Peri ve Kuzgun - 10. Bölüm



10. Bölüm - Onur Kırıcı

Sadece bir an, sadece bir an kalbimin durduğunu, zavallının bu drama daha fazla göğüs geremediğini hissettim. Gözlerimi kırpıştırarak bana benden daha yakın duran adamın gözlerine baktım. Gözleri korkutucuydu. Bütün bunlar benim suçummuş gibi bakıyordu ve benim buna dikkat edemeyecek kadar aklım başımda değildi. Bedenim onun tarafından alıkonulmuştu. Ayaklarımın ucunda yükselmiştim. Benden uzundu. Çok uzundu. Nefeslerimiz birbirine çarpıyordu. Saçlarımdan birkaç tutam yüzüme, onun elinin üzerine savrulmuş olmalıydı. Çünkü çenemi tutan elinin üzerinde saçlarım vardı.

Saçlarımın bir kısmı da dudaklarımız arasında kalmıştı.

Kalbim hiç olmadığı kadar hızla atarken, Meral Hanım'ın havayı kesen sesiyle irkildim. "Çok güzel!"

Ne olduğunu anlayamadan Devrim beni yere indirdi ve ellerini benden çekti. Bir anda vücudumu saran serinlikle ürperdim.

Meral ile Sinan memnuniyet dolu gözlerle bize bakarken, Meral, "Çok güzel oldu fakat bacağını ona dolamayı unuttun Gamze."dedi.

"Efendim?" diye soludum. Kahretsin! Sesim neden buğulu çıkmıştı? Boğazımı temizledim.

Meral eliyle Devrim'i gösterdi. "Devrim Bey orada dururken, ona arkadan çarpacak ve kollarınla birlikte bir bacağını büküp onun bacağını önden kıstıracaktın. Hadi bir kez daha hareketi deneyelim sonra ikinci harekete geçeceğiz."

Başımın döndüğünü hissediyordum. Daha önce de dans etmiştim ancak o zamanlarda bir dansın bu kadar irdelenmesi benim için sorun değildi, ancak şimdi durumlar değişmişti. Devrim'e kaçamak bir bakış attığımda, çenesini kasmış bir şekilde durması gereken yere doğru ilerlediğini gördüm. O da benim kadar bu durumdan hoşlanmıyordu. Hatta benden bile fazla. Ancak yapacak bir şey var mıydı? Bu işi bir kere kabul etmiştim ve üstelik ablasına söz vermiştim.

Her şey çocuklar için, diye içimden geçirdim. Bunu benim için bir mantra haline getirebilirdim. Yeterince söylersem buna alışabilir ve bu işi daha kolay halledebilirdim. Allah aşkına yetişkin bir kadındım ve yaşlanmaya doğru emin adımlarla ilerliyordum.

"Müziği baştan alıyorum."

Meral müziği baştan alırken ben de yerime geçtim ve bacağımı ona dolamak gibi bir düşüncenin beni öldürmemesi için dua ettim. Birazdan düşünceleri eyleme dökeceğim için aşırı gergindim. Bu dansın geri kalan hareketlerinin en az bu hareketler kadar kötü olacağını biliyordum. Tangonun daha başındaydık. Normalde tango yapan ve seven birisi olarak bu dansın çok samimi bir yakınlık gerektirdiğinin farkındaydım ancak bu dans bir tık daha fazlası olacak gibi görünüyordu ve yakınlık kurmam gereken kişi Devrim'di. Bunun üstesinden gelebilirdim, öyle değil mi?

"Şimdi Gamze."

Meral'in sesiyle gerildim ve bedenimi müziğe uygun kıvırarak yürümeye başladım. Devrim'in sırtı yine kaskatı kesilmişti. Bunu görebiliyordum çünkü omuz kasları gergindi. Gömleğinin altından belli olan kürek kemiklerinin pozisyonu da onun hiç rahat olmadığını belli ediyordu. İç çektim ve son bir adımdan sonra kendimi yine ona çarptım. Kollarımı ona dolarken sağ bacağımı da kaldırıp arkasından onun bacağına doladım.

Kalbim.

Bu o kadar mahremdi ki! Ona böyle sarılmak.

