Dünya Engelliler Günü, 3 Aralık’ı geride bıraktık... Aslında o gün paylaşacaktım bu yazıyı, ancak kısmet olmadı. Fakat, böyle önemli bir günün ve bu günü önemli kılan o insanların, yalnızca bir günde değil, bugün de hatırlanması gerektiğine inanarak paylaşıyorum bugün, benim için çok ama çok kıymetli olan bu yazıyı.
Tanıdığım, tanımış olduğum bütün mütevazı insanları düşünerek yazıyorum. Yüzlerinden gülümsemenin asla eksik olmadığı, çıkarsız, koşulsuz bir sevgiyle sizi kucaklayan o insanları düşünerek gülümsüyorum. Başta sevgili teyzem; duyamayan, konuşamayan, zihinsel olarak da kısmi bir engele sahip olan sevgili teyzem ve her zaman evimin civarlarında rastladığım, gönlünden büyük bir ilgiyle her zaman beni selamlayan ve halimi hatırımı soran o insan için yazıyorum. Otobüste kendilerine ait yere oturan, kulağı duyamadığı, konuşamadığı için ineceği yeri gözleriyle takip eden o insanlar için yazıyorum.
İnternette hikâyelerine denk geldiğim insanlar için yazıyorum. Hiçbirimiz, belki de onlar kadar bu hayatı sevmiyor olabiliriz. Hiçbirimiz, onlar kadar mütevazı, olumlu, uyumlu olamayabiliriz. Buna gerçekten gönülden inanıyorum. Eğer onlardan birisiyle bile tanıştı iseniz, içlerinde kötülüğe asla yer vermediklerini fark edersiniz. Tabii ki, 'onlar' diyerek ötekileştirme asla yapmıyorum. Belki de ötekileştirmeyi kendimize yapmalıyız zira engelin yalnızca bedende, zihinde olmadığını, zihniyetlerin de engelli olabildiğini kanıtlayan birçok insana rastlıyoruz.
Normalde, sevgililer, anneler, babalar ve buna benzer birçok özel günün yalnızca bir günle sınırlı kalmayacak bir ilgiye sahip olduğunu düşünürüm ve bu yüzden pek de kutlama, bahsetme taraftarı olmam. Örneğin anneler ve babalar günü kutlamak, annesini ve babasını kaybetmiş insanları üzmek anlamına gelir, benim için.
Onların ebeveynleri hayatta değilken ya da yanlarında değilken, ben anne ve babam yanımda diye bencilce bir mutluluk duyamam. Tabii yine de, bugünleri kutlayan insanlar var fakat benim için yalnızca tek bir günde değil, yaşadığımız her günde önemle hissettirilmeli duygular. Ancak bazı günler, dünyamızda tek bir gün bile olsa, hatırlanması, farkına varılması büyük önem arz eden, önemli günler.
3 Aralık Dünya Engelliler Günü de öyle bir gün. Bugün, yalnızca bir güne sığdırılan bir ilgiyi değil, ömür boyu sürdürülen mücadelelerin sürdüğü gibi, her gün, her an, her saniye ilgi görmeyi hak ediyor. Kendi oluşturduğumuz bu önemli günlerin olması, aslında iyi bir durum. Çünkü hayat o kadar akışkan ve biz insanlar da o kadar hızlı yaşlanıyoruz ki, durup da derin bir nefes almak, etrafımızda neler olduğuna bakmak için, dur işaretli levhalara ihtiyaç duyuyoruz.
Bu özel günleri ben, işaret levhaları olarak görüyorum. Önemli günlerin varlığı, o güne önem verilen değerin de farkına varılmasını sağlıyor. Tek bir gün bile olsa, o değeri tam anlamıyla farkına vararak yaşıyoruz. Belki bütün günlerin toplamındaki değerler, o bir günde doruğa ulaşıyor, toplumsal bir huzur ortamı oluşturuluyor ve aynı zamanda bilinçli bir farkındalıkla yaşamın değeri sorgulanıyor. İşte bu yüzden bu günlerin varlığı, insanlar için mükemmel bir hatırlatma, kabul etmem gerek.
Dünya Engelliler Günü olan 3 Aralık da böyle bir gün. İnsanların engelli insanlara daha bir dikkat ettiği, herkesin anlamlı yazı dizileri paylaştığı, otobüste tekerlekli bir sandalyeyle seyahat eden insana yer vermenin daha önemli olduğu düşünülen bir gün. Aslında bu, bütün bir yaşamda sürüp gitmeli. Onları her zaman fark etmeli fakat ötekileştirmemeliyiz.
Onlara ait olan asansörleri onlara ait bırakmalı, onlar için ayrılan park yerlerini, yürüme merdivenlerini ya da otobüs içindeki oturma yerlerini işgal etmemeliyiz. Birer engelli adayı olarak, herhangi bir engele sahip insanları anlamak, onlara yardımcı olmak ve aslında onları ötekileştirmek yerine tamamen içimize kabul etmek, yapabileceğimiz en onurlu davranış olacaktır, hep buna inandım.
