Onun vücuduna dokunacak olmam -bir kez daha- parmaklarımın titremesine neden oluyordu. Kendiliğinden gelişen bu duygu karmaşasına bir anlam veremeyerek ilk önce kollarından başlamak istedim. Topuklu ayakkabıların üzerinde neredeyse onunla göz göze geliyordum fakat yine de ona çenesinin altından bakıyordum. Bakışları benim dışımda her yeri geziyordu. Az önce ona çarptığım lafı bile duymazdan gelmişti.
Mezurayı koluna koydum ve ölçüsüne baktım. Kaleme uzandım ve ölçüyü not aldım. Sonra arkasına geçtim ve ellerimi iki omuzunun arasındaki bölgeye koydum. Üzerindeki ceketin kalınlığını fark ederek durdum.
"Ceketinizi çıkarabilir misiniz acaba?"
Başını benim olduğum tarafa, arkaya çevirdi ve kısa bir bakışın ardından ceketini çıkarıp koyabileceği bir yer aradı.
"Onu ben alayım."
Ceketini elinden aldım ve askıya koydum. Tekrar ona döndüğümde üzerindeki gömleğin kaslı vücuduna çok güzel oturduğunu gördüm. Bu adamı spor yapan birisi olarak nedense düşünemiyordum ama kendine çok iyi baktığı belliydi. Acaba ağırlıklı olarak ne çalışıyordu? Onu spor yaparken görmek istediğimi fark ettiğimde başımı iki yana salladım ve bu düşünceden hemen kurtuldum.
Devrim'in yüzüne baktığımda onun bana baktığını gördüm. Her zamanki gibi ne düşündüğünü anlamak imkansızdı ancak yine de bakışlarında farklı bir şeyler vardı.
Ben ona bakınca bakışlarını kaçırdı ve etrafa bakındı. "Burası küçükmüş."
Elimdeki mezurayla omuzlarının ölçüsünü aldım. "Evet. Bir ay sonra büyük bir mekana geçeceğiz."
Ben omuzbaşlarına dokunurken sırtı kasıldı. Bunu ellerimin altında hissettim ancak hissetmesem de görebilirdim. Birinin ona dokunmasından hoşlanmıyordu. Bunu şimdi anlıyordum. Mezurayı beline indirdim, sıradışı sayılabilecek derecede iri bir vücudu vardı, kardeşlerimden bile iriydi, o yüzden ölçüsünü iyi almalıydım.
"Bir mekan seçtiniz mi peki?"
"Hala araştırıyorum. Modern ve egzotik bir görünüşü olsun istiyorum. Aynı zamanda geniş ve içeriye girdiğinde sanki Paris'te bir moda evine girmişsin gibi bir hava taşısın istiyorum. Mimarisi benim için çok önemli. Eğer kafamdaki şekle uygun bir bina bulabilirsem çok iyi olacak."
Ben onun bedeninin ölçüsünü alırken dikkatle beni dinliyordu. Sohbet konusu olmaktan hoşlanmasam da yine de konuşacak bir konu açtığı için memnun olmuştum çünkü bu iş fazla stresliydi. Bir adamın beden ölçülerini almak her zaman bana mahrem gelmişti. Gizli bir fantezi gibiydi. Ellerinizle bedenin üzerinde mezurayı gerdirirken, adamın sizin bütün dokunuşlarınızın farkında olması ve sessizce kendini sizin ellerinize bırakması tuhaftı.
Sıra kalçasının ölçüsünü almaya geldiğinde kelimenin tam anlamıyla bocaladım. Ayaklarımın üzerinde sendeledim ve düşeceğimi anlayınca elimi arkamdaki duvara yaslayıp dengemi sağlayabildim. Yarattığım küçük karmaşa nedeniyle arkasını dönüp bana baktığında ona bakmaktan kaçındım ve doğrularak, "Bana döner misiniz?" diye mırıldandım.
İsteğimi yerine getirirken ilgisiz bir ifadeyle, "Ayakkabılarınızı çıkarabilirsiniz sanırım."dedi.
Aslında haklıydı. Bu yüzden ayakkabıları ayağımdan çıkardım ve çıplak ayakla yeniden işimin başına döndüm. Ve işim O'ydu. Çıplak ayaklarıma bakarken kaşlarını çattı ve sonra başını kaldırıp gözlerimin içine baktı.