Adeta üzerine yapışmış gibiydim. Beni dengede tutan oydu. Kendimi tamamen ona yaslamış ve sanki bir kasırgadan kaçmak istercesine ona sıkı sıkı tutunmuştum. Bir saniye sonrasında kalbimi durduracak bir hareketle ellerimi kavradı ve beni yine hızla çevirerek önüne aldı. Bacaklarım açıldı ve bedenim onun bedeniyle çarpıştı. Bir eli hızla belime, diğer eli de çeneme kayarken ayaklarım yerden kesildi. Göğüslerimiz birbirine değdi ve dudaklarımız arasında sadece santimler kala sertçe durdu. Saçlarım yine aramıza savrularak onun çenemi tutan elinin üzerine kondu.

Gözlerimiz kesişti.

Nefesimi tuttum.

Onun yüzüne bu kadar yakından bakmak, tatlı nefesini dudaklarımda hissetmek sarsıcıydı. Ancak o benim kadar etkilenmiş görünmüyordu. Hatta hiç etkilenmiş gibi durmuyordu. Sanki bütün bunlar bir an önce halledilmesi gereken can sıkıcı bir işti ve o da buna güçlükle katlanıyordu.

Belimdeki kolunun ve bedenime değen sıcak bedeninin baskısını her geçen saniye daha fazla hissederken birden beni bıraktı ve ben yine kendimi mahrum bırakılmış gibi hissettim.

Sonrasında Devrim, sertçe, "Mola." dedi ve hiçbir şey söylemeden ofisin kapısını açıp dışarıya çıktı. Kapıyı çarpmasını bekledim. Ancak kapıyı yavaşça kapattı.

Sarsılmış bir şekilde orada öylece durdum.

Meral konuşana kadar onların hala orada olduğunu unutmuştum.

"Bu çok iyiydi!"

Yüzümü buruşturmamak için kendimi zor tuttum. Bunun çok iyi olduğunu söylüyorsa ona güvenmek zorundaydım çünkü kendi bulgularım can sıkıcıydı.

Derin bir nefes aldım.

"Sanırım lavaboya gitmem lazım. Hemen gelirim." Deri ceketim ile çantamı aldım ve ben de ofisten çıkmak için kapıya doğru yürüdüm.

Meral ile Sinan'ın çoktan kendi aralarında bir konuşmaya daldıklarını duydum. Arkamı dönüp onlara kısaca bir bakış attığımda karşılıklı masanın üzerinde duran bir kağıda başlarını eğmiş, kağıt üzerinde incelemeler yaparlarken gördüm. Ofisin kapısını yavaşça açtım ve dışarıya çıktım.

Kat tamamen boştu. Lavaboların ne tarafta olacağını merak ederek biraz yürüdüm. Boş ofis odalarını geçerken koridorun sonunda lavaboların olduğunu fark ettim. Emin adımlarla oraya ilerlerken, birden sert bir sesin konuşmasıyla irkildim.

"Sen ne yapmaya çalışıyorsun abla?!"

Devrim.

Sesin nereden geldiğini anlamak için etrafımda döndüm ve onların lavaboya giden yolda, boş ofislerden birinde olduklarını anladım. Birkaç adım daha attığımda onları gördüm.

Kapalı bir ofisin içindeydiler ancak kapı aralıktı. Stor perdeler indirilmediği için içerisi görünüyordu. Armağan akülü sandalyesinde oturmuş, tepesinde bir kule gibi dikilen kardeşine bakıyordu.

Sindim. Biraz geri çekilerek onlara fark edilmemek için saklandım.

Armağan, "Ne yapıyormuşum?" diye sorduğunda onları dinlemenin belki de doğru bir şey olmadığını bildiğimi ama bunun umurumda olmadığını düşündüm. Benimle ilgili konuştukları kesindi.

"Bu çöpçatan işlerine bir son vermeni istiyorum,"diye gürledi Devrim ve ben olduğum yerde sıçradım. Sesindeki öfke o kadar hissedilirdi ki, Armağan'ın onun karşısında nasıl bu kadar sakin durduğuna şaşırdım.

"Ben hiçbir şey yapmıyorum."

"Ne yaptığını ikimiz de biliyoruz abla ve bu durum kesinlikle gerçekleşmeyecek." Sinirle ellerini ona doğru salladı. "Ona bir bak! Onunla beni bir arada düşünebiliyor musun gerçekten?"

