parladı. "Adı ne?"

"Sanırım Neşe ile bunları konuşmuyorsunuz?" Saçlarımı açık bırakarak beremi taktım.

"Adı Gamze. Adı ne bu adamın?"

İç çektim. "Devrim Kuzgun. Kuzgun Otellerin sahibi."

Annemin gözleri fal taşı gibi açıldı. "Kuzgun Otellerin sahibi! Baban otelin eski sahibiyle iş yapıyordu bir aralar!"

Kaşlarımı çattım. "Eski sahibi mi?

Annem başını salladı. "Evet. Evet. Adamın ismini hatırlamıyorum..ama öldüğünü biliyorum. Bir oğlu yok diye biliyordum. Devrim Kuzgun. Soy isimleri aynı..ve İstanbul'da, başka Kuzgun Oteller zinciri yok. Bu adam kaç yaşında Gamze?"

Omuz silktim. "Bilmiyorum. Benim yaşımda olmalı.. Otuzlarının başında gibi gösteriyor." Aslında otuz beş yaşında olduğunu biliyordum ama bunu anneme söylemek niyetinde değildim. Devrim hakkında ne kadar umursamaz görünürsem o kadar iyiydi.

"Hım.."dedi. "Babana bir sorayım bakalım Devrim Kuzgun'u tanıyor mu? Babasını kesinlikle tanır..ancak bir oğlu yok diye biliyorduk."

"Kafana bu kadar takma anne. Zengin bir züppenin teki işte. Hadi ben kaçtım! Saat dokuzu geçiyor bile. Galip bekliyor." Ben hızla odadan çıkarken annem arkamdan bağırdı.

"Fazla geç kalmayın. Ve dikkatli ol Gamze."

"Ola-la!" diye bağırdım.

Merdivenlerden indiğimde Galip'i montunu, atkısını, şapkasını giymiş bir şekilde beni beklediğini gördüm.

"Hazır mısın asker!"

Coşkulu bir şekilde, "Hazırım Gamze abla!" diye bağırdı.

Ona göz kırptım. "Gitmeden bir babamı göreyim, geliyorum tamam mı?"

"Tamam."

"Sen ayakkabılarını giy hadi."

"Tamam."

O ayakkabılarını giymek için kapıya doğru yürürken ben de salona geçtim. Babamı kitap okurken görünce sırıtarak sessizce arkasından yanaştım ve onu hazırlıksız yakalayarak boynuna sarılıp yanağına sulu bir öpücük bıraktım. "Ne okuyorsun Ali kaptan?"

Gülümseyerek boynuna doladığım kolumu sıktı ve elimi öptü. "Nesli tükenen hayvanların son durumlarını anlatan bir dergi." Kolumu sıktı. "Neredesin sen bunca saattir?"

"Provadaydım yahu. Nazlı bebek miyim ben?" Onu bir kez daha yanağından öptüm. "Galip ile oyun parkuruna gideceğiz. İki üç saate döneriz."

"Yanınıza kardeşlerinden birisini de mi çağırsaydın?" diye önerdi.

"Baba! Kaç yaşında kadınım. Karta kaçıyorum artık, o yüzden bu dediğini duymamış olayım. İstanbul'u sallarım ben biliyorsun." Ah. Ona takılmaya bayılıyordum.

Azarlayan bir sesle, "Kendin hakkında öyle konuşma!"diye çıkıştı. "Sen benim güzel kızımsın. Kapına gelenleri geri çevirmeseydin sen de şimdi evlenmiş olurdun."

"Ama baba, hepsi de salaktı. Yapma şimdi." Kıkırdayarak ona daha sıkı sarıldım. "Neyse seninle sonra sohbet ederiz yaşlı ihtiyar, ben şimdi kaçar." Yanağını bir kez daha öptüm ve o da elimi öptükten sonra onu bıraktım.

Kapıya geldiğimde annem de Galip ile birlikte beni bekliyordu. Onun da yanağından öptüm. "Görüşürüz anne."

"Dikkatli olun."

"Olurum merak etme."

Galip'in elinden tuttum ve onu arabanın arkasına bindirip emniyet kemerini bağladım. Işıl ışıl parlayan gülümsemesine karşı koyamadım. Eğildim ve onu alnından öptüm.

Sürücü koltuğuna geçtim ve yola koyulduk.

"Önce bir güzel karnımızı doyuralım olur mu küçük adam?"

"Olur Gamze abla."