"Ne?" diye sordum.
Cevap vermedi.
Gözlerimi devirdim ve göğsünün ölçüsünü alıp not ettim.
Kalçalarını en sona bırakacaktım.
Önünde eğildim ve bacaklarının ölçüsünü de alıp not ettim.
En sonunda kalçasının da ölçüsünü almak için kollarımı beline doladığımda o parfüm kokusuna karışan tıraş kolonyasının kokusunu aldım. Burnumu göğsüne bastırmamak için kendimi zor tuttum ve geri çekilip kalçasının ölçüsüne baktıktan sonra, "Tamamdır."dedim.
Bana fark ettirmedi ancak küçük bir nefes verdiğine yemin edebilirdim. Ceketini giymesi için ona uzattım.
"Bu akşamki provaya biraz gecikebilirim,"diye mırıldandım.
Gözleri gözlerime çevrilirken kendimi sakin kalmaya zorladım. İnsana öyle bir bakıyordu ki, o bakışların odağında birkaç saniyeden fazla kalmak vücudunuzda sinir bozucu titreşimlere neden oluyordu.
"Ne kadar sürelik bir gecikmeden söz ediyoruz?"
Omuz silktim. "Bir ya da iki saat?"
"Sebebini öğrenebilir miyim?"
Yine omuz silktim. "Kişisel bir mesele. Sadece sekiz buçukta değil de, on gibi gelebileceğimi söylüyorum. Umarım sizin için bir sakıncası yoktur."
Çenesi gerildi. "Burada söz sahibi sadece ben değilim. Dans eğitmenlerini unuttunuz mu?"
Derin bir nefes aldım. "Unutmadım. Meral Hanım'ı aradım bile. Onlara gecikebileceğimi haber verdim. Siz ben gelmeden önce başlayabilirsiniz."
"Neden daha önce bana haber verilmedi?" Başını yana eğdi ve gözlerini kısarak bana baktı. Ah. Bu bakışı attığından ondan korkmam gerektiğini düşünüyor olmalıydı. İşin aslı, korkuyordum da. Ama o kadar değil.
"Bugün buraya geleceğinizi biliyordum. O yüzden burada söylemeyi düşündüm."
"Telefon edebilirdiniz." Sesi sertti.
Ve de kibar bir aldanışla süslüydü.
"Evet, telefon edebilirdim ancak cevap vereceğinizden emin değildim."
"Ne demek emin değildiniz? Telefonlarınıza elbette cevap veririm."
Gözlerimi devirme dürtüsüne güçlükle karşı koydum. "Aramızda gerçekleştirdiğimiz telefon görüşmelerinin pek sağlıklı olmadığını düşünüyorum Devrim Bey. Haksız mıyım?" Ona düşünmesi için beş saniye verdim.
Ve sonra ekledim. "Her neyse, bunun bir önemi yok. Sadece birazcık gecikebileceğimi söylüyorum o kadar. Belki daha erken de gelebilirim." Kasten imalı bir şekilde ekledim. "Randevumun ne zaman biteceğine bağlı."
Gözlerinde küçük bir parıltı gördüğümü sandım, ancak o yanılsama kaybolduktan sonra başını sertçe eğdi. "Randevu? Gamze Hanım, her akşam spor olsun diye buluşmuyoruz sizinle. Bir amaç için dans provaları yapıyoruz. Ve siz bu akşamki provayı bir randevu yüzünden geciktireceğinizi mi söylüyorsunuz?"
Derin bir nefes aldım. İpin ucunu bir kere kaçırmıştım, daha fazlasını vermek bana ne kaybettirirdi ki? Ben de yalanıma devam ettim. "Evet, sanırım öyle yapıyorum. Bu randevu benim için çok önemli. Yani...gerçekten önemli." Ona göz kırpma cüretini gösterdim. "Anlıyorsunuz ya?"
Sertçe, "Hayır anlamıyorum."diye çıkıştı. "Siz randevunuza gideceksiniz diye üç tane insan sizin keyfinizi beklemek zorunda değil." Ellerini beline koydu ve bana doğru bir adım atıp tepemde dikildi. Evet. Artık göz korkutucu olmaya başlıyordu. "Bakın şöyle yapalım, bizimle olan randevunuzu daha erken bir saate alalım. Mesela yedi? Sekiz buçuk gibi de yanımızdan ayrılırsınız. Böylelikle kimse zaman kaybetmemiş olur. Ne diyorsunuz?"