İrkildim.

Armağan, sakince, "Evet." yanıtını verirken arkamı dönüp gitmemek için direndim.

"Onu istemiyorum! Onunla ilgili hiçbir şey istemiyorum. Onu görmek bile istemiyorum ama sen ikimizi bir araya getirmek için canla başla çabaladığından onu sürekli görmek zorunda kalıyorum!"

Midemde rahatsızlık verici bir düğümün oluşmaya başladığını hissettim. Kasıldım ve ona karşı duyduğum öfkeye tutunarak kendimi kalmaya zorladım. Beni görmek istemiyordu! Beni istemiyordu. O kadar pislik bir adamdı ki, ona karşı hiçbir şey yapmamış olduğum halde beni böyle görebiliyordu.

"Onun hakkında böyle konuşma Yekta. Sana bu tavırlar hiç yakışmıyor. Eğer ondan nefret ediyorsan bunu saklamak zorundasın. Senin için çok zor bir şey olmayacak. Sen zaten hiçbir şey hissetmeyen, hiçbir kadını düşünmeyen, duygusuz bir adamsın! Kardeşimi yeniden hayata döndürecek bir kadını seninle vakit geçirmeye zorluyorsam beni affet!" Sesindeki alay, havada bir kamçı gibi şakladı.

Ve sonra Devrim patladı.

"Beni hayata döndürecek kadın o mu? Ona dönüp bir baksana! Hiç bana benziyor mu? Birbirimizin ne kadar farklı olduğunu göremiyor musun?"

Armağan sessiz kaldı.

Bu durumda bende ne söylenmesi gerektiğini bilmiyordum. Evet onunla ben farklıydık ancak Devrim bunu ne anlamda söylemişti, hiçbir fikrim yoktu.

"Bunlara bir son ver. Beni değiştiremezsin anlıyor musun? Beni değiştiremezsin. Beni ne sen, ne içerideki kadın ne de başkası değiştirebilir. Ben buyum! Ben artık Yekta değilim. Ben artık Devrim'im ve bu asla ama asla değişmeyecek! Bunu anlasan iyi olur abla, çünkü gerçekten kalbini kırmak zorunda kalacağım." Öfkeli bir şekilde ellerini saçlarından geçirdiğini gördüm. "O kadınla bunu yapacağım. Bu dans gerçekleşecek. Çocuklar için. Ondan sonra eğer onu bir kez daha benimle birlikte bir şeyler yapmaya zorlarsan çok kötü bozuşacağız haberin olsun."

Daha fazlasını dinleyemezdim.

Kalbimde bir ağırlıkla sersemlemiş bir şekilde geri döndüm. Bacaklarım titriyordu. Devrim gelmeden hızlıca ofisten içeriye girdim. Meral ve Sinan hala masanın üzerindeki kağıtları inceliyorlardı.

Beni görünce, "Ah geldin." dedi Meral ve beni yanına çağırdı. "Elbisenin rengini konuşuyorduk. Senin modacı olduğunu öğrendim. Elbiseni kendin tasarlayabilir misin?"

Şahit olduğum konuşmadan sonra dikkatimi verebileceğim bir şeye tutunmak ister gibi başımı salladım.

"Olabilir. Nasıl bir model olacak? Yani aklınızda bir model var mı?"

Telefonunu çıkardı ve bir dakika sonra bana google üzerinde açtığı tango elbisesinin modellerini gösterdi.

"Biliyorum, kışa giriyoruz ancak çok cüretkar bir elbise olmasını istiyorum. Yani yırtmacının kalça kıvrımına kadar çıkması mümkün mü? Bu senin için sorun olur mu?"

"Sorun olmaz." dedim. "Hemen şimdi bir model çizebilirim?"

Çantamdan bir kağıt ve kalem çıkardım. Masanın üzerine koyarak aklımda oluşan kabaca bir model çizdim. İnce askılara sahip, derin göğüs dekolteli, etekleri geniş dökümlü bir elbise çizdim. Yırtmacını tam da yan taraftan kalçaya kadar çıkardım. Ben kağıdın üzerinde hızla kalemimi oynatırken, kapı açıldı.

Bütün vücudum gerildi.