Sevgi her engeli aşar diye bir söz vardır. Bu sözün doğruluğuna çok inanıyorum. Kalbinde sevgi besleyen her insan, engelli olsun olmasın herkesi eşit sever. Birazcık vicdan hürriyetine sahip bir birey, karşısındaki insan kim olursa olsun, toplum içindeki sorumluluklarını bilir.
Bugün YouTube üzerinde izlediğim videolar içinde; yalnızca içindeki sevgiyle beş engelli çocuğuna bakan bir anne, engelli olan insan olsun olmasın, her türlü canlının yardıma ihtiyacı olduğunun bilincinde olan, harika bir köpek barınağına sahip kahraman bir kadın, kendileri gibi birçok engelli adayı ya da engelli insanlar için her koşulda ve her şartlarda rahat bir ortamın sağlanması için erişilebilir her şey adı altında, bu uğurda mücadele veren bir arkadaş grubu, sevgi her engeli aşar sözünün somut birer örnekleri adeta, izlemeniz gerek.
Sevgi gerçekten de bütün kötülükleri küçücük bir sorunmuş gibi gösterebiliyor. Önemli olan, insanın içindeki o inancı yitirmemesi ve her daim yaşamın kıymetini bilerek yaşaması.
Hayatımda birçok engelli insanla karşılaştım, bazılarıyla doğrudan iletişim kurdum, bazılarını yalnızca uzaktan izledim. Ve farkına vardım ki, bu yaşamın katlanılmaz olduğunu düşünürken, aslında onların gözünden görmüyoruz dünyayı. Hiç onların penceresinden bakmıyoruz yaşama. Onların kalplerindeki korkulardan haberimiz yok. Gözlerinden akan yaşlar kadar temiz değiliz hiçbirimiz, bu bir gerçek. Ve onlar buna rağmen daha mütevazı, daha iyimserler ve insanın sırf bu yüzden bile onlara saygı duyması gerekiyor.
3 tane engelli muhabbet kuşu besledim, bunlardan ikisi öldü, birisi şu an yaşıyor. Bir gözü görmüyor, tek gözüyle görüyor dünyayı ama yanında ben varım. Onun için, önemli olan her şeyi sağlamaya çalışıyorum. Ayrıca engelli bir teyzem var, konuşamıyor, duyamıyor ve zihinsel engele de sahip bir insan. Bu haliyle neredeyse 52 yaşına merdiven dayayacak. Bütün ömrünüzü hiç duymadan, konuşamadan geçirdiğinizi düşünsenize. Ve O, buna rağmen anlıyor her şeyi. Yaşamın kurallarını biliyor tıpkı bizler gibi.
Onu her gördüğümde, eğer yalnız isek dayanamıyor ağlıyorum. Teyzelerim benim için çok kıymetli olmuştur her zaman. İnsan onlara baktığında kendi annesini görüyor, yabancılamıyor asla kendini. Ancak bu engelli teyzem, ona duyduğum sevgi kalbimi acı acı yakıyor. Çok çok kıymetli benim için o. Çok fazla geliyor her şey, kaldıramıyorum. Sanki göğsüm patlayacakmış gibi bir his, kulaklarımda ağır bir basınç, midemde sıkıntılı bir düğüm hissediyorum hep onu gördüğümde. Ona acıdığım için değil asla! Onun için bambaşka bir dünya yaratamadığım için bu hisler! Bazen çaresizliğine, bazen yalnızlığına, bazense her şeyden habersiz saf sevgisine ağlıyorum. Kapıyı kilitlemeyişine, her şeyi yemek için canı giderken sağlığından dolayı hep rahatsızlanmasına ağlıyorum.
Bir keresinde onu ziyarete gittiğimde, her zaman ilk önce onun yanına uğruyorum, kapıyı açık bulmuş ve içeriye girmiştim. Dışarıdan gelen herhangi birisi onun evine kolaylıkla girebilir, çünkü kapıyı kilitleme gibi bir huyu yok. İçeriye şöyle bir bakmış ve bana sırtını dönmüş bir şekilde uyuduğunu görmüştüm. Geldiğimden haberi yoktu ve orada öylece oturup hıçkıra hıçkıra ağladığımı hatırlıyorum onu izleyerek. Hayatımda öyle ağladığımı hatırlamıyorum, babamın kalp krizi geçirdiği zamanlardan başka. Daha sonra, ona yavaşça yanaşıp uyandırmıştım, beni gördüğünde yüzündeki o mutluluk hala kalbimin en güzel köşesinde bütün canlılığı ile durur.
Onun elinde büyüdüm sayılır, küçükken saçlarımı taradığı, bana banyo yaptırdığı zamanları hatırlıyorum. Bir keresinde, birlikte dedemin ahırının çatısında otururken, ben aşağıya eğilip aşağıdaki ineklere bakmaya çalışırken dengemi kaybetmiştim, az kalsın 5 metre yükseklikten aşağıya ineğin üzerine düşüyordum. Sakarlık doğuştan geliyor bende.