Mantıklı konuşuyordu. Bu adam zaten bütün ömrünü mantıklı olmakla geçirmiş gibi görünüyordu. İç çektim. Ona randevumun Galip ile olduğunu söylesem ne düşünürdü?
"Pekala öyle yapalım o zaman." Bir adım geri çekilip ondan uzaklaştım. Ayaklarım üşümeye başlamıştı ve o gitmeden ayağıma bir çorap geçirmeyecektim.
"Size tavsiye verebilir miyim?" diye sordu.
Başımı eğdim. Kahretsin. Bu hareket ondan bana da bulaşıyordu.
"Gelecekte özel hayatınızı iş hayatınızın gerisinde tutmaya özen gösterin. Özel hayat aşırı sorumluluk gerektirmez, basit bir özür yeterli olur. Ancak iş hayatında basit bir özür hiçbir şeyi düzeltmez. Kaybedilen zamanın, kaybedilen fırsatların yerini hiçbir şey tutmaz. Ne demek istediğimi anlatabiliyor muyum?"
İfademden hiçbir taviz vermeden başımı salladım. "Çok net."
"Güzel. O halde akşam görüşürüz."
"Görüşürüz Devrim Bey."
Tam kapıdan çıkıyordu ki onu durdurdum. Vücudunu çevirmeden başını arkaya doğru çevirdi ve bana baktı.
Kendimi gülümsememek için zor tuttum. Onun sinirine dokunmaya bayılıyordum. "Gömleğin üzerine renkli işlemeler dikmeyi düşünüyordum. Bu konuda ne söylersiniz? Tango kıyafetlerinde böyle şeyler meşhurdur. Erkeğin gömleğinde kalp figürleri ya da kırmızı rujlu dudak işlemeleri oldukça yaygın görülen bir şeydir. Sanırım size rujlu dudak işlemesi iyi gitmez, ama kırmızı kalpler oldukça hoş olabilir. Ne diyorsunuz?"
Birkaç saniye.
Bana yalnızca birkaç saniye baktı ve sonrasında hiçbir şey söylemeden çekip gitti. Dışarı çıkıp gözden kaybolduktan sonra tuttuğum nefesi verdim.
Sinir. Elimi ayağımı titreten sinir karşısında sakince nefesler aldım. Adam verdiği tavsiyede haklıydı. Ancak ben bir randevum olduğunu söylerken onunla ilgilenmediğimi anlatmaya çalışıyordum. Çünkü anlaşılan öyle bir düşüncesi vardı. Hayatımda birisi olduğunu düşünürse ablasının bizi bir araya getirme çabaları karşısında kendini rahat hissedebilirdi, çünkü ablasını reddedeceğimi bilirdi.
Ancak verdiği tavsiyeyle kalakalmıştım.
Benim bir randevumun oluşu, onu ilgilendirmiyordu bile. O sadece bana ayırdığı vakitle ilgileniyordu ve benim o vakti sorumsuzca dağıttığımı düşünüyor olmalı ki, özel hayatımı iş hayatımın önüne geçirmemem için nazikçe uyarmıştı.
Bunu ben de biliyordum elbette. Üzerime aldığım sorumlulukları yerine getirirken özenli davranırdım. Bunu bilmediği için de adamı suçlayacak değildim.
O gittikten sonra ölçülerini gözden geçirdim ve iç çektim.
Bu adam için kıyafet tasarlamak ve dikmek garip olacaktı.
Acaba gerçekten de gömleğin üzerine kalp işlemeleri diksem ne yapardı?
Sanırım beni bakışlarıyla bile öldürebilirdi.
*
Moda evinde işim bittiğinde neredeyse akşam olmuştu. Karnım o kadar açtı ki, sürekli gurulduyordu. Devrim'in kıyafeti ile ilgilenmiş ve sonunda bitirmiştim. Sıra benim kıyafetime gelmişti ancak o bu akşam kesinlikle yetişmeyecekti. Onun yerine moda evinden bir tane elbise aldım. Kırmızı bir tango elbisesiydi. Ve Meral Hanım'ın bunu bugünkü prova için kabul edeceğini umuyordum.