Gerginlikle çizime devam ettim. Etek boyunu dizlerin altında tuttum. Kapı kapandı ve ayak sesleri bize doğru gelmeye başladı. Bir elimde hala ceketimi ve çantamı tuttuğum için panikledim. Sanki bir yere gidip gelmiş gibi görünüyordum. Doğruldum ve çantam ile ceketimi koltuğun üzerine yeniden bırakıp, çizime geri döndüm. İşim bittiğinde Meral'e gösterdim.

Sinan ile ikisi çizime bakarken, yüzlerinde oluşan hayranlık dolu ifadeye baktım. Hemen arkamda, bana çok yakın duran adamı görmezden geldim. Titriyordum.

"Bu harika Gamze! Çok yeteneklisin. Elbiseye bayıldım. Bunu ne kadar kısa bir sürede dikebilirsin?"

"Yarın bitirmiş olurum,"diye söz verdim. Aklımı meşgul edecek bir şeylere ihtiyacım vardı ve moda evinde yeterince iş olmasına rağmen daha fazlasını isterken buldum kendimi. Çünkü düşünmem gereken çok şey vardı ve ben düşünmek istemiyordum.

"Peki Devrim Bey'in kıyafetini de sen dikebilir misin?"

Gözlerimi kırpıştırdım.

Hemen ardından, "Benim terzim var." diyen sert bir sesle gerildim. "Aklınızdaki modeli ona söylerseniz halleder."

Meral itiraz etmek ister gibi yüzünü buruşturdu. "Ama Devrim Bey, giysileriniz açık arttırmada satılacak. Ünlü bir modacının elinden çıktığını bilirlerse elbiseler daha çok alıcı bulacaktır."

Devrim sessiz kaldı.

Onu memnun etmeyen bir olay daha.

"Sanırım halledebilirim,"diye mırıldandım. Yavaşça arkamı dönüp Devrim ile göz göze geldim. Bakışlarından ne düşündüğünü anlamak imkansızdı ama göz göze geldiğimiz an bakışlarını bana dikti. Boğazımı temizleyerek, "Ölçülerinizi almam gerekecek. Yarın moda evine uğrar mısınız?"dedim.

Sertçe başını eğdi.

Başka bir şey söylemedi.

"Devrim Bey için beyaz bir gömlek ve pantolon düşünüyoruz. Basit bir kıyafet olacak."

"Gömlek siyah olsa daha iyi olmaz mı Meral'cim?"

Meral, Sinan'a baktı. "Bilmem. Olabilir." Bakışları arkama kaydı.

"Devrim Bey, yarınki provada siyah bir gömlek giyebilir misiniz? Üzerinizde nasıl durduğunu görmek istiyoruz."

Devrim, "Tamamdır."dedi. Sesindeki isteksizlik onur kırıcıydı.

"Harika. O zaman size dansın ikinci hareketini göstermeye başlayabiliriz."

Gülümseyerek elindeki çizimimin olduğu kağıdı masanın üzerine bıraktı Meral, sonrasında müziği ayarladı ve Sinan'ın peşinden ilerleyerek ofisin ortasına geçti.

Gergin bir şekilde, onların ilk hareketin son kısmını gerçekleştirirken izledim. Son pozisyondan başlayacaklardı. İç çektim. Sinan kolunu Meral'in beline doladı ve diğer eliyle de kadının çenesini tuttu. Tehlikeli bir şekilde yakınlaştılar. Ellerim titriyordu.

Devrim tam yanımdaydı.

Konuştukları, benim hakkımda söyledikleri aklımdan çıkmıyordu.

Her cümlesi kafamın içinde şiddetle dönerken Meral ile Sinan'a odaklanmak zordu. Neredeyse dudak dudağayken bir anda Sinan onu savurarak kendisinden uzaklaştırdı. Meral bedenini bükerek ondan uzaklaştı ve mağrur bir duruş aldı. Bir elini kalbine diğerini ise yanağına koymuştu. Yüzündeki bakış da bir oyun olmalıydı. Benden bunu yapmamı bekliyor olamazdı.

Sinan ondan iki adım uzaklaştı ve ona yeniden arkasını döndü.