Teyzem kazağımdan tutup çekmiş, konuşamadığı halde, bana adeta bağırıp çağırmıştı, hatta bana vuracak sanmıştım, o kadar kızmıştı ki, vursaydı şaşırmazdım. İnlemeleri hala kulağımdadır. Bu anıyı hiç unutamıyorum, o benden daha çok korkmuştu, ama nasıl da kızmıştı. Onun iyi olması için hep dua ediyorum ve kimsenin eline düşmeden bu dünyadan göçüp gitmesi için. Kimsenin merhametine, kimsenin aciz bakışlarına mahrum kalmadan, ruhunu huzurla teslim edebilmesi için dua ediyorum.
Bir keresinde o kadar hastalanmıştı ki, günlerce hastanede kalması gerekmişti. Her şeyin farkında olmasına rağmen kendi öz bakımını pek yapamayan bir insan maalesef. Ben bir çocuk gibi ayak tırnaklarını, el tırnaklarını keserken mutlulukla bana bakıyordu, anneme sürekli beni gösteriyordu. O anlarda aklından neler geçirdiğini hep merak ederim. Acaba ne düşünüyordu?
Esra büyümüş de tırnaklarımı kesiyor mu diyordu ya da Esra bir zamanlar bir bebekti mi diyordu? Saçlarını normalde kimseye kestirmez ancak o gün saçlarını benim kesmeme de izin vermişti. Banyo yaparken onunla birlikte kimsenin banyoya girmesini istemez ama diğer teyzemle bana izin vermiş, güzelim vücudunu tertemiz yıkamamıza mutlu olmuştu.
Velhasılkelâm, söz konusu o olunca hiç durmadan yazabilirim. Bu dünyada onu çok seven insanların içinde ben varım. Onunla saatlerce sohbet ederim, ne hakkında konuştuğumuzu bazen anlamam bile ama onu dinlerim, çünkü anlatır, anlatmak ister. Telefonla birçok kez fotoğrafını çekerim, bu konuda çok heyecanlı olur, fotoğraf çekilmeyi çok sever, birlikte o kadar değişik pozlar oluştururuz ki sonradan o fotoğraflara baktığımda ağlayasım gelir.
Yakın zamanda dayım onu da alıp ziyaretimize gelecek. Şimdiden sabırsızlanıyorum... Onunla ilgilenmek, en sevdiği şeyleri pişirmek, kişisel bakımını yapmak vb. her şey için çok ama çok sabırsızlanıyorum. En çok da, gülen gözlerinin içine bakıp, güzel yanaklarını öpmek için sabırsızlanıyorum.
Yine bulunduğumuz çevrede zihinsel engelli bir gençle (Ramazan) arada sırada markete giderken karşılaştığımızda derin sohbetlere dalarız. O anda, o kadar çok şey söyler ve tahminde bulunur ki, hayretle onu dinlerim. Anlattığı hiç kimseyi tanımam, olayı bilmem ama ilgiyle dinlerim çünkü dinlememi istediği için beni durdurup benimle sohbet etmek ister. Hep bir yerlere giderken karşılaşırız onunla, insanlar genelde cenaze evlerine gittiklerini söylüyor onun. Özünde o kadar harika, o kadar sıcakkanlıdır ki, normal bir insan ona baktığında duygulanmadan edemez ve belki de onun kadar mütevazı olamadığı için, onu birazcık da kıskanır.
Bir keresinde ise oldukça kalabalık bir kadın grubunun içinde, yalnızca bir erkek olarak babamın oturduğu bir bayram gününde, kapının önünden geçen tanımadığımız bir genç, sadece babamı dikkate alarak bayramını kutlamış, "İyi bayramlar amca." demiş ve durmadan gözlerden kaybolmuştu.
Kadınlardan biri onun engelli olduğunu, her bayram böyle gezmeye çıktığını söyledi. Beni duygulandıran ise onun ne kadar saygılı olduğuydu, engeline rağmen kadınları rahatsız etmeden yalnızca babamın bayramını kutlayarak ortalardan kaybolmuştu. Aklı başında bazı erkekler, ne yazık ki bu saygının en ufak bir kırıntısına bile sahip değil. O gün ona hayran kalmıştım. Eğer yetişebilseydim bizzat kendim de bayramını kutlayacaktım ama çok çevik ve çok hızlıydı. :) Onlarla iletişimde olmak gibisi yok. İnsana insan olmanın nasıl bir şey olduğunu hatırlattıkları bir gerçek. O kadar çok hikâyem var ki onlara dair, onlar da başka yazılara kalsın.
Kalplerindeki iyiliği doğrudan görebilenler olmak büyük bir ayrıcalık bana göre. Bugün yalnızca bir gün ile sınırlandırılan bir gün olmasın, her zaman, her an onların kıymetini bilelim ve onların mütevazılıklarını saygı ve sevgiyle kucaklayalım.
Gitmeden, çalışmalarını uzun zamandır yakından takip ettiğim, Erişilebilir Her Şey adı altında kendileri gibi engelliler için çaba gösteren insanların videosunu izlemeniz için aşağıya bırakıyorum. Mutlaka izleyin.