Arabaya bindim ve annemi aradım.
Ona ilk önce provaya gideceğimi, Galip'i almaya daha sonra geleceğimi söyledim. Fazla geç kalmayacağıma söz verdim. Galip ile olan randevuma zamanında yetişmek için erken davranmalıydım çünkü bir çocuğa verilen sözün yerine getirildiğinde çocuk için ne kadar büyük bir anlamı olduğunu biliyordum.
Efe ile küçükken ne zaman birbirimize söz versek annemin sözümüzü tutmamız için bize baskı yaptığını hatırlıyorum.
Güzel günlerdi.
Yola koyulduğumda midemde gergin bir düğüm oluşmaya başladı. Bunun onu yeniden göreceğim için olduğunu biliyordum. Otelinin önünde yine her zamanki valeye arabamı teslim ederken ayaklarımın geri geri gittiğini hissettim.
Ancak resepsiyona bakıp asansörlere ilerlerken kendime cesaretli olmamı söyledim. Onu bir kez daha göreceksem ne olmuştu yani? Sıkıntı değildi. Beni sinirlendirmesine izin vermeyecektim. O ne yaparsa yapsın onu umursamayacaktım.
Asansör prova yapacağımız katta durunca derin bir nefes aldım ve odaya doğru ilerledim. Onların içeride olup olmadığını bilmiyordum. Kapıyı çaldım ve içeriye girdim. Meral ile Sinan'ın oturmuş, ayakta onları izleyen Devrim'e bir şeyler anlattığını gördüm. Meral ile Sinan'ın bakışları anında bana kaydı ancak, kısmen bana arkası dönük olan Devrim, başını çevirip bakmadı.
Sakin ol kızım, dedim kendime.
Eğitmenleri selamlayarak, "İyi akşamlar.."dedim. "Gecikmedim umarım."
Meral ayağa kalkarak bana doğru ilerledi. Yanaklarımızı birbirine değdirirken gülümsediğini duydum. "Hayır, biz de on dakika önce geldik zaten."
"Güzel." Sinan'a başımla selam verdim. O da gülümsedi. Devrim ancak ben onun yanına geldiğimde bana baktı ve başını eğdi. Selamını görmezden geldim. Başımı Meral'e çevirdim. "Devrim Bey'in kıyafeti neredeyse hazır. Ancak üzerinde son denemeleri yapmam lazım. Onu ancak yarın getirebilirim. Sorun olmaz değil mi?"
"Hayır, hayır sorun olmaz. Yarın bakarız."
"Ancak ben bir tango kıyafeti getirdim. Yani.. Devrim Bey'den siyah gömlek istediğiniz için."
"Harika Gamze! O zaman sen üzerini değiştirirken biz de müziği ayarlayalım."
Çantamı alıp Devrim'e bakmadan ofis odasından çıktım ve direkt lavabolara ilerledim.
Kabinlerden birine girmeye gerek duymadan çantamı tezgahın üzerine koydum. Bu saatte şirkette çalışan herhangi bir kimse olmadığı için lavaboya birinin gireceğini düşünmüyordum. Burası bir otel olsa da, bulunduğumuz kat ofis katıydı. Anladığım kadarıyla da burası müşterilere kapalıydı.
Üzerimdeki kıyafetleri çıkardım ve kırmızı elbiseyi giymek için fermuarını açtım.
Bu elbiseyi de ben tasarlamıştım ve geniş bir yelpazeye kadar açılsa da, sırtından kalça sokumuna kadar olan fermuarı dikerken ne düşündüğümü bilmiyordum. Elbiseyi üzerime geçirdim. Boyutu dizlerimde biten bir tango elbisesiydi ve açıkta kalan bacaklarım serin havadan dolayı üşümeye başlamıştı.
Üzerimden çıkardığım kıyafetleri çantama katlayıp koyduktan sonra saçlarımı açtım. Kendimi biraz garip hissediyordum çünkü üzerimdeki elbise cüretkar bir elbiseydi. Bundan daha cüretkarlarını da giydiğim olmuştu ama hepsi bir gece, ya da bir yapılmış bir plan içindi. Ancak bu gece öylesine giyinmiştim. Üzerimde nasıl durduğunu görmek istediği için Meral'in özellikle beğenmesini çok istiyordum. Zayıf denilebilecek bir vücuda sahip olsam da, kıvrımlarım elbisenin bütün hatlarını dolduruyordu.