Meral üç adımda ona yaklaştı ve arkasından bir kez daha sarıldığında Sinan onun ellerini tutup yeniden önüne çekti ve bu sefer durmadılar. Bedenleri birbirlerine yapışmış bir halde sağa doğru üç, geriye doğru dört adım attıktan sonra bacaklarını birbirlerinin arasından geçirip Sinan onu kollarının arasında kıstırdı ve Meral'in belini kavrayarak onu geriye doğru yatırdı.

Ve hareket burada bitti.

Nefesimi tuttuğumu fark etmemiştim çünkü onlar durduğunda tuttuğum nefesimi verirken, ciğerlerimin isyan çığlıkları ile inlediğini hissettim.

Sinan, Meral'i bıraktı. İkisi de dönüp bize baktı.

"Evet?"

Devrim hiçbir şey söylemeden yerine geçti ve benim gelmemi bekledi.

Kafası karışmış bir şekilde ona doğru ilerledim. "Adımları atarken ayaklarımızı birbirimize çaprazlıyoruz değil mi?"

Bu iki ayağın birbiriyle sevişmesi gibi bir şey olacaktı. Bacaklarım titriyordu.

Meral beni yakaladı ve elini belime koydu. Ayaklarını oynatmaya başladı. Sağa doğru üç adım atarken ayaklarımız birbirine dolandı. Geriye doğru giderken de beni de kendisi ile birlikte sürükledi.

"Mantığını anladın mı?" diyerek gözlerime baktı ve ben başımı sallayınca beni bıraktı. Gergin bir şekilde Devrim'e döndüm. Kollarını gevşekçe iki yana açmış beni bekliyordu. Ona yaklaştım. Yakınına geldiğimde, elini kaldırdı ve belime yerleştirdi. Diğer eli de yavaşça çeneme yükselirken gözlerine bakmamak için direndim. Kendi ellerimi onun omuzlarına ve göğsüne yerleştirdim.

Sıcaklığı parmaklarımı ısıtıyordu.

Meral yanımıza geldi.

"Biraz daha yakın.."diye mırıldandı ve belime dokunarak beni Devrim'e itti. Hafifçe çarpıştığımızda Devrim'e baktım. Gözlerinde ne yaşadığını bilmek zordu. Tahmin etmek de çok zordu.

Dudaklarımız arasında yine santimler vardı. Bu onu etkilemiyor olabilirdi ama ben kendimi o kadar da iyi hissetmiyordum.

"Hareketleri bir kez daha tekrarlamamızı ister misiniz?" diye sordu Meral.

Açıkçası çok iyi olurdu. Bu yüzden Devrim konuşmadan, "Güzel olur."diye mırıldandım.

Sinan ile Meral bizim hemen yanımızda pozisyon alırlarken Devrim ile birbirimize sarılmış bir şekilde onları izlemeye koyulduk. Devrim'in onları izlediğinden emin değildim çünkü yüzümün yan tarafına gözlerini dikmiş baktığından şüpheleniyordum. Yanağımın kızardığından emindim.

Hiçbir şey yapmadan ona bu kadar yakın durmak çok zordu. Ancak Meral ile Sinan gösterisini yaparken bütün dikkatimi onlara vermeye çalışarak kendimi sakin kalmaya zorladım.

Onlar geri çekildiler.

Ve sonra yeniden Devrim ile göz göze geldik.

Bana bakarken, "Bu son hareket olacak,"diyerek konuştu. Meral ile Sinan'ı muhatap almıştı. "Önemli bir işim var. Burada bitireceğiz."

Oysa daha yeni gelmiştik. Ancak sıkıntı değildi. Ben de bir an önce buradan gitmek istiyordum. Daha akşam yemeği bile yememiştim ve açtım.

"Siz nasıl isterseniz Devrim Bey." Meral kenara çekildi ve müziği ayarladı. "Evet. Ben başlayın dediğim zaman başlayabilirsiniz."

Bekledik. Bekledik. Bekledik.

Hareketlerimi hatırlamaya çalıştım.

Ona böyle yakınken ve göz gözeyken hatırlamak o kadar zordu ki.

Bana neler oluyordu?

"Şimdi."

Devrim beni kendinden uzaklaştırarak savurdu. Tıpkı Meral gibi bedenimi bükerek ondan çekip alınıyormuşum gibi uzaklaştım. Bir elimi kalbimin üzerine, diğerini de yanağıma koydum. Sanki kalbim acıyormuş gibi bir görüntü veriyordum. Diğer elim de yanağımdaydı ve bu onun az önce dokunduğu yerin sıcaklığını yeniden hissetmek için bir teselliydi.