Ara sıra akşam yemeği için gittiğim küçük bir mekana geçtik. Galip ile iki kişilik bir masaya oturduk ve sandalyelerimizi yan yana ayarladım. Garson geldiğinde Galip'in sevdiğini bildiğim ne varsa ısmarladım. Patates kızartması, kebap, yoğurt, pilav... içmesi için kola. Bütün bunların sağlıksız olduğunu biliyordum ama ben de en az onun kadar açtım ve şu an sağlıklı olan hiçbir şeyi düşünemiyordum.

Birlikte hiçbir şeyi umursamadan, ellerimizi kirleterek, ağzımızı şapırdatarak yemeklerimizi yerken bana okulla ilgili anılarını anlattı. Öğretmenlerinden, arkadaşlarından bahsederken gözleri ışıldıyordu. Özellikle bir arkadaşından çok bahsediyordu. Hüsna.

Ona Hüsna hakkında sorular sordum.

Her birine cevap verirken gözlerime bakmıyordu.

Küçücük yüreği, şimdiden birini sevebilmenin tadını çıkarıyordu.

Sense hala evde kaldın Gamze! diye çıkıştı içimdeki ses.

Gözlerimi devirdim. Babam haklıydı. Kaç kere kapıma gelen teklifleri geri çevirmemiş olsaydım evlenmiş olurdum. Belki de Galip gibi bir çocuğum bile olurdu. Belki zamanla evlendiğim adamı severdim. Sonuçta kadın kalbi sevmeye programlıydı, erkek kalbi ise kaçmaya.

Ama hiç değilse bir yuvam olabilirdi. Başlarda evliliğe o kadar karşıydım ki, şimdi buna bir parça bile olsa sıcak bakıyor olmam çok garipti. Sanırım kardeşlerimi mutlu aile tablolarıyla görmek bana içinde olduğum boşluğu daha çok hatırlattığı içindi.

Hüsna hakkında konuştukça mutlulukla yemeğini yiyen Galip'i izlediğim için de olabilirdi. İçimde doğumumla birlikte var olan annelik iç güdüsü fokur fokur kaynıyordu.

Yemeğimizi yedikten sonra birlikte lavaboya gittik ve Galip erkekler tuvaletine girerken onu kapıda bekledim. Çıktığında eli, yüzü tertemizdi ve tam uyardığım gibi ona verdiğim peçete ile de kurulanmıştı. Çok akıllı, söz dinleyen bir çocuktu. Annesi onun gibi bir çocuğa sahip olduğu için çok ama çok şanslıydı. Onu yarından sonraki gün annesini görmesi için hastaneye götürecektim.

Mekandan ayrıldığımızda telefonum çalmaya başladı. Galip'i arabaya bindirip kemerini bağlarken telefona baktım.

Armağan Hanım.

Ah. Hayır.

Kadını seviyordum ama beni kardeşi ile yakınlaştırma düşüncesi yüzünden ondan uzaklaşmam gerektiğini hissediyordum. Hem bu konuda sevgili kardeşinden de sert bir uyarı almıştım.

Telefon susup yeniden çalmaya başlayınca kabalık etmenin gerçekten çok ayıp olduğunu düşünerek telefonunu yanıtladım.

"Armağan Hanım?"

"Ah, Merhaba Gamze. Nasılsın?"

"İyiyim. Çok teşekkür ederim. Siz nasılsınız?"

"Ben de çok iyiyim. Bu akşam müsait misin diye soracaktım aslında. Biliyorum saat biraz geç oldu ama seninle bir tatlı yemek isterdim. Müsait miydin?"

"Bir sorun mu var?" diye sorma dürtüme engel olamadım.

"Hayır, hayır bir sorunum yok. Yalnızca..evde tek başına oturuyordum ve..sanırım seninle konuşmak istedim. Eğer müsait değilsen-"

"Aslında Galip'i dışarıya çıkarmıştım." diye konuştum. "Yemek yedik. Şimdi de oyun parkına gideceğiz. Oraya gelebilir misiniz?"

"Size engel olmak istemem."

Akülü sandalyesiyle bize engel olacağını düşündüğü için içim burkuldu. "Yo, hayır. Bize engel olmazsınız. Hatta seviniriz. Birlikte keyifli vakit geçirebiliriz."

"Peki öyle diyorsan? O zaman şimdi evden çıkıyorum. Sizinle orada buluşurum. Yaklaştığımda bana konum atmanı isteyeceğim senden."

"Elbette. Yaklaştığınızda beni arayın. Size konum gönderirim."

Telefonu kapattım ve Galip'e döndüm. Onun bu davetsiz misafirden rahatsız olmamasını istiyordum. Kendisini ikinci plana atılmış gibi hissetmeyecekti. "Hey, küçük adam. Canı sıkılmış bir hanım bizimle eğlenmek istedi. Ne yapalım onu da çağıralım mı?"