Devrim'in beni havaya falan kaldırması gerekirse, utançtan öleceğimi biliyordum.
Lavabodan çıkmadan önce dişlerimi de fırçaladım. Onunla her yakınlaştığımızda aç ağzımın kokusunu almasını istemiyordum.
Ofis odasından içeriye girdiğimde Meral, "Harikasın Gamze!" diye ciyaklayınca ona utangaç bir gülümseme gönderdim.
"Ancak o topuklu ayakkabılar olmaz."
Ayaklarıma baktım. "Ah, evet. Biliyorum. Yanımda yedek bir topuklu ayakkabı getirmiştim zaten."
Malzeme çantamdan siyah bilekten bağlamalı bir stiletto çıkardım. Telefonumu da çıkardım ve saate baktım. Koltuklardan birisine oturdum ve çanta ile telefonu kenara bırakırken bacak bacak üzerine atarak eğilip ayağımdaki ayakkabıları çıkarmaya başladım.
"Gerçekten çok hoş bir hanımefendisiniz Gamze Hanım."
İltifat karşısında yanaklarımın ısındığını hissettim. Sinan'a bakarak, "Teşekkür ederim." diye fısıldadım. "Gerçi bu gösteri için daha çok zamanımızın olmasını isterdim, çünkü birkaç kilo versem iyi olabilirdi."
Yeniden başımı önüme eğip, ayağımdaki ayakkabıya dikkatimi verince saçlarım yüzümü kapattı.
"Hayır, hayır Gamze! Vücudun muhteşem. Çok güzel dans ediyorsun. Eğer dilersen seninle bu gösteriden sonra birkaç gösteri daha yapmayı çok isterim."
Ayağımı indirmeden önce yanımda getirdiğim topuklu ayakkabıyı ayağıma geçirdim. Devrim'in sessizce yanımızda durmuş bizi izliyor olması içimi gıdıklıyordu. O kadar geçilmezdi ki.
"İşlerim çok yoğun ama fırsat bulduğum zaman yapabiliriz,"diye güvence verdim.
Ayakkabının bağcığını bağlayıp küçük bir kurdela düğümü atarken onların önünde fazla teşhir edici bir şekilde durduğumu fark ettim. Saçlarımı kulağımın arkasına alıp bacağımı indirdim ve diğer bacağımı üste çıkardım. Ayağımdakini çıkarıp yenisini giyerken ve yeni bir düğüm atarken geçen zamanda ellerimin titrememesine şaşırdım. Herkesin gözü üzerimdeyken fazlasıyla sakindim. İç sesim yalnızca O sana bakıyor diye böyle hissediyorsun, diye söylendiğinde onu duymazdan geldim.
En sonunda ayakkabıları giydiğimde bacağımı indirdim ve doğruldum.
Topukluların üzerinde doğrulurken Meral ile Sinan'a baktım. "Evet, ben hazırım. Bir an önce başlayalım."
Meral bana göz kırptı. "Ah evet. Senin randevuna geç kalmanı istemeyiz."
Gülümsemekle yetindim. Odaya girdiğimden beri tek kelime etmemiş adama döndüm. Onun bakışlarının bende olduğunu fark edince şaşırdım.
"Hazırsanız?" diye sordum.
Başını eğdi ve odanın ortasına ilerledi.
"Her zamanki gibi mi başlayacağız?"diye sordum Meral'e.
"Evet.Önce dün akşamki hareketlerinizi tekrar edeceğiz sonra da yeni bir şeyler aktaracağız. Sinan ile konuştuk, tangoya normal dans ritmini de eklemek istiyoruz. Eğer burada bir 'aşkı' anlatıyorsak, sadece tutku, ihtiras ve acı olmaz diye düşündük. Biraz duygusal ve romantik bir ortam yaratmak adına, dansınızın sert duruşları arasında yumuşak geçişler yapacağız. Müzik de ona göre alçalıp yükselecek."
Yutkundum. "Yani arada, normal danslar olacak?"
"Öyle de denebilir. Hadi başlayalım, hareketleri gösterince anlayacaksınız."