Devrim ile kısa bir an birbirimize baktık. Nasıl oluyordu, hiçbir fikrim yoktu ama rollerimize mükemmel uyum sağlıyorduk. Sanırım bunu yaşıyorduk! Ya da sadece bunu yaşayan bendim. Çünkü adamın gözlerinde en ufak bir duygu yoktu. Suratı asık bir şekilde Sinan'ın yaptığı gibi bana arkasını döndü.

Arkasından yaklaşarak kendimi ona sardım. Kollarımı bedenine doladım. Çaresizce ondan aşk dileniyor gibiydim. Beni tuttu. Bu tutuşlarda ne vardı? Sanki beni önüne çekerken, ruhumu da çekip alıyor gibiydi. Göz göze geldik. Bu sefer durmadık. Bir elini belime koydu, bedenlerimizi birbirine yapıştırdı ve bacaklarımız birbirine dolanırken sağa doğru üç adım attık.Gözlerimiz bir an olsun ayrılmamıştı.

Beni taşıyordu. Ama aynı zamanda taşımıyordu da. Çok garip bir açıdaydık. Ona yaslandım. Belimi kavrayarak geriye doğru dört adım attı. Ona ayak uydurarak ayaklarımı, ayaklarının arasından geçirdim.

Ve ayağının birisi ile ayağımı mengene gibi tuttu. Bedenimi kollarının arasında yere doğru eğdi. Saçlarım geriye doğru savrulurken o da benimle birlikte eğildi. Ellerinin sıcaklığı, bakışlarındaki hoşnutsuzluk ve bedenime değen o sert bedeninin hissettirdikleri ile savaşırken beni yakaladı, yakaladı, yakaladı.

Geriye doğru savrulmuş bir şekilde birbirimize baktık. Tamamen onun insafına kalmış bir haldeydim. Belimi sıkıca kavrayan kolu karnımın üzerinden dolanmıştı. Diğer kolu ise sırtımdaydı ve beni tutuyordu.

Onunla bir dans, saf ateşle kavrulmak gibiydi. Bunu şimdi anlıyordum. Çünkü hiçbir dans bu kadar mahrem olamazdı. Onun yüzünden miydi? Onunla birlikte yaptığım için miydi? Belki de öyleydi. Tamamen onunla alakalıydı. Ondan kaynaklanıyordu. Onun karakteri yüzündendi.

Ve beni istemiyordu. Benimle hiçbir şey yapmak istemiyordu. Bu konuda ablasına sertçe çıkıştığını hatırlayınca gözlerimi kapattım ve açtım. Onur kırıcıydı.

Gözlerime baktı, belki de içimi görüyordu, ne düşündüğümü anlamaya çalışıyordu. Beni bıraktı, doğrulmama izin verdi ve benden uzaklaştı. Meral ile Sinan'ın elini sıktı. Sandalyesindeki ceketini, masanın üzerindeki telefonunu aldı. Bana bakmadı. On adım sonunda işte gitmişti.

Dönüp Meral ile Sinan'a baktığımda bana gülümsediler.

"Bu dans çok güzel olacak!" diye şakıyan Meral'e gülümsemeye çalıştım. "Devrim Bey ile aranızda mükemmel bir kimya var! Provalarımız bittiğinde ortaya nasıl bir dans çıkacak çok merak ediyorum."

Ben ise bunun sonunda kendimi tamamen kaybetmemek için dua ediyordum. Ceketimi giydim, onlarla vedalaştım ve oradan ayrıldım. Çantamı omuzuma asarken asansörü çağırdım. Nasıl bir akşamdı bu böyle? İlk kez bir erkek tarafından bu kadar hor görülüyordum. Ablasına benden bahsederken o kadar kızgındı ki, sanki onun için iğrenç bir insandım. 'Ona bir bak!' diyen cümlesi kulaklarımda çınlıyordu.

Bende ne vardı?

Benden niye bu kadar nefret ediyordu?

Ona ne yapıyordum?