Bilmiş küçük bir gülümsemeyle, "Çağırdın zaten Gamze abla."dedi.

"Ah! Beni yakaladın! Seni zeki çocuk." Arabaya eğildim ve onu gıdıklamaya başladım.

Kıkırdayarak elimden kaçmaya çalışıyordu. Onu biraz daha kıvrandırdım ve en sonunda geri çekilip kapısını kapattım.

On beş dakika sonra oyun parkına vardığımızda çılgın kalabalığı görünce şaşırdım. Büyük bir heyecanla cama yapışmış Galip'e doğru kısa bir bakış atıp,"Anlaşılan herkes eğlenmek için evden kaçmış."diye konuştum.

Parlak ışıklar göz kamaştırırken, Galip.."Çok güzel Gamze abla!" diye haykırdı. "Nisan'lar ile de geliriz değil mi buraya?"

"Onları sık sık getiriyorum zaten. Boş bir vaktim olduğunda hep birlikte yine geliriz. Şimdi arabayı park edecek bir yer bulalım." Arabayı dikkatlice blokların arasına yerleştirip park ettim. Birlikte arabadan indik ve elini tuttum.

Giriş bileti aldım.

"İlk önce hangisine binmek istersin?" diye sordum.

Eliyle ışıl ışıl parlayan dönme dolabı gösterdi. "Ona!"

"Hımmm. Demek yükseği seviyoruz?"

"Evet! Sence yukarıdan aşağısı nasıl görünüyordur Gamze abla?"

"Büyüleyici. Oradan herkesi görebilirsin."

Hevesle beni dönme dolaba doğru çekiştirdi ve gülerek onu takip ettim. Bir bilet aldık ve sıranın bize gelmesini beklerken bir pamuk şekeri birlikte paylaştık. Elimiz ağzımız pamuk şeker olduğunda kahkalarla güldük.

Beş dakika sonra telefonum çalmaya başladı ve Armağan bana oyun parkına girdiğini söyledi. Ona hemen girişte, dönme dolabın orada olduğumuzu söyledim. Sıra bize geldiğinde Armağan bizi buldu.

Onun için bir bilet daha aldım.

Israrla binmeyeceğini söyledi ama ben aldırmadım. Akülü sandalyesini bilet satan adamın yanına emanet olarak bıraktım ve orada duran beyefendilerden birisine Armağan'ı dönme dolaba bindirmesi için rica ettim. Adam ricamı kırmayıp Armağan'ı kucağına alıp kaldırdığında kadının gözlerinin dolduğunu gördüm.

Onu incittiğimi düşünerek endişelendim.

Ancak belden aşağısının felçli olması onu hiçbir eğlenceden mahrum edemezdi. Dönme dolaba bindirildiğinde ben de yanına oturdum ve Galip'in elinden tutup onu da karşımıza oturttum. "Sakın kıpırdama tamam mı? Şu tutacakları sıkı sıkı tut."

Galip gösterdiğim gibi sıkı sıkı tutunurken yanımda oturan Armağan'a baktım.

"Sizi kırmadım değil mi?"

"Yo..neden?" Gözleri hala doluydu ve her an ağlayacakmış gibi görünüyordu.

"Yani..o adamdan sizi taşımasını istediğimde.."

"Hayır. Hayır. Sadece dönme dolaba en son bindiğim gün aklıma geldi. Onu hatırladım."

Dönme dolap yavaş yavaş hareket etmeye başladığında, "En son ne zaman bindiniz?" diye sordum.

Bakışlarını uzaklara çevirdi ve gözlerinden bir damla yaş düştü. Galip'e bakıp ona göz kırptım. O bizimle ilgilenmiyordu. Heyecanlı bir şekilde aşağısını izlemekle meşguldü.

"Yirmi yaşındayken," diye fısıldadı Armağan. "Yekta..yani Devrim ile birlikte binmiştik. Yine böyle bir akşamdı. Çok eğlenmiştik." Sesi özlem doluydu. "Devrim çok eğlenmişti."

Devrim'in bir şeyden keyif aldığını düşünmek çok zordu. Ama onun çoçukluğu hakkında hiçbir şey bilmiyordum.

"Neden böyle?" diye sordum.

Armağan bana baktı.

"Sorma Gamze.."diye fısıldadı. "Sorma.. bazen ben bile bu hayatı kaldıramayacak gibi oluyorum. O nasıl yaşıyor anlamıyorum."

..

Daha yeni Daha eski

İletişim Formu