Müzik açıldı ve benim için gergin bekleyiş başladı. Devrim sırtı bana dönük bir şekilde duruyordu. Elleri serbestçe iki yana açılmıştı. Duruşunda, başını eğişinde her şeyinde umursamaz bir havası vardı. Sanırım onun için role bürünmek çok zor değildi, çünkü o rolü zaten bizzat yaşıyordu.
Yavaş adımlarla arkasından ilerleyip ona çarptığımda, bir bacağımı bacağına ve kollarımı vücuduna doladığımda onunla birlikte ben de sarsıldım. Beni yakaladı ve belime kolunu dolayarak yüzümü yüzüne çekti. Bir eli çenemde, diğeri belimdeydi.
Kazara dudaklarım onun dudaklarına değer diye çok korkuyordum. Çünkü beni savuruşu çok kuvvetliydi. Sanki hiç ağırlığım yokmuş gibi kolayca çevirebiliyordu.
Birkaç saniye sonra Devrim beni bıraktı, sanki ondan koparılıyormuşum gibi geriye doğru savruldum. Bir elimi kalbime, diğerini dokunduğu yanağıma koydum. Sonra yeniden ona sarıldım ve beni yine çevirdi. Yüz yüze geldiğimiz anda, bedenlerimiz hareket etmeye başladı. Tangonun o muhteşem ayak hareketlerini gerçekleştirirken sanki bunu yıllardır yapıyormuşuz gibi bir aşinalık vardı üzerimizde.
Adımlar bittiğinde Devrim kolunu bükerek beni geriye doğru yatırdı ve saçlarım yere kadar değdi.
O da benimle birlikte eğildiği için yüzü göğüslerimin ve köprücük kemiğimin hizasındaydı.
Meral iç çekerek, "Harika!" dediğinde Devrim beni kaldırdı ve bıraktı.
Sendeleyerek ondan uzaklaşırken vücudumu bir elektrik akımı sarmış gibi titrememe engel olamadım.
"Harikasınız! Şimdi Sinan ile beni izleyin."
Devrim ile ben geri çekildik.
Sinan, Meral'i kollarına yatırdı ve Meral geriye doğru büküldü. Sanki canı alınmış bir melek gibi kollarını geriye bıraktı. Sinan'ın kollarında ölmüş gibi bir görüntü verdi.
Sinan ise alnını onun kalbine dayadı ve gözlerini kapattı. Ah! Bu kadarı da fazlaydı- derken Meral ellerini kaldırdı ve onun saçlarına koydu. Sinan yüzünü kaldırıp ona baktı ve kısacık bir süreden sonra Meral'i doğrultup kendisine yasladı. Vücutlarını birbirine yapıştırdı ve o hareket ederken Meral de onunla birlikte hareket etmeye başladı.
Devrim tam yanımda homurdandı.
Şaşkınlıkla ona baktığımda gözlerini kısmış bir şekilde Sinan ile Meral'i izliyordu.
Meral bir bacağını kaldırıp Sinan'ın baldırına koydu ve Sinan onu geriye doğru yatırdıktan sonra belinden tutup ayaklarını yerden kesti. Meral ile birlikte kendi etrafında dönüp sonra Meral'i yere bıraktı ve ona yeniden arkasını döndü.
Ve durdular.
Sonra bize döndüler.
Gerçekten.
Dudaklarımı ısırdım ve Devrim yerine geçerken ben de onun peşinden ilerledim.
"Bir kez daha göstermemize gerek var mı?"
Devrim, sertçe, "Hayır."dedi. "Bir kez yeterli."
Sonra bana baktı ve elini uzattı. Titreyen elimi avucuna bıraktım. Beni kendisine çekti ve kolunu belime doladı. Yakınlığımız benim nefesimi kesiyordu, o hiçbir şey hissetmiyor muydu? Yüzünden hiçbir şey hissetmediğini anlayabiliyordum, hareketleri de aynı şeyi söylüyordu. Ancak duygularını saklamak konusunda usta birisine benziyordu. Belki de o da en az benim kadar etkileniyordu ancak bunu saklıyordu? Olamaz mıydı? Çok mu imkansızdı?
İç çekerek onun beni geriye yatırmasına izin verdim. Bu harekette bir sorun yoktu. Sorun onun birazdan alnını çıplak göğsüme dayayacak olmasıydı. Elbisenin dekoltesi vardı ve köprücük kemiğim tümüyle açıktaydı.