Düşünceler beynimi kemirirken asansör nihayet geldi. Bindim ve kapılar kapanırken sırtımı asansörün duvarına yasladım. Başımı geriye atarak asansörün tavanındaki ışıklara baktım. Tam köşede duruyordum ve içimdeki sıkıntı yüzünden hiçbir şey yapmak istemiyordum. Aç olmama rağmen, şimdi o kadar aç hissetmiyordum.

Beni görmezden gelişi sinir bozucuydu. Odadan ayrılırken dans öğretmenlerinin elini sıkması ama benim olduğum tarafa bir kez bile bakmaması sinir bozucuydu. Bana kendimi yetersiz hissettiriyordu. Sanki onun için yetersizdim.

Düşüncelerimin saptığı yolları fark edince kendimi sarsmak istercesine elimi kaldırıp yanağıma tokat attım. Neden onun için yeterli olacaktım ki? Ondan hoşlanmıyordum bile. Hoşlanmak gibi bir lükse de sahip değildim. Aksine ondan nefret etmeye başlıyordum. Davranışları bu konuda zorlanma seçeneğimi yok ediyordu. Ondan nefret etmek çok kolaydı.

Asansör orta katta durdu ve kapılar açıldı.

Asansörü kimin durdurduğunu merak ederek gözlerimi girişe çevirdim ve Devrim ile karşılaşınca şansıma küfrettim.

O da beni gördüğüne şaşırmışsa bile belli etmeden asansöre girdi. Yüzünü buruşturarak benden olabildiğince uzakta durdu.

Harika!

Sanki vebalı bir kişiliktim. Sanki bana yaklaşırsa, benimle konuşursa, benimle fazla vakit geçirirse onu öldürecektim.

Asansörün kapıları kapandığında gergin bir şekilde onu izlemeye devam ettim. Tam çaprazımda duruyordu ve sırtı bana dönüktü. Açıkça beni yok sayıyordu. Asansörün duvarına yaslanan bir kadından çok, bir tablo gibiydim.

Bu kadar yeter, diye düşündüm.

"Ben de sizinle vakit geçirmekten pek hoşlanmıyorum." diye söylendim.

Önüne eğdiği başını kaldırdı ancak bana bakmadı. Bu onun beni dinlediğinin kanıtıydı.

Garip bir cesaretle devam ettim. "Ben de sizinle bir şeyler yapmak istemiyorum. Ne sizi görmek, ne de sizinle olmak. Bu dans bittiğinde birlikte vakit geçirmeyi de bırakmış olacağız." Sesim titriyordu ancak sert olmak çok da zor değildi. Ona karşı hissettiğim öfkeye tutunuyordum. "Aslında Devrim Bey, Galip için planlarınız olduğunu biliyorum ama size şunu bildirmek istiyorum. Galip tamamen benim sorumluluğumda. Ona yardım edeceğinizi söylediğiniz için teşekkür ederim. Bunu ben halledeceğim." Son iki kat kalmıştı.

Bakışlarını bana çevirdi ve gözlerinde beliren şaşkınlığı gördüm. Bakışlarımı kaçırdım. Doğruldum ve asansör durduğunda gitmeye hazırlandım. "Merak etmeyin, dans olayı bittikten sonra kesinlikle bir araya gelmeyeceğiz."

Onu şaşırtmış olmam iyiydi. Konuştuklarını duymuştum evet, bunu bilmek onu rahatsız etmiş olmalıydı. Umurumda değildi.

Asansörün kapıları nihayet açıldığında önce ben çıktım.

"Yarın bir ara moda evine uğrarsanız ölçülerinizi alabiliriz. İyi akşamlar."

Konuşmasına fırsat vermeden hızlı adımlarla çıkışa doğru yürümeye başladım.

Birkaç adım atmıştım ki, "Bekle." dediğini duydum.

Durmak istemiyordum. Durmayı kesinlikle istemiyordum. Ama beni neden durdurduğunu merak ediyordum. Durdum. Arkamı dönüp ona baktım. Ağır adımlarla bana doğru yürüdü ve tam önümde durdu. Gözleri bütün yüzümde geziyordu. Bakışları yoğundu, gözlerimi kaçırmak istediğim kadar yoğun. Ancak bunu reddettim. Dayanabilirdim.

"Ablam..ablamla görüşmeni istemiyorum."

🌺🌼🌸
Daha yeni Daha eski

İletişim Formu