Devrim alnını göğsüme dayadı. Burnu göğüslerimin bir tık yukarısındaydı. Kalbim yerinden çıkacakmış gibi atıyordu. Bunu mutlaka fark etmiş olmalıydı.
Meral, "Eller Gamze."diyene kadar birkaç saniye öyle durduk. Utanarak ellerimi kaldırdım ve karıncalanan parmaklarımı Devrim'in saçlarının arasına soktum.
Aman Allah'ım, yumuşacıktı. Parmaklarım arasında kolaylıkla kayıyordu.
Ellerimi saçlarına koymamla başını kaldırdı ve bana baktı. Bakışları ifadesizdi ve beni kaldırıp kendine çekerken de ifadesizliğini asla kaybetmedi. "İfadesiz" bu kelime onun için o kadar uygundu ki, ne zaman aklıma 'bakışları' gelse aklıma ilk gelen kelime bu oluyordu.
Bir eli belimdeyken diğeri de elimi tutuyordu, bedenlerimizi birbirine hizaladı ve hareket etmeye başladı. Ayaklarım onu takip ediyordu. Sonra beni belimden tutup ayaklarımı yerden keserek yukarıya kaldırdı. Ona baktığım için saçlarım aramıza, onun yüzüne döküldü. Başını sallayarak kendi etrafında döndü ve sonra beni yere indirip arkasını dönerek sanki bana karşı koyamıyormuş gibi uzaklaştı.
Birbirimizden hoşlanmasak da bu işi iyi yaptığımız açıktı.
Meral ile Sinan, "Harika iş çıkardınız çocuklar."dedi. "Şimdi bu zamana kadar yaptığımız bütün hareketlerin adımlarını çıkaralım. Gelin benimle."
Masanın üzerine bırakılmış üç tane kağıdı elimize tutuşturdu. Kağıtta sekiz tane hareketin adımları sırasıyla yazılıydı. "Eğer unutursanız diye bunun elinizde olmasını istiyorum. Yapacağınız her hareketin, sırası, zamanı ve nasıl olacağı burada yazılı. İlk üç adımı birlikte inceleyelim."
Devrim ile birlikte elimizdeki kağıtlara bakarken bir yandan da gözlerimizi Meral'e çevirdik.
"Şimdi, bu hareketleri gerçekleştirirken vücudunuzun alacağı pozisyon çok önemli. Öncelikle sahne Devrim ile başlayacak. Devrim Bey, siz sahne ortasında aynen şu şekilde duracaksınız."
Sinan onun için duruşu gösterdi. Devrim kısaca başını salladı. Bugün dilini yutmuş gibi görünüyordu.
"Gamze sen ise, gölgelerde kalmış bir kadın olarak çıkacaksın. Aşık olduğun adamı uzaktan izliyorsun ve bir şeyler planlıyormuşsun gibi. Işıklar senin gölgeni yansıtacaklar, ya da yüzünü göstermeyecek şekilde üzerinde ışıklandırmalar ayarlanacak. O konuda son provamızı sahnede yapacağımız için ayarlamalara orada bakacağız."
Benim duruşumu da gösterdi ve ben onu izlerken elimdeki kağıtlardan attığı adımları kontrol ettim. Kadın gerçekten profesyoneldi.
Kağıt üzerinde en az on beş dakika daha oyalandık. Yaptığımız her hareketin nasıl olması gerektiğini konuştuk. Düzeltilecek yerleri düzelttik. Birkaç kez Devrim ile beni yan yana getirdi ve Devrim ellerini belime koyarken, ben de onun omuzlarına tutundum. Meral yanımızda konuşurken, o şekilde onu dinledik. Sonra her hareketi tek tek, müzik olmadan yeniden gerçekleştirdik.
Kalan beş hareketi de ertesi akşam halledeceğimizi konuştuk.
Saat sekiz buçuğa gelirken provayı bitirdik.
"O zaman yarın akşamki provayı biraz daha uzatmamız gerekecek?"
Devrim ilk kez konuşmuştu.
"Evet. Muhtemelen on buçuk, on bir gibi bitirmiş oluruz. Eğer programınız uygunsa? Fakat bunun bir an önce halledilmesi gerekiyor çünkü gösteri yaklaşıyor biliyorsunuz."
Devrim başını salladı. Sonra dönüp bana baktı.
"Yarın da gitmen gereken bir randevun olacak mı?"
Başımı iki yana salladım. "Yarın müsaitim."
"Tamam o zaman. Yarın akşam görüşürüz." Meral bana sarıldı. Sinan ile birlikte eşyalarını toplayıp Devrim ile el sıkıştılar ve sonra gittiler. Devrim ile birlikte odada yalnız kaldık. Kafamızı aynı anda çevirip birbirimize baktık.
Panikledim.
Neden bilmiyorum ama panikledim. Korku anlamında bir panik değildi bu. Hissettiğim o gergin heyecanla ilgiliydi. Bakışlarımı kaçırdım ve çantama yöneldim.
"Ben üzerimi değiştireyim."
Çantamdan önce ayağımdaki yüksek topuklu ayakkabılara baktım ve iç çektim. "Ama önce ayakkabılar."
Kendi kendime konuşuyormuşum gibi hissediyordum çünkü o konuşmuyordu. Koltuğa oturup bacak bacak üzerine attım. Ayakkabının bağcığını çözdükten sonra ayakkabıyı çıkarıp sızlayan ayağımı ovalamaya başladım.
Başımı kaldırıp Devrim'e baktığımda onun ayakta dikilmiş, ellerini ceplerine sokmuş bir şekilde beni izlediğini gördüm.
"Neyi bekliyorsunuz?"diye sordum. "Gidebilirsiniz."
"Kendi ofisimdeyim. Ve bu gece geç saatlere kadar çalışacağım." Başını yana eğdi ve bakışları ayaklarıma yöneldi. "En azından siz gittiğinizde."
Ah!
Hemen diğer ayakkabıyı çıkardım ve önceki ayakkabılarımı hızlıca giydim. "Kusura bakmayın.."
"Yo, önemli değil. Acele etme."
Kaşlarımı kaldırarak yeniden ona baktığımda bana kısa bir bakış attı ve sonra pencerelere doğru yürüyüp arkasını döndü. Ellerini hala ceplerinde tutuyordu. Kol kasları gömleğin içinde gerilmişti. İtiraf etmem gerekirse siyah gömlek ona çok yakışmıştı.
Ayakkabılarımı giydiğimde ayağa kalktım.
"Buraya ne ile geldin?"
Çantamı koluma asarken arkasından ona baktım. "Arabam ile. Neden?"
"Eğer araban ile gelmediysen aşağıdan senin için bir taksi çağırmalarını söyleyecektim."
"Teşekkürler." Sesim bir fısıltı gibi çıkmıştı. "Ben gidiyorum, iyi akşamlar."
"İyi akşamlar Gamze Hanım."
Ofisten çıkana kadar nefesimi tuttum. Sonra derin bir nefes verdim ve kapıyı kapattım. Lavaboya doğru ilerlerken, bugünü de atlattığım için kendimle gurur duydum. Onun yanındayken kendimi diken üzerinde yürüyormuş gibi hissediyordum. Sürekli tetikteydim. Her hareketini bilmek istiyordum.
Lavaboda üzerimi değiştirdikten sonra çantamın içini karıştırmaya başladım. Annemi arayıp, yola çıkacağımı haber vermek istedim. Galip'in heyecanla beni beklediğine emindim. Ancak çantamın içinde telefonumu bulamayınca küfür ettim. Onu en son odaya girdiğimde ayakkabılarımla birlikte çantadan çıkarıp kenara koymuştum. Kahretsin!
Şimdi o odaya geri dönmek zorundaydım.
Kendi kendime söylenerek lavabodan çıktım. Hızlı adımlarla ofise doğru yürürken, ona, telefonu unuttuğumu söylemenin yollarını arıyordum. Tam kapının ağzına gelmiştim ki ben kapıyı çalmaya fırsat bulamadan kapı açıldı ve karşımda Devrim'i buldum. Ağzımı açıp telefonumu unuttuğumu söyleyecektim ki bana telefonumu uzattı.
"Galip sabırsızlanıyormuş. Onu daha fazla bekletme istersen." Ve sonra başını eğdi, beni kendince uğurladı ve kapıyı yüzüme kapatıp beni ofisin dışında bıraktı.
Göçüm!
Randevu olayı patlamıştı!
*